İMAJ felsefecisi Marie-José Mondzain, izleyicinin, kitle iletişim araçları yoluyla haberdar olunan gerçeklik karşısındaki edilgenliğini “Balkon Etkisi” kavramıyla açıklar. Olay mahalline gidip olan bitene tanıklık edecek imkan ve araçlardan yoksun olan birey, yazılı ve görsel basın aracılığıyla aktarılan bilgiler karşısında, gerçekliğin yalnızca tek cephesini görebildiği ve ona müdahil olamadığı bir balkonda seyirci konumundadır. Bu nedenle, “Felluce’de aslında ne oldu?” sorusuna en dolaysız cevap ancak oraya gidip yaşananları görmüş kişilerden alınabilir. İnsani Yardım Vakfı İHH adına Kerkük, Musul, Bağdat ve Felluce’de Ensar Kılıçoğlu ile çalışmalar yapan Osman Atalay, Amerikan askerlerinin giremediği ve destansı bir direnişe sahne olan “kurtarılmış şehri” anlattı.
ABD’liler, Irak’ta yetki devrine hazırlandıkları 30 Haziran öncesi, Ramadi’ye bağlı 300 bin nüfusluk Felluce kentinde şaşırtıcı ve profesyonel bir direnişle karşılaştılar. Şimdilerde şehirde hiçbir Amerikan askerinin kalmamış olması halkın yüzüne gurur ve şükür ifadesi olarak yansırken, Irak genelinde de işgalcilerin yenilebileceğine olan inancı artırdı. Öyle ki, artık direnişin bir “kültür” haline geldiği Irak’ta direnişçileri öven marş kasetleri elden ele dolaşıyor; eylemlerden sonra Iraklılar yanan jiplerin etrafına toplanıp kutlamalar yapıyor; Musul’dan Bağdat’a, Ramadi’den Basra’ya kadar evlerde, araçlarda, dükkanlarda ve akaryakıt istasyonlarında eski Irak bayrağı inatla dalgalanıyor. Direnişin tarihinin “Felluce’den önce” ve “Felluce’den sonra” şeklinde ayrıldığı bölgede iki temel nitelik hakim: Çoğu zaman, öldürenin ve öldürülenin bile nedenini bilmediği bir kaos ortamı; Şiisinden Sünnisine, Kürtler hariç, bütün Irak halkının işgalcilere duyduğu nefret. Ülkede, yüzlerce direnişçi grup birbirinden bağımsız olarak lokal mücadeleyi seçmiş durumda. Ancak bu, Iraklıları Sünniler, Şiiler, Baasçılar, yabancı savaşçılar gibi olabildiğince fazla sayıda alt gruba ayırarak tanımlayan işgalci propagandanın iddia ettiği gibi, direnişçilerin kendi seçtikleri bir yöntem değil; işgal halinin dayattığı bir zorunluluk. Saddam döneminde daha çok eğitimli, kültürlü ve zengin Sünnilerin yaşadığı ve Irak ordusuna asker yetiştiren bir kent olarak bilinen Felluce’deki savaşçıların farkı, diğer direniş merkezlerine göre çok iyi haberleşen ve örgütlenmiş bir yapı kurmuş olmaları. 30 gün boyunca karadan ve havadan ağır silahlarla saldıran Amerikan askerlerine karşı hafif silahlarla galip gelen Felluceliler, bunun bedelini de ne yazık ki ağır bir şekilde ödemişler. Örneğin, önce antrenman sahası; ardından o yetmeyince stadyum mezarlık haline getirilmiş. Altyapının tamamen çöktüğü kentte su, elektrik yok; hastaneler ve camiler dahil 1350 bina “halı bombardımanları” sonucu yerle bir olmuş; Sırpların Bosna’da kullandığı dürbünlü kanas silahıyla 157 kadın vurulmuş ve 700’den fazla insan öldürülmüş. İşgalciler yaralıların hastaneye taşınmasına müsaade etmedikleri gibi, özellikle ateş açarak ambulansları imha etmişler. Başhekim Abdülcabbar Reşid, öyle olunca mahallelerde oluşturdukları seyyar hastaneler ile yüzlerce yaralıyı narkozsuz ve ilaçsız tedavi ettiklerini söylüyor. Tabii pek çok kişinin de kurtarılamadığını…
Kentteki direnişçiler, bir F-18 uçak ve on sekiz helikopter düşürmüşler. Fellucelilerin böylesine sert bir direnişe geçmelerinin nedenlerinden biri, ABD askerlerinin gece yarısı yaptıkları ev baskınlarıyla çiğnenen onurları. Ev halkını ses bombalarıyla uyandıran Amerikalılar yatak odalarına giriyor; kadınların takılarını gasp ediyor ve insanları nedensiz yere alıp kente yarım saatlik mesafedeki Ebu Garib veya Bağdat Havaalanı Hapishanesi’ne götürüyorlarmış. İlginçtir ki; skandal sonrası Amerikalıların Ebu Garib’den salıverdikleri arasında hiç kadın mahkum bulunmuyor.
Fellucelilerin Türkiye’ye bakışında ise tezkerenin reddi ve İHH’nın ulaştırdığı yardımlar olumlu rol oynamış. İHH adına bölgeye giden Atalay ve Kılıçoğlu Felluce’de yaklaşık 1500 aileye gıda yardımı ulaştırmış, 3 okul ile 3 camiye su deposu temin etmiş ve 60 adet küçükbaş kurban kesmişler.
Tarihte, toplumlarını onurlandıran ve ait oldukları medeniyetin yüz akı haline gelen, direniş sembolü şehirler vardır; Kazan, Astarhan, Plevne, Akka, Çanakkale, Maraş, Antep ve Urfa gibi. İşte, biz “balkonlarımızda” olan biteni seyrederken, Felluce çoktan onların arasına karışmış görünüyor.
Paylaş
Tavsiye Et