Kazım Koyuncu Belgeseli (DVD)
Yönetmen: Ümit Kıvanç
Yapım: Kalan Müzik, 2008
“Yürüyor, yalnız gidiyor / Hayat soluğunu esirgedi ondan / Kalbini dinledi / Gel, dedi ona, dağ, deniz ve nehir / Düşündü, gideyim / Mutlu etmedi bu dünya beni / Bulacak mıyım acaba bir yer / Huzur içinde yatacağım bir parça toprak? / Gitsem mi acaba Petra’ya, olsam mı toprağa yem?”
Özel bir yeteneğe sahip olan ve ses eğitimi almadığı halde sesini büyük bir başarıyla kullanan Kazım Koyuncu, akustik yerel enstrümanlarla zenginleştirilmiş rock altyapılı bir şehir müziği yapma isteğiyle hayatı boyunca çok farklı türlerde müziklerle uğraştı; ama akıbet Karadeniz müziğinin o coşkulu akışına kapılmış bir sanatçıydı hiç şüphesiz.“Müzik yapma”yı, kılı kırk yararak birtakım albümler hazırlamak ve dağıtmaktan ziyade her türlü aksaklığa rağmen konserler vermek, insanlarla bir araya gelmek olarak anlayan Koyuncu, “ifade”den çok “arayış” kavramına yaslanan bir müzik dilini benimsemişti. Dolayısıyla da belli bir tarz müziğin temsilcisi olmadı. Şarkılarla Geçtim Aranızdan, Ümit Kıvanç’ın Kazım Koyuncu ile “Koyuncu’nun ölümünden sonra başlayan tutkulu dostluğu”nun ürünü olan 3 saat 34 dakikalık bir belgesel film. Bunun bir belgesel film için bir hayli uzun bir süre olduğunu düşünenlere Kıvanç’ın cevabı şöyle: “İnsanların kendi akıllarına esmeyen hiçbir şeye zaman ve emek harcamadığı bir devirde, nasıl ve niçin bu kadar uzun bir film? Birkaç cevabım var. İlki şu: Kazım -maalesef sadece- 34 yıl yaşadı. Bense 52 yaşındayım. İkimizden bir 3,5 saat çıkmaz mı? İkincisi: 3,5 saatte bu filmi izlemek yerine yapılacak daha anlamlı işler neler? Evet, kimsenin vakti yok. Nereye yetişiyorlar?” Gerçekten de filmin uzunluğu sıkıcı bir uzunluk sayılmaz, çünkü Kıvanç’ın deyişiyle bu “bol müzikli, insanların defalarca izlemek isteyeceği bir film.” Kurgu mantığı açısından bakıldığında ise, film genel olarak Koyuncu’nun anlatımına dayalı olarak planlanmış. Çocukluk dönemi, ortaokul-lise yılları, İstanbul’a gelişi, İstanbul’da kalma kararı, Dinmeyen grubu, Zuğaşi Berepe, sonraki çalışmaları, Koyuncu’nun kendi ağzından ekrana yansıyor. Görüntü malzemesinin kısıtlı olduğu yıllar için eski fotoğraflardan yararlanılmış. Eldeki dağınık ve teknik yönden sorunlu arşiv malzemeleri değerlendirilirken, teknik mükemmelliği önemseyen fakat teknik estetik uğruna içeriği feda etmekten de kaçınan son derece dengeli bir yöntem izlenmiş. Aramızdan erken yaşta ayrılan Kazım Koyuncu’yu rahmetle anarken, şimdiki zaman değerleri üzerine yine şimdiki zamanda çalışılması ve her türlü verinin düzenli bir şekilde belgelenmesinin önemini, çektiği bu filmle hatırlattığı için Ümit Kıvanç’a da teşekkür ve tebriklerimizi takdim ediyoruz. /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Necdet Yaşar Belgeseli (VCD)
Yönetmen: Mehmet Eryılmaz
Yapım: Çan Film
1930 yılında Gaziantep’te dünyaya gelen Necdet Yaşar, tanbur sazıyla yirmi yaşında uğraşmaya başladı. Onu bu saza yönelten temel saik ise, Mesut Cemil’den dinlediği tanbur icralarıdır. Talebeliği esnasında Nevzat Atlığ’ın yönettiği Üniversite Korosu’nun konserlerine ve radyo icralarına tanburuyla eşlik etti. Bu koronun bir radyo konserinde icra ettiği taksimi çok beğenen Mesut Cemil’in takdirini kazanarak İstanbul Radyosu’na girdi ve onun yönettiği Klasik Koro’da 1953’ten 1963’e kadar tanbur çaldı. Necdet Yaşar’ın 1960’lı yıllarda neyzen Niyazi Sayın’la beraber verdiği saz musikisi konserleri müzik çevrelerinde büyük ilgiyle karşılandı. İki ustanın “beraber taksim” olarak isimlendirilen ortaklaşa taksimleri Türk müziğinde “geleneğin içinden yenilenme” örneği