GÜRCİSTAN’IN tam da Pekin Olimpiyatları’nın arifesi olan 7 Ağustos’ta, kendisinden ayrılmaya çalışan Güney Osetya’ya yönelik askerî operasyon düzenlemesiyle Kafkaslar bir anda savaş alanına döndü. Halkın %80’nin Rus pasaportu taşıdığı Güney Osetya’ya Rusya’nın müdahalesi gecikmedi. Rusya’nın askerî müdahalesi karşısında Avrupa Birliği ile ABD’nin akut kriz durumlarında siyaset üretmedeki zafiyetleri de gün yüzüne çıktı. Dış politika konusunda üyeleri arasında ortak siyasi hedef, çıkar ve tutum belirlemedeki eksikliği gittikçe belirginleşen AB, Güney Osetya krizi sırasında da dağınık bir görüntü çizdi. Her ne kadar AB Dönem Başkanı sıfatıyla Fransa’nın diplomatik çabalarının bir sonucu olarak ateşkes sağlanmış olsa da ortada bütüncül bir siyasetin olduğunu söylemek zor.
AB için her daim dillendirilen bir yakıştırma vardır: Ekonomik dev, siyasi cüce. Diğer küresel güçlerle karşılaştırıldığında AB’nin verdiği görüntü tam da budur. Zira ekonomi alanında çıkarları epey uyuşan Avrupalı devletler, siyasi alanla ilgili bir konuda hemen görüş ayrılığına düşüyorlar. Güney Osetya krizi AB’nin dış politikada ortak çıkar belirlemedeki siyasi irade zaafiyetini aşmak için oluşturduğu Dış Politika Yüksek Temsilciliği makamının bir telefon numarasından ibaret olduğunu gözler önüne serdi. Çünkü AB üyesi devletler arasında tarihî korkularla beslenen güvensizlik had safhada. Bu durumun en göze çarpan örneği Almanya-Polonya ilişkileri. Buzdağının görünmeyen kısmında ise Almanya-Fransa ilişkileri var. AB Dönem Başkanı Fransa’nın Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin hemen ardından Alman Şansölyesi Angela Merkel’in bölgenin yolunu tutmuş olması bunun bir göstergesi.
Diğer taraftan İngiliz Dışişleri Bakanı David Miliband’ın 19 Ağustos’ta Brüksel’de yapılan NATO toplantısının hemen ardından Gürcistan’ı ziyaret etmesi, hem ateşkese destek vermesi hem de NATO içindeki Atlantikçi kanadın Gürcistan’a verdiği desteği göstermesi açısından önemli. Nisan 2008’de yapılan NATO Bükreş Zirvesi’nde Rusya’nın, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasına net şekilde karşı çıkması üzerine her iki ülkenin örgüte katılmaları ileri bir tarihe ertelenmişti. Son Güney Osetya krizi Gürcistan’ın güvenlik endişelerini haklı çıkarırken Tiflis’e Avrupa içinden en büyük desteğin Rusya’ya komşu eski komünist ülkelerden gelmesi manidar. Berlin ve Paris, ABD’nin 90’lardaki “öncelik Rusya” siyasetini anımsatan bir tarzda Moskova’yı kızdırmayacak daha yumuşak söylemler üretme yolunu seçerken, Polonya öncülüğündeki eski Doğu Bloğu ülkeleri “AB’nin daha kararlı adım atmasını” istiyorlar.
Almanya ve Fransa’nın Rusya siyasetlerini AB’ye dikte ettiklerini öne süren Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, 27 üyeli Birliğin ortak duruşu olduğuna dair iddianın “şaka” olduğunu söylüyor. 13 Ağustos’ta Tiflis’e giden Polonya, Ukrayna, Estonya ve Litvanya devlet başkanları, Moskova’nın Gürcistan’a yönelik askerî harekâtını sert bir dille eleştirdiler. 20 Ağustos’ta Polonya, ABD’nin füze kalkanı sistemine ev sahipliği yapmayı kabul etti. Rusya büyük tepki gösterdiği Varşova’nın bu adımına karşılık Belarus ile yönü Polonya’ya dönük bir füze savunma sistemi kurma anlaşması imzalamayı gündeme getirdi. Bu durum akademik ve diplomatik çevrelerde “Soğuk Savaş’ın yeni araçlarla tekrar kıtaya dönmesi olarak yorumlanıyor. 8 Ağustos 2008’e kadar Avrupa’da savaşlar silahlar üzerinden değil kelimeler üzerinden yapılıyordu. Bu tarih, kelimelerin ikna kabiliyetinin güçlü bir siyasi irade olmaksızın çok da önem taşımadığını gösterdi.
