FARKLI etnik yapısı ve zengin petrol kaynakları nedeniyle Kerkük, Irak’ın işgali sonrasında en fazla konuşulan konulardan biri olageldi. İşgal sırasında ABD askerleriyle birlikte şehre girerek kontrolü ele geçiren Kürt güçler, denetimlerini halen sürdürüyorlar. İşgal sonrasında hazırlanan Anayasa’nın 140. maddesinde Kerkük’ün Baas yönetimi zamanında değiştirilen nüfus yapısının yeniden eski haline döndürülmesi ve geleceğinin belirlenmesi için 2007 sonuna kadar referandum yapılması öngörüldü. Fakat ne referandum gerçekleştirilebildi ne de referandum öncesinde yapılması planlanan nüfus sayımı. Bu yazıda, Kerkük’ün işgal sonrasında gündeme oturması ve Irak’ta kısmi olarak sağlanan istikrarın yeniden bozulmasına bu şehir ile ilgili gelişmelerin sebep olacağına dair değerlendirmeler ışığında, Kerkük’e ilişkin farklı etnik grupların argümanlarını ele almaya çalışacağız. Ama önce şehrin sahip olduğu önemli petrol kaynağına değinmek gerekir.
Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’yla petrolü ülkemize de ulaşan Kerkük’ün sahip olduğu rezerv ile ilgili farklı rakamlar veriliyor. Türkmen kaynaklar Kerkük’ün dünya petrol rezervinin %2,2’sine sahip olduğunu; 1970’lerde Irak’ın petrol üretiminin %70’ini karşılarken, işgal öncesinde de %40’ını karşıladığını belirtiyorlar. Amerikan jeoloji analizleri ise bölgenin, Irak’ın kanıtlanmış 78 milyar varillik petrol rezervinin %8’ine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Diğer bazı değerlendirmelerde de Kerkük’ün rezervinin 10 milyar varil olduğu ileri sürülüyor. Kerkük’te çok daha önce bulunan petrolün iyi kalitede ve yeryüzüne yakın olduğu biliniyor. Zaman içerisinde başta Kuveyt sınırındaki Rumeyla Bölgesi olmak üzere başka kaynakların bulunması ile Kerkük’ün Irak petrolleri içerisindeki ağırlığı azalmaya başladı. Ama yine de çok önemli bir kaynağa sahip olduğu inkar edilemez.
Kürt gruplar tarihî olarak şehrin nüfus çoğunluğunun Kürtlerden ve Türkmenlerden oluştuğunu ve şehirdeki Kürt yerleşiminin Türkmen yerleşiminden daha önce başladığını iddia ediyorlar. Kürt kaynaklarda bu konuya ilişkin iddialar ve değerlendirmeler şöyle: Türkmenlerin buraya yerleşmeleri, Abbasi halifelerinin Türk garnizonlarını bölgeye yerleştirmeleri sonrasına dayanır. Kerkük’teki Türkmen varlığının diğer bir önemli sebebi de, Bağdat seferinden İstanbul’a dönen IV. Murat’ın, Bağdat ile Anadolu’yu birbirine bağlayan stratejik yolu korumak için buraya yerleştirdiği askerler. Irak Devleti kurulduktan sonra bölgeyi kontrol eden İngilizler de, Kerkük’teki nüfus içerisinde Kürtlerin çoğunlukta olduğunu tespit ettiler. Etnik bakımdan oldukça farklı grupları bünyesinde barındıran Kerkük’teki diğer toplulukların varlığı, daha çok petrolün bulunması sonrasında 1927’den itibaren gerçekleşen göçlerle bağlantılı. Yine Kerkük’ün güneybatısındaki bölgelerin 1935 sonrasında sulamaya açılması ve Irak Ordusu’nun Kerkük’teki birliklerinde görevli subayların buraya gelişi Arap göçlerinin diğer sebepleri arasında.