olarak belirdi ve sonraki müzisyenleri de derinden etkiledi. Necdet Yaşar’ın icra tekniğini diğerlerinden ayıran en temel özellik, onun sol el kıvraklığını hem yüksek tınılı hem de zengin, doyurucu seslerle birleştirebilmiş olmasıdır. Gelişmiş bir saz tekniği, makam bilgisi, geçki zenginliği, alışılmamış geçkiler, çeşniler, şedler ve bunlara bağlı değişik nağme buluşları ve kusursuz ses basışlarıyla işlediği taksimleri sadece estetik bakımdan değil, fakat müzik bilgisini ilerletmek bakımından da harikulade örneklerdir. Mehmet Eryılmaz’ın çektiği bu belgesel film, bizlere müzik geleneğimizin yaşayan bir değerini daha yakından tanıma fırsatı sunuyor. /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Edip Günay
İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2006
Müzik sosyolojisi, sanat sosyolojisinin alt dallarından biri. Disiplinlerarası yapısından olsa gerek, ülkemizde ise pek az sosyoloğun ilgi duyup yöneldiği bir alan. Çünkü Edip Günay’ın da Müzik Sosyolojisi adlı kitabında belirttiği gibi, müzik sosyolojisi alanında çalışabilmek “müzikte uzmanlaşmış bireyin, genel sosyoloji ile ilgili bilgi ve becerilerin, bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerine ilişkin bilgi, beceri ve deneyimlerin yanında sosyoloji ile ilgilerinin köklü olması(nı), … (yani) bir anlamda, her iki alanın da uzmanlığını gerekli kılar.” Yine de her ne kadar bazı sosyologlar bu alanı “önemsiz” addederek burun kıvırsalar da, müzisyenler sosyolojik tahlilleri spekülatif değerlendirmeler olarak görüp müzik kadar matematiksel olmadığı için bir nevi “gereksiz” saysalar da, bu alan çalışılmayı fazlasıyla hak ediyor. Zira bilimsel zeminde bir konu, önemini, ele aldığı sorunun büyüklüğüne göre kazanır. Müziğin toplumsal veçhesi ise belki de toplumsal hayatımızın en geniş kısmını oluşturmaktadır. “Şarkıcıların hayatlarının konuşulması ve programlara konu edilmesi” dahi, müziksel ürünlerin üretim, dağıtım ve tüketim evrelerinin incelenmesi açısından ilgi çekicidir. Halbuki bizler müziğin toplumsal yönüyle alakalı bütün meseleleri biteviye sırf “popüler kültür” bağlamında tartışarak, sorunları doğru ve derinlikli bir şekilde kavramaktan uzaklaşıyoruz. Müzik sosyolojisinin önemi bu noktada açığa çıkıyor. Yani toplumsal hayatımızın büyük bir kısmını teşkil eden tartışmalar, birçoğumuzun yakındığı sorunlar genellikle müziğin toplumsal veçhesiyle alakalı iken, biz bu duruma bilimsel bir perspektiften yaklaşamıyor, sadece “popüler kültür” klişelerine sığınıyoruz. Türkiye’de alanında yazılmış en kuşatıcı kitap olma özelliğini taşıyan Müzik Sosyolojisi, Giriş bölümünde son derece geniş bir kavram tanımı ile açılıyor; bu bölümde ayrıca sahanın bilimler arasındaki yeri ve işlevi açıklanıyor. “Bilimler ve Müzik Sosyolojisi” başlıklı ikinci bölümde, müzik sosyolojisinin tarih, siyaset, hukuk, ekonomi ve psikoloji gibi bilimlerle olan ilişkileri inceleniyor. Üçüncü bölümde, sahanın sınırları içindeki toplum, toplumsal rol, gelenekler ve görenekler, toplumsallaşma, toplumsal değişme, yabancılaşma, toplumsal tabakalaşma, toplumsal etkileşim, toplumsal hareketlilik gibi kavramlar tanımlarıyla ortaya konuluyor. “Müzik ve Toplum Üzerine” başlıklı dördüncü bölümde ise, halkın müzik eğitimi için öneriler, halk müziği üzerine görüşler ve müzik eğitimcileri yetiştirmek üzerine genel mülahazalar yer alıyor. Günay’ın da temenni ettiği gibi, kitabın “bundan sonra benzer biçimde yapılabilecek çalışmalar için bir başlangıç niteliği taşımasını” ve sahanın Türkçede bir literatür oluşturacak kadar zenginleşmesini ümit ediyoruz. /Cihat Arınç
Tavsiye Et