Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
‘Dün’ün mahallesi ‘dün’de mi kaldı?
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
MA­HAL­LE­NİN ta­ri­hi, esa­sın­da bi­zim ön­ce­lik­ler sı­ra­la­ma­mı­zın de­ğiş­me­si­nin de ta­ri­hi. Tan­zi­mat ön­ce­si ma­hal­le an­la­yı­şı, Os­man­lı’nın dev­let ola­rak, ki­şi­le­ri de­ğil ku­rum­la­rı mu­ha­tap alan ya­pı­sı­nı bü­tün özel­lik­le­ri ile göz­ler önü­ne se­rer. İş­len­miş bir suç do­la­yı­sıy­la dev­let bü­tün ma­hal­le­yi so­rum­lu tu­tar. Bu so­rum­lu­luk, ma­hal­le­yi, ken­di­ne ye­ten bir or­ga­niz­ma bü­tün­lü­ğü gös­ter­me­ye teş­vik eder. Bu bü­tün­lük için­de imam, or­ga­niz­ma­nın ba­şı­nı tem­sil eder. Baş, or­ga­niz­ma­yı ko­mu­ta eden yer­dir. Do­ğan­lar ve ölen­ler için ya­pı­la­cak iş­ler ve hiz­met­ler, ço­cuk­la­rın ve genç­le­rin eği­til­me­si bu ba­şın gö­re­vi­dir. Baş ya­ni imam, hem ön­der hem de de­ğer­le­rin ne­sil­den ne­si­le ak­ta­rıl­ma­sı­nı sağ­la­yan ara­cı hük­mün­de­dir.
Or­ga­niz­ma­nın el­le­ri, za­na­at­kâr­lar­dır. Ma­hal­le­nin çar­şı­sın­da er­kek za­na­at­kâr­lar ma­hal­le­li için ge­rek­li eş­ya ve ge­reç­le­ri en da­ya­nık­lı ola­cak şe­kil­de ya­par­lar. Us­ta; çı­rak ve kal­fa­sı­na sa­de­ce el iş­çi­li­ği­ni de­ğil, ay­nı za­man­da ha­yat tec­rü­be­si­ni de ak­ta­rır.
Genç kız­la­rın za­na­at öğ­re­ni­mi ise ma­hal­le­de bu iş­ler­de ma­hir ola­rak bi­li­nen ka­dı­nın evin­de ger­çek­le­şir. Sa­bah evin­den çı­kıp us­ta ka­dı­nın evi­ne va­rır genç kız­lar. Gün­de­lik ha­yat için­de ken­di­le­ri için ge­rek­li olan her şe­yi (lam­ba­la­rın ya­ğı­nın de­ğiş­me­si/te­miz­len­me­si; çar­şaf­la­rın, fe­ra­ce­le­rin boh­ça­ya yer­leş­ti­ril­me­si; örüm­cek al­ma; ütü­ye kö­mür koy­ma vs.) bu us­ta ka­dı­nın de­ne­ti­min­de öğ­re­nir­ler. Vel­ha­sıl ha­ya­tın te­fer­ru­at yü­züy­le bu us­ta ka­dı­nın evin­de kar­şı­la­şı­lır. Bir ta­raf­tan gün­de­lik ha­ya­tın bil­gi­si öğ­re­ni­lir­ken, di­ğer ta­raf­tan ev sa­hi­bi­nin ma­hir ol­du­ğu di­kiş-na­kış üze­rin­de tem­rin edi­lir.
Tan­zi­mat ön­ce­si ma­hal­le­nin be­de­ni, ma­hal­le kah­ve­si­dir. İlk ör­ne­ği­ne 1554’ler­de rast­la­nan ma­hal­le kah­ve­si, za­man­la ca­mi ce­ma­ati­nin na­maz va­kit­le­ri­ni bek­ler­ken bir ara­ya gel­dik­le­ri, Cenk­na­me, Ham­za­na­me, Mu­ham­me­di­ye gi­bi ki­tap­la­rın kı­ra­at edil­di­ği me­kan ol­muş­tur. Ma­hal­le kah­ve­si di­ni bü­tün­ler ile bey­na­maz­la­rın bir ara­ya gel­di­ği bir yer ol­ma özel­li­ği de ta­şı­mak­ta­dır ay­nı za­man­da.
