Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2008) > Toplum > Çocuk/gençleri “oyun” üzerinden okumak
Toplum
Çocuk/gençleri “oyun” üzerinden okumak
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
TAN­PI­NAR, 1943’ün Ko­ca Mus­ta­fa Pa­şa’sın­da do­la­şır­ken bu sem­te da­ir “Ha­ki­ki ma­na­sın­da ye­ni olan bi­le tam ma­na­sıy­la ya­şa­mış gö­rü­nür” der. Ko­ca Mus­ta­fa Pa­şa’nın so­kak­la­rın­da ye­ni­yi es­ki­ye bağ­la­ya bağ­la­ya do­la­şan Tan­pı­nar, kız ço­cuk­la­rı­nın “Ara­bis­tan buğ­day­la­rı/se­ver­ler sev­gi­le­ri/Ru­me­li dil­ber­le­ri!../kız se­ni al­ma­ya gel­dim” di­yen ses­le­ri­ne ta­kı­lır: “Ve da­ha kaç kız nes­li, ka­dın­lı­ğın he­nüz to­hum ha­lin­de­ki iş­ve­si­ni, ço­cuk­lu­ğun fan­te­zi­siy­le ka­rış­tı­ra­rak böy­le kı­rı­ta kı­rı­ta bir­bi­ri­ni ite çe­ki­şe onu söy­le­ye­cek, onun­la eğ­le­ne­cek, onun­la bü­yü­ye­cek ve bir gün ol­gun ya­şın ter­bi­ye­si için­den, onu tek­rar duy­du­ğu za­man ken­di­si­ni bir an ço­cuk­lu­ğun cen­ne­tin­de bu­la­cak­tı” der. (Ah­met Ham­di Tan­pı­nar, Ya­şa­dı­ğım Gi­bi)
Şim­di oku­mak­ta ol­du­ğu­nuz sa­tır­la­rın ya­za­rı, Tan­pı­nar’ın sa­tır­la­rın­da­ki ço­cuk­lu­ğun cen­ne­ti­ni bul­du mu? O da bir za­man­lar bu oyu­nun “Ara­bis­tan buğ­day­la­rı/se­ver­ler sev­di­ği­ni/kız se­ni al­ma­ya gel­dim/ha­li­ni sor­ma­ya gel­dim” ola­rak oy­nan­dı­ğı­na şa­hit ol­muş­tu. Şa­hit ol­muş­tu ama. Oy­na­ma­mış­tı…
Tan­pı­nar, bu ço­cuk oyu­nu­nun bun­dan mu­hak­kak 150-200 yıl ön­ce de var ol­du­ğu­nu söy­ler­ken ve geç­mi­şin me­kan­la­rın­da bu oyu­nun oy­na­nı­şı­nı ha­yal eder­ken; “Şim­di be­nim şart­la­rı­mı dü­şü­ne­me­ye­ce­ğim bir ha­ya­tın için­de yüz yıl son­ra yi­ne oy­na­na­cak­tı” der.
Onu bir ço­cuk oyu­nu­nun sü­rek­li­li­ği­ne inan­dı­ran ne­dir?
