TÜRKİYE’NİN en büyük işçi konfederasyonu olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), 1980’den bugüne gerek askerî ihtilalle ilişkisi gerekse 1983 sonrasında yaşanan demokratik süreçteki rolsüzlüğü, iç ve dış konjonktürün etkisiyle kaybettiği üye sayısı ve itibar nedeniyle büyük güç erozyonuna uğradı.
Türk-İş’i partiler üstü politikasından uzaklaştırma girişimlerinden parti kurma çabalarına, toplu sözleşme sendikacılığından hizmet sendikacılığına savuran, nereye doğru sürüklendiklerinin farkında olmayan yönetimler, 2008 1 Mayıs’ında ne yapacaklarını bilemedikleri gibi yeni bir bölünmenin altyapısını da hazırladılar. Türk-İş’te saflar bu kez 1 Mayıs’a katılanlar ve katılmayanlar olarak belirlendi.
Türk-İş’te sendikalar, aralarındaki derin ayrılıkları artırarak, sendikal dayanışma ve mücadele yerine kendini kurtarma güdüsünü ön plana çıkarıyor; bu davranış biçimi sendikaları kendi içlerine kapanıp varlıklarını devam ettirme mücadelesine sokuyor. Grevde işyeri olan sendikaların grev dayanışmasını hatırladığı, özelleştirilen işyerleri olan sendikaların özelleştirme karşıtı mücadeleye girdiği, hükümet ile bağı ve işleri olan sendikaların “uzlaşma”dan başka kavramı hatırlamadığı bir dönem yaşanıyor.
Genelde uzlaşmacılık ilkesinin ağır bastığı bu üst örgütte mücadelenin zaman zaman gündeme alındığı, toplu sözleşme sendikacılığını aşarak, mücadeleci ve işçiye hizmet götürmeyi esas alan bir sendikacılık anlayışını benimsemeye yönelik arayışlara girildiği görülüyor. Ancak Türk-İş’in özellikle siyasi baskı grubu olma özelliğinin zayıflaması, “Ankara’da Türk-iş var” söylemini tarihe gömmüş durumda. Aslında özelleştirme ile birlikte kamu kesiminde ortaya çıkan erimenin en büyük etkisi Türk-İş üzerinde görülüyor; kamu işçisine dayalı sendikal tabanın daraldığının farkında olmayan sendikacıların geçmiş alışkanlıklarında ısrar etmeleri Türk-İş’in güç kaybını hızlandırıyor.
Hak-İş’in hükümet ile yakın ilişkilerindeki artış ve Türk-İş’ten rol çalma girişimi, Türk-İş’in klasik politikalarını işlemez kılıyor. Gürleyen ama yağamayan sendika yöneticileri, Türk-İş yerine kendi sendikalarının menfaatlerine göre tavır belirliyorlar.
Türk-İş ve bağlı sendikaların yöneticileri, değişimin farkında olmalarına rağmen, bu değişikliklere adapte olmak için gerekli olan mücadeleye öncelik veremiyorlar. 1980’li yıllardan itibaren çalışma hayatında daha az kural, daha az mevzuat, daha çok esneklik ve serbesti arayışları bu olumsuz süreci daha da hızlandırdı; güç ve itibar kaybını adeta kaçınılmaz kıldı.
21. yüzyıla girerken çalışma hayatında tekrar taraf inisiyatifini etkin kılabilmek için gerek Türk-İş ve bağlı sendikalar gerekse konfederasyonlar arasında öncelikle işbirliği, daha sonra örgütsel birlik sağlanmalı, bu uzlaşmaya memur sendikaları da mutlaka dâhil edilmelidir.
Örgütlenmek İçin Değişmek
Yeni dönemin yeni yapılanma ve stratejiler gerektirdiği anlayışından hareketle sendikaların faaliyetlerini çeşitlendirerek işçilerin 24 saatini dikkate almaları, iktisaden zayıf her kesimin sorunlarını gündeme getirerek savunmaları, yaşamın her alanında işçinin hizmetinde olmaları gerekir. Bunu yaparken de ulusal sınırlar içerisinde kalmak mümkün değildir. Çünkü küreselleşme, sendikacılık hareketinin uluslararası ilişkilerinin daha da geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Sendikaların sadece çalışma hayatını düzenleme, iş şartlarını belirleme gibi dar hedeflere yönelmesi halinde toplum tarafından dışlanması, yabancılaşması kaçınılmazdır. Sendikacılık hareketinin hedefi tek başına çalışma şartlarını iyileştirmek olmamalı, buna yaşanılan hayatın iyileştirilmesi hedefi de mutlaka eklenmelidir. Bunun için sendikacılık hareketinin özellikle yeni bir örgütlenme stratejisini esas alarak geniş sendikal hedeflere yönelmesi zorunludur.
Dünyadaki gelişmelere önyargı ile karşı çıkan değil, onu anlamaya çalışan bir sendikacılık anlayışının gündeme gelmesi gerekir; toplumun şekillendirilmesinde sendikaların rol alması, demokratik-sosyal-hukuk devletinin işletilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi için sendikaların faaliyet alanlarını genişletmeleri zorunludur.
Tam gün çalışan erkek işçiler tarafından kurulan ve erkek işçilerin taleplerini, beklentilerini ve kültürünü yansıtan sendikalar, uzun yıllar toplumsal hayatın ve işyerlerinin demokratikleştirilmesinden yaşam kalitesinin yükseltilmesine kadar geniş bir alanda fonksiyonlarını yerine getirerek 20. yüzyılın en önemli STK’ları olma başarısını gösterdi. Ancak tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı değişimin yaşandığı günümüzde eski yapılar, fonksiyonlar ve söylemlerle sendikal hareketi devam ettirme imkanı kalmadı. Sendikal harekette yerleşik söylemleri ve yapıları değiştirerek, işçilerin küresel düzeyde örgütlülüğünü gündeme getirmek, hiç bu kadar önemli olmamıştı.