Ma­hal­le­nin ha­re­ke­ti, esa­sın­da pek de say­gın ki­şi­ler ol­ma­dık­la­rı hal­de in­san­la­rın ha­ber al­ma ih­ti­ya­cı­nı kar­şı­la­dı­ğı için (de­di­ko­du mu de­me­liy­dik?) “ma­hal­le ka­rı­sı” di­ye ta­bir edi­len ka­dın­lar ara­cı­lı­ğıy­la ger­çek­le­şir. “Ma­hal­le ka­rı­la­rı” hiç de say­gın ve mak­bul ol­ma­yan kim­lik­le­ri­ne rağ­men ba­zen ay­nı ma­hal­le için­de­ki ev­ler ara­sın­da, ba­zen de İs­tan­bul’un de­ği­şik ma­hal­le­le­rin­de­ki ha­yat­lar hak­kın­da, ha­ne­sin­den içe­ri adım at­tı­ğı ki­şi­le­ri “in­ce in­ce” bil­gi­len­di­rir.
Her ma­hal­le­de, bi­le­ği­nin hak­kı­nı ve­ren ba­ba­yi­ğit­ler var­dır. Ah­met Ra­sim’e inan­mak ge­re­kir­se II. Ab­dül­ha­mid ve Meş­ru­ti­yet dö­nem­le­rin­de ba­ba­yi­ğit ol­ma­yan ama ba­ba­yi­ğit­le­rin ima­jı­nı te­pe te­pe kul­la­nan ka­ba­da­yı­lar, hat­ta ka­ba­da­yı bi­le de­ğil, ‘fi­ya­ka­cı’lar al­mış yü­rü­müş­tür.
Tan­zi­mat ön­ce­si ma­hal­le do­ku­su­nun ana ip­li­ği din­dir. Ki­min na­sıl dav­ra­na­ca­ğı ‘Ki­tap’ta ya­zı­lı­dır. Mülk Al­lah’ın­dır ve ma­hal­le­nin ko­na­ğın­da otu­ran zen­gin­ler bu mül­ke an­cak ara­cı­lık yap­tık­la­rı­nı unut­ma­ma­lı­dır. Unu­tur­lar­sa bu­nu ha­tır­lat­mak ima­mın va­zi­fe­si olur. Or­ga­niz­ma­nın sağ­lı­ğı­nı ko­ru­ya­bil­me­si için her­kes ye­ri­ni bil­me­li­dir. Ayak­lar baş, baş­lar ayak ol­ma­ya kalk­ma­ma­lı­dır.
Bü­tün bu tes­pit­le­rin ar­dın­dan dü­nü dün­de bı­rak­ma­mak, dü­nün bil­gi­si­ni gün­cel­le­mek için ara dö­nem­le­ri at­la­ya­rak ma­hal­le­nin ku­rum­sal ya­pı­sı­nın bu­gün ne ka­dar de­vam et­ti­ği­ni, na­sıl dö­nüş­tü­ğü­nü göz­ler önü­ne ser­me­miz ge­re­ki­yor.
 
Ma­hal­le Kah­ve­si
Ma­hal­le kah­ve­le­ri, ge­lir se­vi­ye­si dü­şük ma­hal­le­ler­de (va­roş­lar mı de­me­liy­dik?), or­tak za­man ve me­kan bir­lik­te­li­ği ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dü­rü­yor. La­kin Tan­zi­mat ön­ce­si­nin Cenk­na­me, Tan­zi­mat son­ra­sı­nın Med­dah/Ka­ra­göz, Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi­nin ga­ze­te oku­ya­rak “ay­nı za­man­da” bu­lu­şan ma­hal­le sa­kin­le­ri için, şim­di or­tak za­man, ek­ran üze­rin­den ge­len za­man­dır (Maç za­ma­nı, film za­ma­nı, te­le­vo­le za­ma­nı vs.). Kah­ve; ce­ma­at ile ce­mi­yet ara­sı bir yer/du­rum ol­ma özel­li­ği­ni ko­ru­mak­ta­dır.