Öte yandan Irak’taki nüfus sayımlarının sonuçlarını bütün diğer gruplar gibi Kürtler de kendilerine göre değerlendiriyorlar. Kerkük’ün nüfusu ile ilgili olarak en fazla referans verilen 1957 sayımı, şehir nüfusuna Kürtlerin çoğunlukta olduğu çevredeki yerleşim birimleri de ilave edilerek değerlendiriliyor ve buna göre nüfusun %48,3’ünün Kürt, %28,2’sinin Arap, %21,4’ünün Türkmen, kalanının da Asuri ve Keldanilerden oluştuğu iddia ediliyor. Kürt kaynaklar, Baas döneminde Körfez Savaşı öncesinde 200.000 Kürt’ün bölgeden uzaklaştırıldığını, savaş sonrasında da İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tahminlerine dayanarak Arap olmayan 200.000 kişinin Kerkük ve çevresinden uzaklaştırıldığını belirtiyorlar.
Çeşitli dönemlerde merkezî Irak yönetimine isyan eden Kürtler 1970’te otonomi hakkı kazandı. Daha sonra merkezî yönetimle ilişkiler bozuldu ve yeniden çatışmalar çıktı. 1974 Mart’ında Irak yönetiminin hazırladığı yeni taslağa KDP’nin başkanı Molla Mustafa Barzani, Kerkük’ün petrol kaynaklarını Irak merkezî yönetimine bıraktığı gerekçesiyle karşı çıkarak yeni bir ayaklanma başlattı. 2003’teki işgal sonrasında ise başta Mesut Barzani olmak üzere hemen hemen bütün Kürt yetkililerin ortak söylemi, Kerkük’ün kimliği Kürt olan bir şehir olduğudur. Kerkük’ün tarihî ve coğrafi olarak bir Kürt kenti olduğunu vurgulayan Osmanlı ve İngiliz belgelerinin bulunduğunu ileri süren Kürtler, bu şehri Kürdistan’ın kalbi olarak değerlendiriyorlar. Amaçlarının Kerkük’ü Kürdistan bölgesine bağlayarak ve başkent ilan ederek, kurulacak bir Kürt devletinin ekonomik açıdan gücünü sağlamlaştırmak olduğu genel kanı.
Çatışan Argümanlar ve Beklentiler
Türkmenler ise 1959 öncesinde Kerkük’ün nüfusunun yarıdan fazlasının Türkmen olduğunu ileri sürüyor; bazı kaynaklarda ise bu oran %90’a ulaşıyor. 19. yüzyılda bölgeyi ziyaret edenlerin de Erbil ve Kerkük gibi şehirlerde Türkmenlerin çoğunlukta olduğunu ve Kürtlerin köylerde ve dağlık kesimlerde yaşadıklarını yazdıklarını belirtiyorlar. Türkmenler, 1930’larda başlayan Araplaştırma siyaseti sırasında Kerkük vilayetine 367.000 Arap’ın yerleştirildiğini ileri sürüyorlar. 1957 sayımında Kerkük şehrinde Türkmenler, %40 oranında iken, Kürtler %35, Araplar %24, diğer gruplar ise %1 oranındaydılar. Türkmenler şehirlerde çoğunluk iken, kırsal alanda Kürtlerin yoğun olduğu görülüyor. Osmanlı döneminde etkin olan Türkmen gruplar, yeni devlet kurulduktan sonra ve özellikle Baas döneminde bu etkinliklerini kaybetmeye başladılar. Bir kısmı ülke dışına çıkmayı tercih etti. Irak yönetimi de, Türkmen ileri gelenlerine karşı çeşitli dönemlerde izlediği baskı politikaları ile bu grubun Kerkük’teki etkinliğini sınırlamaya çalıştı. Amerikan işgali sonrasında, Kürtlerin işgal güçleri ile olan yakın ittifakı sayesinde Kerkük’te yönetimi ele geçirmeleri ve yeni düzeni şekillendirmede etkinlik kazanmaları Türkmenleri özellikle rahatsız etti. Baas döneminde el konulan toprakların büyük bir çoğunluğunun Türkmenlere ait olduğunu belirten Türkmen kaynaklar, bu toprakların eski sahiplerine iade edilmesi sürecinde yaşanan gecikme ve sıkıntılara dikkat çekiyor ve bazı topraklara Kürtlerin yerleştirildiğini söylüyorlar. Tarihî olarak Türkmenlerin şehirde baskın oldukları iddiasıyla, Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanmasına karşı çıkarak merkezî yönetimin denetimi altında tüm grupların söz sahibi olacakları bir yapının oluşması gerektiğini söylüyorlar.