Ço­cuk oyun­la­rın­dan za­ma­nın ru­hu­nu dev­şi­ren Tan­pı­nar, ha­fı­za­mın bir ye­rin­de ka­yıt­lı du­rur­ken Aş­çı De­de’nin Ha­tı­ra­la­rı’nda­ki “imam­cı­lık” oy­na­yan ço­cu­ğu bir de­fa da­ha oku­mak is­te­dim: “Ma­lum ya her ço­cu­ğun bir şe­ye me­ra­kı olur ve onun­la oy­na­yıp eğ­le­nir. Bu asi­nin me­ra­kı da ge­rek evin bir kö­şe­sin­de ve ge­rek ba­zen evin bah­çe­sin­de bir ta­ra­fa tür­be res­mi ya­pıp tür­be­dar­lık eder­dim; ya­ni ‘Bu­ra­sı tür­be­dir, ge­lin zi­ya­ret edin’ der idim. Ve ek­se­ri­ya da ço­cuk­la­ra mah­sus ufak bir be­şi­ğim var idi. Onun üze­ri­ne bir şey ör­tüp ve be­şi­ğin ba­şı­na ba­şım­da­ki fe­si ko­yup iki el­le­rim üze­ri­ne alıp ce­na­ze res­mi ya­pıp oda ka­pı­sın­dan içe­ri gi­rer idim. Bü­yük va­li­dem Emi­ne Mol­la ve ha­lam Es­ma Ha­nım bağ­rı­şır­lar idi. Bu asi on­la­ra ku­lak ver­me­yip oda­nın et­ra­fın­da ce­na­ze elim­de ‘fi­lan öl­müş’ di­ye ge­zer idim. Ni­ha­yet be­ni dö­ve­rek ka­pı­dan dı­şa­rı atar­lar ve be­şi­ği elim­den alıp sak­lar­lar idi. Ni­ha­yet iki üç gün son­ra yi­ne be­şi­ği bu­lup ke­mâ fi’s-sa­bık ce­na­ze ya­par idim ve ba­zen da­hi ba­şı­ma sa­rık sa­rıp imam­lık ve mü­ez­zin­lik eder idim. O za­man tah­ta­dan mi­na­re ya­pıp sa­tar­lar idi. Gi­der on­dan alıp eve ge­lip et­ra­fın­da­ki ufak kan­dil­le­ri ya­kıp ezan okur­dum. ‘Ev­de ezan oku­ma!’ di­ye yi­ne dö­ver­ler idi. Vel­ha­sıl bun­lar ile oy­nar­dım iş­te azi­zim.”
İmam­cı­lık oy­na­yan bir kü­çük ço­cuk. Oyu­nun kar­şı­lı­ğın­da da­yak ye­me­yi gö­ze alan bir ço­cuk!
Gü­nü­mü­zün ço­cuk­la­rı ne ile oy­nu­yor? Biz ev­ci­lik, okul­cu­luk oy­na­ya­rak bü­yü­dük. Şim­di­ki­ler ca­dı­cı­lık, buz­da dans oy­nu­yor. Ge­çen gün bir il­ko­ku­lun önün­den ge­çer­ken şu ma­ni­yi duy­dum ve Tan­pı­nar’ın “Ara­bis­tan buğ­day­la­rı”nı bir da­ha ha­tır­la­dım: “Çan­ta­mı al­dım ko­lu­ma/çık­tım as­falt yo­lu­na/ben bir su­bay bek­ler­ken/çöp­çü de gir­di ko­lu­ma/ayak­ka­bım toz atar/çöp­çü ba­na göz atar/gö­zün kör ol­sun çöp­çü/el âlem bi­ze ba­kar.”
Kız­lar ne­şe ile bu ma­ni­yi söy­lü­yor, bir ta­raf­tan da ken­di et­raf­la­rın­da dö­nü­yor­lar­dı. Ço­cuk­lar ay­na­la­rın en se­vim­li­si ve el­bet­te en eğ­len­ce­li­si. Ma­ni­nin söz­le­ri “za­ma­nın ru­hu”na uy­gun ola­rak de­ğiş­ti­ril­se de oyu­nun man­tı­ğı Tan­pı­nar’ın sü­rek­li­lik ru­hu­na uy­gun­du. Sü­rek­li­li­ği ke­sin­ti­ye uğ­ra­ta­cak ve oyu­nun ta­ri­fi­ni de­ğiş­ti­re­cek olay ile kar­şı­laş­mam bir ak­şam zi­ya­re­tin­de ger­çek­leş­ti.
