SOĞUK Savaş’ın ardından Balkanlar’ın en öncelikli çatışma bölgesi olarak görülen, ancak Bosna’da başlayan savaş nedeniyle adeta bir süre dondurulan Kosova meselesi, 17 Kasım 2007 seçimleri sonrasında yeniden Avrupa’nın önceliği haline geldi. Kosova satranç tahtası üzerinde yapılmakta olan hamleler, bölge halkı için aralarında savaş ihtimalinin de bulunduğu bir noktaya ulaştı. Meseleye Kosova’nın statü macerasıyla başlamak yerinde olacaktır. Balkan Savaşları sonrası 22 Mart 1913 Londra Sefirler Toplantısı kararı ile Arnavutluk’un bağımsızlığı tanındı ve Kosova toprakları Sırbistan’a dâhil edildi. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1918’de kurulan Sırp-Sloven-Hırvat Krallığı’nda Kosova’nın Sırbistan içindeki konumu değişmedi. Kosovalı Arnavutlar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Yugoslavya içerisinde yine istekleri dışında Sırbistan’a bağlanarak Yugoslavya’nın iki özerk bölgesinden biri oldular. Kosova 1963 Anayasası ile “özerk il”den “özerk bölge” statüsüne terfi ettirilirken, direkt olarak Sırbistan uygulamalarına terk edildi. 1968 Yugoslavya Anayasası’na konan ek maddelerle Kosova’nın statüsü federal düzeye getirildi. 1974 Anayasası ile birlikte Kosova, Yugoslavya’yı oluşturan altı federal devletle -ayrılma hakkı hariç- hemen hemen aynı haklara kavuştu. 1989’da özerkliğini kaybedip yeniden Sırbistan’a bağlı bir bölge haline getirildi. 2 Temmuz 1990’da ise tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti.
Kosova’nın statü macerasının son bir asırda dönüm noktaları böyleydi. 1989’da Yugoslavya içerisinde ilk defa siyasi mücadeleye başlayan Kosovalı Arnavutlar, Kosova Demokratik Birliği (LDK)’ni kurdular. İbrahim Rugova öncülüğünde uzun yıllar Kosova’yı temsil eden LDK, Sırplarla olan ihtilafların savaşa dönüştüğü 1998-99 tarihleri ardından da bu konumunu sürdürdü. 17 Kasım 2007’de birlikte yapılan genel ve yerel seçimler ise 18 yıldır Kosova’nın siyaset sahnesinde hep en önde olan LDK gerçeğini değiştirdi. Seçimlere katılım oranı %45’lerde kalırken, savaş döneminin Kosova Kurtuluş Ordusu (KKO) liderlerinden Haşim Taçi’nin Kosova Demokrat Parti (PDK)’si %35’lik oy oranıyla 120 sandalyeli Kosova Parlamentosu’nda 35 sandalye alarak birinci oldu. LDK ise %21,8’lik oranla 22 sandalye kazandı. Bu iki partiyi, Kosova siyasetinde çok yeni bir isim olan işadamı Behçet Patsoli’nin Yeni Kosova İttifakı (AKR) %12,1 ile takip etti. Dikkat çeken bir diğer nokta ise Sırpların, Sırbistan’ın baskılarıyla, neredeyse blok halinde seçimlere katılmayarak yaklaşmakta olan Kosova’nın bağımsızlık süreci karşısındaki tavırlarını bir kez daha belli etmeleriydi. Belediyelerdeki durum da parlamento seçimlerine benzerdi. 22 belediyeden 14’ünü PDK, 5’ini LDK, kalan 3’ünü ise eski KKO liderlerinden Ramuş Haradinay’ın Kosova Refah İttifakı (AAK) aldı.
Kosova halkının seçimlere katılımının çok az olması siyasilere olan inanç ve güvenin düşüklüğünü ifade ediyordu. Seçmen bu davranışıyla aynı zamanda “Siz ne kadar oy alırsanız alın; Kosova ile ilgili son sözü başkaları, yani Batı söyleyecek” mesajını verdi. 18 yıldır Kosova siyasetinin tek ismi olan LDK’dan desteğin çekilmesi ise siyasi ve ekonomik sonuçlarla izah edilebilir. Savaşın üzerinden neredeyse on yıla yakın bir süre geçmesine rağmen hâlâ %70’lerle ifade edilen işsizlik oranı, bağımsızlık sürecinin uzaması ve Rugova sonrası meclis başkanlığı yapmış Necat Datsi gibi önemli isimlerin başka partilere geçmesi LDK’ya kan kaybettirdi.