Ge­lir se­vi­ye­si yük­sek semt­ler­de ma­hal­le kah­ve­le­ri ye­ri­ni in­ter­net ka­fe­le­re bı­rak­mış gi­bi­dir. İn­ter­net ka­fe sa­kin­le­ri ge­nel­lik­le ye­ni yet­me ya da iş ara­ma pe­şin­de olan ki­şi­ler­den olu­şur. Ye­ni yet­me­le­rin ade­ta bir “eği­tim dev­ri­mi” ara­cı­lı­ğı ile biz­zat Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan bu me­kan­la­ra alış­tı­rıl­dı­ğı­nı söy­le­mek müm­kün. Eği­tim­den zi­ya­de “sak­lı bil­gi­ler”in pe­şin­de koş­mak­ta­dır ye­ni yet­me­ler bu me­kan­lar­da.
Ka­fe sa­kin­le­ri, ay­nı me­kan için­de ay­rı za­man­la­rı ya­şa­yan bi­rey­ler­dir. İn­ter­net ka­fe post­mo­dern za­man­la­rın halk için­de la­kin tek ba­şı­na ‘in­san’ını bi­rik­ti­ren me­kan­lar­dır.
 
Ma­hal­le Ka­ba­da­yı­sı
Be­den­sel gü­cü üze­rin­den mu­te­ber ol­mak de­mek olan ba­bayi­ğit­lik, Tan­zi­mat son­ra­sın­da ‘ka­ba­da­yı’, Meş­ru­ti­yet dö­ne­min­de ise ‘fi­ya­ka­cı’ ola­rak dö­nü­şü­me uğ­ra­mış­tır. Tü­ke­tim top­lu­mun­da ise “ku­rum­sal kim­lik” ola­rak ik­ti­da­rı­nı za­man ve me­kan üs­tü bir ze­mi­ne yay­ma­ya ça­lı­şan ‘maf­ya’dır ar­tık o. Meş­ru­ti­yet dö­ne­min­de bağ­lı ol­duk­la­rı pa­şa­la­rın isim­le­riy­le anı­lan çe­te­ler, gü­nü­müz­de bağ­lı ol­duk­la­rı em­ni­yet ya da su­bay/ast­su­ba­yın is­miy­le anıl­mak­ta­dır.
 
Ma­hal­le Es­na­fı
Bak­kal­la­rın ce­na­ze tö­re­ni için bir ara­ya ge­lir gi­bi ol­du bir ara “ma­hal­le hal­kı”: “Kah­ra­man bak­kal, sü­per mar­ke­te kar­şı.” Son­ra­sın­da “Bak­ka­lım” ya­pı­lan­ma­la­rı… Ol­ma­dı, la­kin. Her ma­hal­le­nin kü­çük­lü bü­yük­lü mar­ket­le­ri -mi­ni/sü­per/me­ga- ve be­yaz eş­ya ta­mir ser­vis­le­ri var ar­tık.
 
Ma­hal­le Ka­rı­sı
Ma­hal­le ka­rı­la­rı­nın yap­tı­ğı iş ve ey­lem­ler ar­tık ek­ran ara­cı­lı­ğı ile ger­çek­leş­mek­te. Ev­le­rin­den çok sık çık­ma im­ka­nı bu­la­ma­yan “ev ka­dın­la­rı” için “Ka­dır­ga­lı Se­da/Ay­sel” ve kop­ya­la­rı her tür­lü de­di­ko­du ve ha­re­ke­ti ayak­la­rı­na/ek­ra­na ge­tir­mek­te­dir. Böy­le­ce “her­kes”, “her şe­yi” bil­mek­te; la­kin kim­se ken­di­ni bil­mek yo­lun­da ça­ba sarf ede­cek va­kit bu­la­ma­mak­ta­dır. Ek­ran za­ma­nı; fark­lı me­kan­lar­da ya­şa­nan, an­cak ay­nı duy­gu­la­rı sü­rek­li tek­rar­la­ya­rak kah bez­gin­lik, kah şid­det, ama her ha­lü­kar­da hu­zur­suz­luk sen­dro­mu ya­yan bir per­va­ne va­zi­fe­si gör­mek­te­dir “bü­yük ma­hal­le” için.