Mi­sa­fir ol­du­ğum ev­de 14-16 yaş­la­rın­da­ki üç kı­zın DVD sey­ret­mek için ek­ran ba­şı­na geç­tik­le­ri­ni gör­düm. Ye­ni bir oyun. Kaç ya­şın­dan iti­ba­ren oy­na­nı­yor bu oyun bil­mi­yo­rum. Bel­ki kü­çü­cük yaş­lar­da te­kil ola­rak baş­lı­yor da son­ra za­man­la grup oyu­nu­na dö­nü­şü­yor. Kız­la­rın an­ne­le­ri de Aş­çı De­de’nin bü­yük va­li­de­le­ri gi­bi mem­nun de­ğil­di kız­la­rı­nın oy­na­dı­ğı oyun­dan. “Da­ha kaç ke­re sey­re­de­cek­si­niz bu fil­mi?” de­di. De­mek ço­cuk­lar bu fil­mi da­ha ön­ce sey­ret­miş­ti. Be­nim gi­bi tek­rar­la­ra mis­tik bir an­lam yük­le­yen­ler­den­se­niz (bir ki­ta­bı tek­rar tek­rar oku­mak, bir fil­mi tek­rar tek­rar sey­ret­mek, bir haf­ta bo­yun­ca hep ay­nı şar­kı­yı din­le­mek, bir yaz bo­yun­ca tek bir şi­i­ri oku­mak gi­bi), mef­tun olur­su­nuz bu üç genç kı­za. Sey­re­de­cek­le­ri fil­mi öğ­ren­mek, müm­kün­se an­ne­le­ri­ni bı­ra­kıp on­lar­la film sey­ret­mek is­ter­si­niz.
Ka­ra­yip Kor­san­la­rı’nı sey­re­de­cek­ler­miş. Ee­e ol­maz şim­di, be­nim on­lar­la kor­san­lı bir fil­mi otu­rup sey­ret­mem. Ba­ri öğ­re­ne­bil­sey­dim ne­den bu ka­dar çok sev­miş­ler. “Çok sev­di­ği­miz­den de­ğil” de­di­ler. Na­sıl ya­ni? Çok se­vil­mi­yor ama tek­rar tek­rar sey­re­di­li­yor?
Rol­ler pay­la­şı­lı­yor­muş. Hiç­bir şey an­la­ma­dım. An­ne­le­ri uy­gu­la­ma­lı ola­rak an­la­ma­mı sağ­la­dı. Genç kız­lar seç­miş ol­duk­la­rı ka­rak­te­ri onun­la bir­lik­te oy­nu­yor­du. Ya­ni da­ha ek­ra­na düş­müş ka­rak­ter rep­li­ği­ni söy­le­me­den, ek­ra­nın bu ta­ra­fın­da­ki göl­ge oyun­cu tek­rar­lı­yor­du.
Sey­re­den ve sey­re­di­le­nin yer de­ğiş­tir­me­si mi bu du­rum?! Oyu­na dâ­hil ol­mak! Eko­no­mi­nin gi­di­şa­tı­na ve ye­ni dün­ya dü­ze­ni­ne bi­le “oyun ku­ra­mı”nın eş­lik et­ti­ği­ni göz önün­de bu­lun­du­run­ca, “oyun”la­ra stra­te­jik bir an­lam yük­le­mek ge­re­ki­yor. Hem stra­te­jik hem fel­se­fi. Ço­cuk­la­rı ve genç­le­ri ta­nı­ya­bil­mek ve ta­nım­la­ya­bil­mek için “oyun”da­ki sü­rek­li­lik­le­ri­ne ve “ye­ni oyun kur­ma”da­ki be­ce­ri­le­ri­ne dik­kat ke­sil­me­li­yiz vel­ha­sıl.
Yan­lış ol­du. Oyun ku­ra­mı­yor genç­ler. Oyun­la­rı tek­rar­lı­yor­lar. İyi ya da kö­tü. Es­te­tik ya da de­ğil. On­lar açı­sın­dan önem­li olan, oyu­nun tek­rar­la­na­bi­lir­li­ği. Genç­le­ri an­la­ya­bil­mek için bu­ra­dan baş­la­mak ge­re­ki­yor di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

Paylaş Tavsiye Et