Gelinen noktada Kosova’nın siyasi hayatında önemli bir değişim yaşanıyor. Haşim Taçi Kosova’nın yeni başbakanı olacak ve LDK ile koalisyon kuracak. Bu konuda hemen hiçbir pürüzün kalmadığı söylenebilir. Hükümet bu şekilde “güçlü ve tek sesli bir Kosova” mesajı verecek. Bağımsızlık meselesi daha önce olduğu gibi yeni hükümetin de öncelikli meselesi olacak.
Kosova’nın Bağımsızlığında Batı Belirleyici
Kosova’nın bağımsızlığına dünyanın bakışında ise sürpriz bir değişiklik görünmüyor. 14 Aralık’ta Brüksel’de yapılan AB zirvesinde statü konusunda KKTC ile irtibat kurulabileceğinden endişelenen Kıbrıs Rum Kesimi dışında önemli bir sorun çıkaran olmadı. Kendi ülkelerindeki hassas dengeler nedeniyle Rum kesimiyle benzer kaygılar duyan İspanya, Yunanistan, Romanya ve Slovakya çekincelerini ifade ettiler; fakat AB’nin önemli devletleri sayılan İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’nın Kosova’nın bağımsızlığına bakışı netti. ABD de başından beri Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen ülkeler arasında yer alıyor. Karşı tarafta ise Sırbistan’ın kadim dostu Rusya bulunuyor. Sırbistan ise Kosova eyaletinden gelecekte kurulacak yasal ve demokratik bir devletmiş gibi söz edilmesini ve Kosova’nın bağımsızlığını tanıması karşılığında AB’ye alınması gibi bir pazarlığı kabul edemeyeceğini sıkça dile getiriyor.
Tüm bu hareketliliğin Sırbistan’daki siyasi durumu değiştirebileceği ihtimali de yadsınamaz. 20 Ocak 2008’de yapılacak Sırbistan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucunu dünyanın Kosova’ya bakışı belirleyecek gibi görünüyor. 2005’teki Karadağ kaybından sonra yeni bir kayıp, Sırbistan’ı daha da hareketlendirebilir. Aşırı milliyetçi cumhurbaşkanı adayı Tomislav Nikoliç bu süreçten faydalanarak ülkenin yeni cumhurbaşkanı olabilir. Zaten son genel seçimlerde Sırp Radikal ve Sırp Sosyalist Partisi Meclis’in yarısını doldurmuştu.
Avrupa, genel olarak Balkanlar’daki Müslüman topluluğu değiştirmek ve dönüştürmek gibi bir hedefe sahip. Bunun en iyi göstergelerinden biri de, Avrupalı misyonerlerin Balkanlar’da adım atılmadık yer bırakmamaları. Uygulanan her projede ve atılan her adımda sürekli hesaba katılan “Hıristiyan Avrupa” olgusuna karşın, %95’i aşkın Müslüman nüfusuyla bağımsızlığına ramak kalmış Kosova gerçeği nasıl bir denklemle izah edilebilir sorusu ise cevap bekliyor. Kosova’nın siyasi sürecinde maalesef İslam Dünyası belirleyici olmaktan çok uzak. Türkiye’nin son dönemlerdeki atakları da durumu değiştirecek bir düzeyde değil. Bağımsızlık konusu Kosova halkının iç dinamikleriyle karar vereceği bir durumdan ziyade Batılı güçlerin insafına terk edilmiş durumda. Bu da işin tüm büyüsünü yok ediyor.
Arnavutların ve Sırpların bir arada yaşama ihtimali imkansıza yakın. Bu şekilde daha uzun bir süre devam edilmesi Kosova halkının sabrını zorlayacak, yeni bir savaş ihtimali ise Avrupa’daki istikrarı ciddi biçimde etkileyecektir. Batı, Kosova’nın bağımsızlığını istiyor; fakat bu konuda acelesi yok. ABD Kosova’da yaptığı yatırımlarla ve açtığı askerî üslerle bölgeyi “küçük Amerika” haline getirmeyi hedefliyor; böylece diğer Balkan ülkelerindeki üsler ve irtibatlarla bölge sürekli denetiminde olacak. On yıldır devam eden siyasi süreç, Kosovalı liderleri “Batı olmadan asla” pozisyonuna getirdi ve Batı itaatkâr bir Kosova liderliğinden memnun görünüyor.
Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde BM Güvenlik Konseyi’ndeki Rusya etkenine rağmen Kosova’nın Mayıs ayına kadar bağımsızlığını ilan etmesi beklense de, görünen o ki gerçek bağımsızlık için daha uzun yıllar beklemek gerekecek. Zira Kosova’nın bağımsızlığı Kosova sınırlarını aşıyor; Bosna, Makedonya, Arnavutluk, tüm Balkanları ve hatta dünyayı ilgilendiriyor.
Paylaş
Tavsiye Et