BİR adam dünyayı değiştirebilir mi? Hülyalı bir yürek bir manivelaya yaslanıp da dünyayı yerinden oynatabilir mi? Evet bunlar mümkün. Hayal kurabilen adamlar dünyayı değiştirebilir. Türkiye’de de büyük düşlerin peşi sıra uçurtma uçuran adamlar vardır ve bu ülke onların yüzü suyu hürmetine ayakta durmaktadır.
Güzel gören insanlardır onlar, güzeli gören insanlardır. Güzelliği yaymak isteyen, dünyayı kötülük ve çirkinlikten arındırmak isteyen insanlardır. Geçtiğimiz aylarda bir kaymakamla tanıştım; geçtiği her yeri mamur etmiş, ardında nice memnun insan bırakmıştı. Bir başhekimle tanıştım; çalıştığı devlet hastanesini değme özel hastanelerin sahip olamayacağı bir rahatlık ve altyapıya kavuşturmuştu. Bu örnekler o kadar çoktur ki, tamahkârlıktan gözü dönmüş ve bütün ahlâkî ölçüleri ters yüz olmuş kötüleri bertaraf ederler. Bu ülkeye sâfiyane bir aşkla bağlanan “dava delisi” adamlar, bir insanın dilerse yaşadığı yeri bir gülistana çevirebileceğini, ötelerin yakıcı soluğunu yüzünde hisseden bir irade kuvvetinin, “bende sığar yedi cihan/ ben bu cihana sığmazam” diyen bir nefesin nelere kadir olduğunu cümle âleme gösterirler.
Onlar, Kierkegaard’ın diliyle söylersek, “iman şövalyeleri”dirler. Dünyada makam-mansıp, şöhret veya para bekleyerek yapıyor değillerdir yaptıklarını; verdikleri hizmet, ektikleri gül, dindirdikleri sızıyla yürekleri hafifler. Onlar erdemlidirler. Küçük dünyevî çıkarların, her türlü saltanatın, kişilik aşındıran maddî kaygıların ilişemediği, nüfuz edemediği soylu ruhlardır. Türkiye onlar için bir sevda, bir dua, bir hasrettir.
Türkiye bir hasrettir; zira iyilerimiz daha fazla olsaydı, hırsız uğursuz takımı bu topraklarda kolayca otağ kuramayacaktı. İyilerin kötülüğü gerilettiği, hesapsız bir iyiliğin insanların kırılmış kalplerini onardığı, barbarların saklanacak kovuk aradıkları günlere bir özlemdir Türkiye. Türkiye bir duadır; çocuklarımız daha güzel bir ülkede yaşasın diye, atalarımızın ve bizim uğradığımız belâ ve musibetler onlara uğramasın diye, güzel ülkemiz yarın da kaim olsun diye bir yakarıştır ötelere. Türkiye bir sevdadır; onun iyiliği bizi gönendirir, onun başarısıyla kıvanç duyarız, onun bir parçası olmakla yüreğimiz sevinçle kıpırdar.
Erdemliler yaptıkları işi hakkıyla yapan, emaneti ehline veren, halka lâyık olmaya çalışan adamlardır. Adam kayırmacılığın ışınlama yöntemleriyle makam ve mevki edinmezler; ayak kaydırmacılık ve desiseden uzak durur, nerede ve hangi mevkide olursa olsunlar güzelliği arar, dünyayı imar edilecek bir bahçe olarak selamlarlar. Güzelden haberdar olanlar güzelleştirir, güzeli görebilenler güzeli arar. Bu insan ilişkilerinde de böyledir.
Kadim bir hikâyedir: Bir duvarın dibinde bekleyen bir adam varmış eski zamanlarda. Şehrin surlarının dibinde bekler ve gelen giden yolcularla konuşurmuş. Birgün bir grup yolcu gelmiş ve “Söylesene dostum” demişler, “Bu şehirde yaşayanlar nasıl insanlardır, içeri girip burada konaklamaya değer mi?” Bunun üzerine “Peki ya sizin geldiğiniz yerde insanlar nasıldı?” diye sormuş adam. “Aman aman” demiş yolcular, “Herkes o kadar kötü, o kadar hırslı, o kadar düzenbazdı ki kendimizi buralara zor attık.” “Buradaki insanlar da öyledir.” demiş adam, “Varın siz yolunuza devam edin. Bu şehrin size verebileceği hiçbir şey yok.” Günün birinde başka yolcular gelmiş ve aynı soruyu sormuşlar. Adam da aynı soruyu sormuş. “Bizim geldiğimiz şehirde insanlar iyi, cömert ve yardımseverdiler ve biz orada çok mutluyduk” diye cevaplamış yolcular. “O halde girin ve şehrin tadını çıkarın, zira bu şehrin ahalisi de öyledir” demiş adam. Hayata nasıl baktığımız neyi gördüğümüzü belirler. Güzelliğe aşina olanlar, onu her yerde kaim kılmak ister.
Zamanımız “iradenin krizi”ne tanıklık ediyor. İnsanlar kendilerini dünyayı değiştirecek kudrette hissetmiyor artık. Sokaklar 60’lı yıllarda olduğu gibi daha güzel bir gelecek ve daha adil bir dünya isteyen insanların coşkusuyla dolup taşmıyor. Büyük anlatılar devri sona erdi. Türkiye’nin “iman şövalyeleri” ise bir insanın ateşi gül bahçesine çevirebileceğini İbrahim Peygamber’in öyküsünden biliyor. Onların ufak dokunuşlarıyla güller büyüyor. Bu coğrafyada iyiliğin de hikâyesi hüküm sürüyor. Erdemli insanlar, başkasının bozduğunu onarıyor.
Hain mi arıyorsunuz, hainleri işaret eden parmakların sahibine bakın. İyilik mi arıyorsunuz; sessiz sedasız, karşılıksız bir bağlılıkla bu ülkeyi mamur kılan, dokunduğu yerleri ve yüzleri, kalpleri ve sözleri imar eden şövalyelere bakın.
Paylaş
Tavsiye Et