Avrupa’nın Ortak Bir Rusya Politikası Yok
Avrupa ülkeleri arasında Rusya’ya yönelik ortak bir politika geliştirilemiyor. Özellikle Almanya’nın Rusya ile çeşitli alanlarda geliştirmeye çalıştığı yakın ilişki, Baltık ve İskandinav ülkelerini rahatsız ediyor. Rusya ile Almanya arasında Eylül 2005’te ilk anlaşması imzalanan ve Baltık ülkeleri ile Polonya’yı by-pass eden doğalgaz boru hattı projesi, diğer AB üyeleri İsveç ile Polonya’nın rahatsızlığına neden oldu. Kuzey Avrupa Boru Hattı (North Stream) adı verilen proje ile Batı Sibirya doğalgazının Rusya’nın Baltık Denizi kıyılarındaki Wyborg ile Almanya’nın Greifswald limanları arasından geçirilerek Almanya ve İngiltere’ye bağlanması hedefleniyor. Ancak Varşova bu projeyi 2. Dünya Savaşı sırasında Doğu Avrupa’da Rus-Alman etki sahalarını ve toprak paylaşımını belirleyen Molotov-Ribbentrop Paktı’nın tekrarı olarak nitelendiriyor.
Gürcistan Savaşı da eski Doğu Bloğu ülkelerindeki tarihsel bölünme/parçalanma ve işgal edilme korkusunu yeniden gündeme getirdi. Rusya’nın soğuk nefesini enselerinde hissettiklerini çeşitli zamanlarda dile getiren bu ülkeler, Güney ülkelerinin ve özellikle FransAlmanya’nın “öncelik Rusya” politikasını Birliğe dikte ettirmeye çalışmasından yakınıyorlar. Gürcistan krizi AB içindeki derin çatlakların gün yüzüne daha net bir şekilde çıkmasına yol açtı ve önümüzdeki dönemde AB’nin nasıl bir siyasi yapılanmaya gidebileceğinin ipuçlarını ortaya koydu. Yıllardır dillendirilen iki vitesli Avrupa modeli aslında hâlihazırdaki bütünleşme sürecini ifade eden net bir tanımlama. Birliğin iki lokomotifi Paris ve Berlin aldıkları kararları diğer üyelere süreç içinde çeşitli pazarlıklar ve ekonomik tavizlerle kabul ettirmeye çalışıyorlar. Çok acil ve hayati konularda diğer üyeleri de mümkün olduğunca karar alma sürecine katmaya çalışıp ortak politika üretiyorlar. Orta ve uzun vadeli konularda sürece odaklanıp Birliğin küçük ülkelerini ikna etme yolunu seçiyorlar.
Rusya’nın Gürcistan’ın iki özerk bölgesi Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasının ardından AB’nin Moskova’ya karşı daha kararlı bir tutum sergilemesi gerekiyorsa da bunu gerçekleştirmesi zor görünüyor. Şayet önümüzdeki kışta soğuktan donmak istemiyorsa, Avrupa’nın bu süreçte Rusya’nın şantajlarına boyun eğmesi muhtemel. 90’lardaki hasta ülke havasından çıkan Rusya artık hantal ama zengin ve nükleer silah kullanabileceğini iddia edebilecek kadar da pervasız. Rusya’nın zenginliğinin en önemli kaynağı olan Avrupa ise mevcut sosyal düzenini sürdürebilmesi için Rusya’dan gelen petrol ve doğalgaza bağımlı. O yüzden AB’nin, Orta Asya ve Ortadoğu enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıması düşünülen NABUCCO Boru Hattı Projesi’ne acil destek vermesi şart.
AB üyelerinin Rusya’ya bağımlılığını azaltacak NABUCCO vb. projelere alternatif olarak Moskova, Burgaz-Aleksandropolis Boru Hattı vb. projeler üretiyor. AB, üyelerinin Rusya menşeli bu tür projelere destek vermesinin Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını pekiştirmekten başka işe yaramayacağını anlamak zorunda. Dönem Başkanı olarak Fransa’nın Rusya ile Gürcistan arasında yaptığı arabuluculuk tüm eksikliklerine rağmen başarıya ulaştı. Şimdi ateşkesin barış antlaşmasıyla taçlanması için AB’nin merkezi Brüksel’in elini taşın altına koyması gerekiyor. Peki, Brüksel Gürcistan için elini taşın altına koyar mı? Cevabı önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Paylaş
Tavsiye Et