Kerkük içerisindeki üçüncü etnik grup olan Arapların, şehirdeki varlığı 1930’lardan itibaren artmaya başladı ve Baas döneminde iyice hızlandı. Arapların bölgeye göçü büyük ölçüde petrolün bulunması ve Kerkük çevresinde yeni sulama projelerinin devreye alınması sonrasında gerçekleşti. Ayrıca sivil ve askerî bürokrat olarak bölgeye gelen nüfus da Arap kökenlilerin sayısını artırdı. Bölgeye getirilen Arapların çoğunluğu ülkenin güney kesimlerinden getirilen Şii kökenliler. Zaten son dönemde Kürtlerin Kerkük’le ilgili söylemlerine ülke içinden en ciddi muhalefet Şii olan Sadr grubundan geliyor. Sadr grubunun şehirdeki varlığını zayıflatmayı amaçlayan Kürt gruplar ise, ABD ordusu ile bu grubu karşı karşıya getirmek için geçtiğimiz yıllarda direnişçilerin şehirdeki varlığını sebep göstererek operasyonlar yapılmasına zemin hazırlamıştı. Mehdi Ordusu da KDP ve KYB’nin Kerkük’teki birimlerine saldırılar düzenleyerek buna cevap verdi.
Irak içindeki en büyük etnik grup olan Araplar, Kerkük gibi zengin yeraltı kaynaklarına sahip bir bölgenin Kürt bölgesine bağlanmasını kabul etmek istemiyorlar. Ayrıca Sadr grubunun Şii Türkmenler arasında da ciddi bir etkinliği var. Eski Devlet Başkanı Gazi el-Yaver gibi Sünni Arap siyasetçiler de Kerkük’ün birlikte yaşanılacak bir kent olması ve kimsenin topraklarını terke zorlanmaması gerektiğini söylüyor. İşgal sonrasında Irak yönetimi, Anayasanın 140. maddesi uyarınca bölgeye yerleştirilen Arapları güneydeki eski yerlerine dönmeye teşvik ediyor. Bu teşvik çerçevesinde, eski yerlerine dönen Araplara 15.000 dolar para ve bir miktar arazi veriliyor. Sürecin tamamen gönüllü olması düşünülmekle beraber uygulamada Kerkük’ü terk etmeleri için bu kişilere baskı yapıldığı da iddia ediliyor.
Irak’taki farklı etnik grupları bünyesinde barındıran ve zengin petrol kaynaklarına sahip olan Kerkük’ün geleceği, Irak’ın geleceği ile yakından ilgili; öyle ki şehrin geleceği Anayasa’ya bile yazılmak zorunda kaldı. 2007 sonunda yapılması planlanan ancak Irak Parlamentosu tarafından Mayıs 2008’e ertelenen referandum öncesinde gerginliğin arttığı şehirde hâlâ çeşitli aralıklarla bombalar patlamaya devam ediyor. Kürtler şu ana kadar kazandıklarının sağlama alınması açısından büyük önem verdikleri şehrin referandum sonrasında kendi bölgelerine bağlanmasını isteseler de, diğer grupların bu noktadaki muhalefeti Kerkük’ün geleceğinin tartışma konusu olmaya devam edeceğini gösteriyor.
Paylaş
Tavsiye Et