Kapitalistlerin eli her zaman soframızdaydı. Fakat az çok dolaylı bir tahakkümdü bu. Şimdi şartlar ve konumlar değişti. Öyle bir aşamaya ulaştık ki, günlük tükettiğimiz gıda maddeleri bile finansal oyunların aracı haline geldi. Küresel cehennemin eşiğindeyiz.
Sadık Ünay, suçlu, sistemin hegemonik güçleridir diyor: “Hegemonlar hem gıda piyasalarını serbestleştirmekten kaçındıkları, hem de bu sektörü spekülatif yatırımcılar için bir operasyon alanına dönüştürdükleri için, iki defa suçludurlar.”
Alim Arlı, gıda krizinin ahlaki boyutuna dikkat çekiyor. “Sefaletin sıradanlaşması, sembolik aşağılamanın kurumsallaşması ve ironik söylemler içinde haklılaşması olgusu, yoksulların öz benliklerinde manevi bir yıkıma yol açıyor.”
Evren Tok, kolektif karakterli bu soruna kolektif bir çözüm aranmasını öneriyor. Başta ABD olmak üzere büyük güçler sorumluluklarının bilincinde hareket ederek, yiyecek maddelerine yönelik spekülatif dalgalara karşı ortak programlar geliştirmeli.
Mikdat Kadıoğlu, kısa vadede sorunun çözümü için bazı yardım programlarının yararlı olabileceğini; fakat orta ve uzun vadeli yapısal gelişmelere ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Türkiye gibi ülkelerin, sanayi ülkelerinden gelen gıdalara bağımlılığı azaltılmalı ve ülkemizin tarımsal yapısı güçlendirilmelidir.
Erdal T. Karagöl, Kadıoğlu’nu üzecek bir gerçeğin altını çiziyor. Ülkemizde üreticiler yüksek maliyetlerden dolayı hızla üretimden uzaklaşıyorlar. Bu kafayla gidilirse, küresel ısınmayla beraber, kendimizi ciddi bir gıda ve beslenme krizinin ortasında bulabiliriz.
Bizden söylemesi.
Paylaş
Tavsiye Et