Bilgi toplumunun temellerinin atıldığı son yıllarda teknolojik değişim, yalın üretim sistemi, esnek çalışma, beyaz, pembe ve çelik yakalı işçi sayısında meydana gelen artış gibi gelişmeler çalışma hayatındaki örgütlenmeyi temelinden sarsarken, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’deki sendikal hareket de bu gelişmelerin etkisi altına girdi. Dünyada sendikacılık hareketi post-endüstriyel toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılanırken, Türk sendikacılık hareketi endüstriyel ilişkilerde güçlü bir taraf dahi olamadan yeni şartlarla karşı karşıya kaldı.
Alternatif Öneriler
Bu yeni durumda örgütlenebilmek için sendikaların beşerî, finansal ve teknik kaynakları bir araya getirerek etkin kullanmalarına, yeni yol haritasına ihtiyaçları var. Bu ihtiyacı karşılamak üzere gerekli gördüğüm alternatiflerin bir kısmı ana hatlarıyla şunlardır:
Akademisyenlerin ve sendika yöneticilerinin katılımı ile örgütlenme kongresi toplanmalı; sendikalarda yeniden yapılanma, örgütlenme stratejileri, sendika içi demokrasi, sendika-işçi ve sendika-işveren ilişkileri, sendika-devlet ilişkileri, küresel düzeyde örgütlenme gibi konularda çalışma grupları oluşturularak, tartışmalar sonucunda alınan kararların nasıl hayata geçirileceği planlanmalıdır.
Türkiye’de yaşanan ekonomik ve sosyal gelişmeler işgücünün yapısında önemli değişikliklere neden oldu. İşçilerin taleplerinde ve beklentilerinde ortaya çıkan değişimi tespit edebilmek için belirli periyotlarla bilimsel araştırma yapmak ve buna uygun sendikal politikalar belirlemek gerekir.
Yeni sendikacılığın büyüme stratejisi çerçevesinde, yeni bir örgütçü kuşağı gerekli becerilerle donatmayı ve sendikaların örgütlenme sorununun üstesinden gelmesine imkan sağlamayı amaçlayan örgütlenme akademisi kurulmalı; özellikle sendikaların ihtiyaç duyduğu konularda akademik çalışmalar yapacak düzeyde genç uzman kadrolar yetiştirilmelidir.
Sendikacılık hareketinin kalıcı ve başarılı olması için örgütlenmenin sağlam ilkelere dayanması gerekir. Mesela işyeri yerine işçiyi örgütleme ilkesi, örgütlendirilmiş bir işyerine girmemek, sendikal çatışmaya yol açmamak, sendikal örgütlenme yapılan işyerlerinin işverenlerine ve yetkililerine işçi aleyhine bilgi vermemek, örgütlenme esnasında mağdur duruma düşen işçilere sahip çıkmak, işyerine zarar vermemek, işyerinin rekabet gücünü kırmamak gibi konularda ilke kararı almak, örgütlenmeyi olumlu etkileyecektir.
Temel ilkelere rağmen işyerlerinde örgütlenme ile ilgili sorun yaşanması halinde, bu sorunların mahkemelere taşınmasına fırsat vermeden, Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve Çalışma Bakanlığı temsilcilerinden eşit temsil esası ile oluşturulacak bir kurul tarafından çözülmesine yönelik süreçler tesis edilmelidir.
“Alo sendika hattı” ile örgütlenmek isteyen işçilere 24 saat hizmet sunacak ücretsiz telefon hattı tahsis edilmelidir. Bu merkez, işçilere hem bilgi vermeli hem sorunların çözümünde rol almalı hem de örgütlenme köprüsü kurmalıdır.
Geleneksel üye fişi düzenlemeye ve örgütlendirilecek işyerlerinde birkaç tane toplantı yapmaya endeksli örgütlenme kampanyalarıyla başarılı sonuçlar elde etme imkanı artık kalmamıştır. İşçilerin sendikayla bağlarını hissedecekleri ilişkiyi geliştirmeye ağırlık vermelidir. Bunun için işyerini örgütleme yerine işçiyi örgütleme hedef seçilmelidir. Etkin örgütlenme sadece kazanılan üye sayısıyla sınırlı kalmamalı, örgütü güçlendirmeye odaklanmalıdır.
“Avrupa Birliği’ne Doğru Örgütlü Toplum” konulu bir kampanya ile Türkiye genelinde sendikal örgütlenme ile örgütlü toplum hedefine yönelik mücadeleye girilmelidir. Toplumsal bilinci artırmaya yönelik (iş güvencesi, sigorta hakkı, örgütlenme hakkı, toplu sözleşme hakkı, eşitlik, hukuk devleti, bilgi edinme hakkı gibi konularda) aktif ve geniş çaplı bilgilendirme kampanyaları düzenlenmelidir.
Fordist üretim sistemiyle birlikte işçilerin pazarlık güçlerinin fizikî güce bağlı olduğu yılların geride kalması, ileri teknoloji ve hızlı değişimin sonucunda mesleklerin ömrünün her gün biraz daha kısalması, işçilerin vasfa dayalı pazarlık güçlerini azaltmaktadır. Önümüzdeki yıllarda daha büyük problem oluşturacak meslekî yeterlilik sorununu çözmek, işçilerin istihdam edilebilirliklerini artırmak için meslekî eğitim vermek sendikaların en önemli işlevi olacaktır. Bu nedenle sendikaların meslekî eğitim merkezi kurması acil ihtiyaçlar arasındadır.
Paylaş
Tavsiye Et