 
Ma­hal­le İma­mı
Di­yor­su­nuz ki ma­hal­le ima­mı ne­re­de? O yok. Her tür­lü ku­rum bir şe­kil­de dö­nü­şe­rek var­lı­ğı­nı de­vam et­ti­rip üs­te­lik ik­ti­dar ala­nı­nı bir hay­li ge­niş­let­miş iken; ma­hal­le ima­mı, sa­de­ce na­maz va­kit­le­ri va­zi­fe ya­pan, onun dı­şın­da ca­mi­yi ki­lit­le­me­yi bir gü­ven­lik du­ru­mu ola­rak gör­me­si is­te­nen ki­şi­dir. “Boş va­kit­le­ri”ni mo­dern iş­ler­de (TV prog­ram­cı­sı ya da sen­di­ka gö­rev­li­si ola­rak) de­ğer­len­di­ren” ol­ma­sı “eh iş­te hoş­gö­rü­lür­ken”; ce­ma­ati­ni di­nî ko­nu­lar­da bil­gi­len­dir­me­si/bil­gi­len­dir­me­me­si ko­nu­sun­da et­ra­fı­na çok ke­sin sı­nır­lar çi­zil­miş ki­şi­dir. (Yaz ta­ti­lin­de genç­le­ri Ku­r’an öğ­ret­me­ye teş­vik et­mek için es­na­fın des­te­ği ile bi­sik­let çe­ki­li­şi yap­ma­ya ‘kal­kan’ Sam­sunlu ima­mı med­ya­nın di­li­ne do­la­yış bi­çi­mi­ni ha­tır­la­ma­yan yok­tur sa­nı­rım.)
 
So­nuç
Kent ha­ya­tı Or­ta­ça­ğın sur­lar­la çev­ri­li gü­ven­lik an­la­yı­şı­nı ko­ru­nak­lı si­te­ler üze­rin­den ye­ni­den ha­ya­ta ge­çi­rir­ken; her­ke­sin bir­bi­ri­ni ta­nı­dı­ğı, or­tak de­ğer­le­ri ya­şat­mak için bir ara­ya gel­di­ği bir me­kan ol­mak­tan çı­kı­yor ma­hal­le. Ma­hal­le bas­kı­sı sos­yo­lo­jik bir kav­ram ola­rak iş­lev­sel bu­lu­nup sür­dü­rü­lür­ken; ar­tık ge­ce­le­ri elin­de­ki so­pa­yı vu­ra­rak bel­li ara­lık­lar­la ma­hal­le­ye tat­lı uy­ku­su­nun için­de “Asa­yiş ber­ke­mal” di­yen bek­çi­le­rin ol­ma­dı­ğı unu­tu­lu­yor. Tat­lı uy­ku­mu­za ma­ya ni­ye­ti­ne ka­tıl­mı­yor bek­çi­nin bi­zim adı­mı­za nö­bet tu­tan se­si. Ama baş­ka ses­ler asa­yi­şin hiç de ber­ke­mal ol­ma­dı­ğı­nı sık sık his­set­ti­ri­yor. Dü­şen bir yap­rak, ara­ba­nın üs­tün­de uyu­ma­yı ter­cih et­miş bir ke­di, ge­ce­nin bir vak­ti ken­di­mi­zi film­ler­den aşi­na ol­du­ğu­muz uzay sa­vaş­la­rı­nın için­de bul­ma­mı­za ne­den olu­yor. So­kak­la­rı bek­çi­ler de­ğil, alarm­lar ko­ru­yor çün­kü. Kom­şu kom­şu­nun kü­lü­ne muh­taç de­ğil ar­tık. Ne kül kal­dı bü­yük şe­hir­ler­de ne kö­mür. İn­san­la­rın ko­ru­yu­cu­lu­ğu ma­ki­ne­le­rin ko­ru­yu­cu­lu­ğu ya­nın­da ne ki. Onun için pa­ra­sı pu­lu olan­lar akıl­lı ev­le­re, me­kan­la­rın en akıl­lı­sı­na ko­şu­yor.
Os­man­lı mo­dern­le­ri ko­nak­tan apart­man da­ire­si­ne koş­muş­tu. Met­ro­pol sa­kin­le­ri şim­di apart­man kat­la­rın­dan uy­du kent­le­re ta­şı­nı­yor. Ma­hal­le­nin or­tak de­ğer­ler et­ra­fın­da şe­kil­len­miş ya­pı­sı, uy­du kent­ler­de yük­sek tü­ke­tim ka­bi­li­ye­ti­ne da­ya­lı ai­di­yet­le­re bı­ra­kı­yor ye­ri­ni. “Emr-i bil ma­ruf” ya da “nehy-i anil mün­ker” ile şe­kil­len­mi­yor iliş­ki­ler. “Pa­ran ka­dar ko­nuş”, “Âlem buy­sa kral be­nim”, “Kı­ro­yum ama pa­ra ben­de” di­ye­rek ev alır­ken ay­nı za­man­da ken­di­ne kom­şu al­ma­ya kal­kan­la­rın seb­ze alır gi­bi ev al­ma me­rak­la­rı yü­zün­den ev­vel za­man­la­rın “Bir za­man ge­le­cek, bi­na da zi­na da ar­ta­cak” ön­gö­rü­le­ri her ve­si­le ile doğ­ru­lan­mış olu­yor. İn­şa­at sek­tö­rü “her ve­si­le ile ken­di­ne ye­ni bir ev alan­lar” üze­rin­den ayak­ta du­ru­yor bir ba­kı­ma.
“Ev al­ma kom­şu al” sö­zün­de­ki ‘al­mak’ fii­li, ne va­kit­tir tem­si­li ma­na­sın­dan arı­na­rak ha­ki­ka­ten pa­ra kar­şı­lı­ğı el­de edi­len bir me­ta­ya dö­nüş­tü. Mil­yon do­lar­lık si­te­ler, bir an­da ko­lay pa­ra ka­za­nı­ver­miş/vur­gu­nu vur­muş ye­ni zen­gin­le­re pa­zar­la­nır­ken; yan vil­la­yı sa­tın al­mış say­gın ki­şi­nin ima­jı üze­rin­den ya­pı­lan su­num en et­kin pa­zar­la­ma tek­ni­ği ola­rak ka­bul edi­li­yor em­lak pi­ya­sa­sın­da. Ye­ni kent­li­ler şeh­rin bir hay­li uza­ğın­da­ki ‘ka­sa­ba’la­rı­na ta­şı­nır­ken ün­lü/meş­hur/mar­ka kom­şu­la­rıy­la bir me­ka­na ait ol­ma­nın de­ğil, ama bir me­ka­nı tü­ket­me­nin haz­zı­nı ya­şı­yor. Vel­ha­sıl ulu­sal dev­le­tin sı­nır­la­rı için­de ma­hal­le­ler eri­yip dö­nü­şür­ken kü­re­sel kö­yün ma­hal­le­ri gi­de­rek ge­niş­li­yor. Bu nok­ta­da “Ma­hal­le bit­miş­tir” di­yen­ler de doğ­ru söy­le­mek­te­dir; “bit­me­miş­tir” di­yen­ler de. De­ğil mi ki post­mo­dern za­man­la­rı ya­şa­mak­ta­yız; id­dia­nız her ne ise, onu is­pat ede­cek şart­la­rı bir şe­kil­de bul­ma­nız ve bir ara­ya ge­tir­me­niz müm­kün­dür.

Paylaş Tavsiye Et