Arap Basını
Çeviri: Hatice Boynukalın Şenkardeşler
İsrail’in Gazze saldırısında insanı dehşete düşüren ve üzüntüsünü artıran durum, akıtılan kanların -beş kıtadaki halkların mazlum Filistinlilerin yanında olduğunu bildiren protesto eylemleri gerçekleştirmelerine rağmen- beklenenin aksine Filistin davasının siyasi arenada eskisi gibi destek bulmasına yol açmamasıydı. Son saldırılarla birlikte İsrail tüm dünyaya çirkin yüzünü bir defa daha göstererek, bölgede barış içinde yaşama ve karşılıklı güven köprüsü kurma yerine, “devlet terörü”nden başka bir yöntem kullanmayacağını duyurmuş oldu.
Duyguların taştığı ve doruk noktaya ulaştığı bu zor zamanlarda, İsrail’in cinayetleri sebebiyle yükselen protesto sesleri ve halkların akıttığı gözyaşları ile yetinmeksizin, bu öfkeyi siyasi bir direnişe evriltmenin zamanı geldi. Böylece haklı davamıza, yaklaşık yirmi yıldır kaybettiği desteği geri kazanmanın yolu açılacaktır. Ancak öncelikle Arapların bu büyük davasının nasıl da bir geçit ve birkaç tünele indirgenerek adeta güdükleştirildiğini anlamamız gerekiyor.
1) Akan onca kana, savrulan cesetlere ve halklar bağlamında bölgeye bir duygusal yakınlaşmanın oluşmasına rağmen Filistin davasına yönelik siyasi destekte bir gerileme meydana geldi. Tarih bize olayların gelişiminde halkın duygusal yönelimlerinden ziyade karar alıcıların siyasi tavırlarının etkili olduğunu gösteriyor.
2) Açıkça görülüyor ki Arap dünyası bugün bir değişim sürecine girmiş durumda. Bazıları bunu, ağırlık noktalarının merkezden uçlara/kanatlara doğru kayması olarak nitelendirirken, bir diğer grup bir “Arap Siyonizmi”nin oluştuğundan dem vuruyor. Bir üçüncü grup ise Arapların kendilerini bugünün dünyasına doğru biçimde sunmayı başaramadıklarını, dolayısıyla da küçümsendiklerini ve kendilerine verilen desteğin geri çekildiğini söylüyor. Gerçekten de yirmi yıl önce Filistin davasına açıkça destek veren Asyalı iki güç, Çin ve Hindistan, şimdi neredeler? Bugünün dünyasında İsrail’in gerçekleştirdiği son düşmanlıklar, pek çok uluslararası güç tarafından meşru müdafaa hakkı olarak algılanıyor ve destek görüyor.
3) Uluslararası ilişkilerde çoğunluğun sana yakınlık göstermesi ve seni sevmesi önem taşımaz. Önemli olan sana saygı duyulması ve rolünün anlayışla karşılanmasıdır. İşgalden kurtulmanın yolu, her daim silahlı mücadeleden geçmez. Dolayısıyla direniş güçlerine komuta edenlerin önlerindeki politik, örgütsel ve enformasyonel seçenekleri de değerlendirmeleri gerekir.
4) Tarih boyunca meydana gelen işgallere karşı direnişte boy gösteren çeşitli gruplar, doğru hesaplarla doğru yöntemi bulmayı başardılar. Bunlar ne toplu intiharı ne de gözü kapalı mücadele yöntemini benimsediler. Devrimci hisler taşısalar da, bazı dengeleri göz önüne almanın zorunluluğunu idrak ettiler. İşgal karşısında Filistinli direnişçilerin de birikimlerini ve kazanımlarını kaybetmeksizin davalarını bugünün dünyasına en akılcı ve kabul edilir bir yöntemle sunabilmeleri gerekir.
5) Filistin davası birkaç tünel ve Refah Geçidi çerçevesine sıkıştırılmış durumda. İsrail’in Gazze sorununu bütünüyle Mısır’a ihraç etmek ve Sina Çölü’nün sınıra yakın bazı kısımları üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istediği uzun zamandır biliniyor. Dostlarımızın bu planı doğru biçimde okumaları gerekiyor. Filistin sorunu ancak işgal altındaki toprakların kurtuluşu ile mümkün. Buradaki halkın başka bir Arap devletine göç ettirilmesi ile değil.
6) Gerçekten de Filistin davasında artık yol ayrımına gelinmiş durumda. Zira ortada dönen entrikalar sonucunda taraflar bölünme ve tasfiye edilme tehdidi altında. Filistinli saflarda görülen ve Haziran 2007’den itibaren resmileşen ayrışma, bu tehdidin gerçekleşmesine imkan sağlıyor. Bu gelişmeler neticesinde bir de Refah Geçidi sorunu ortaya çıktı. 2005’te varılan anlaşma gereğince geçidin Filistin tarafının idaresinden sorumlu meşru yetkililerin, çıkan olaylar sebebiyle geri çekilmesinin Mısır’da yol açtığı ulusal güvenlik kaygılarını ve iç sorunları, Filistinli kardeşlerimiz unutmuş görünüyorlar. Bu tutum sonucunda, işgalin ve düşmanlığın sona ermesi ve Siyonistlerin planlarına karşı çıkılması uğruna büyük fedakarlıklarda bulunmuş olan Mısır aleyhine, Arap ve İslam dünyasında kampanyalar düzenleniyor.
Tavsiye Et
İran Basını
Çeviri: Hakkı Uygur
Gazze halkının cesur direnişi, sonunda Siyonist savaş makinesini durmaya zorladı ve Hamas da İsrail ile savaştan galip ayrıldı. Lübnan Hizbullah’ı 2006 yazında Siyonist rejim ordusuna galip gelirken, bu savaştan iki yıl sonra Gazze halkı ve yasal hükümeti Hamas, ikinci kez Siyonist rejimi ve silahlı ordusunu yenilgiye uğrattı.
Şimdi Gazze Savaşı’nın neticelerini ayrıntılı olarak listeleyelim:
1) Siyonist rejim liderleri, Gazze Savaşı’nı başlatarak Hizbullah karşısında uğradıkları ağır yenilgiyi telafi etmek istiyorlardı. Bu sonucu elde etmek bir yana, aynı kabusu bir kez daha yaşadılar ve moral bozuklukları daha da arttı.
2) Bu savaşta Siyonistler öldürmek ve tahrip etmekte başarılıydılar; ancak saldırılarının ana sebebi, Hamas’ı ortadan kaldırmak ya da kendi şartlarını dayatarak yaklaşan seçimlerde üstünlük sağlamaktı. Siyonist liderler bu hususta da başarılı olamadılar ve şu anda kendi kamuoylarında bile sorgulanır durumdalar.
3) Oğul Bush’un son günlerini yaşayan hükümeti, bugüne kadar başarı kaydedemediği Filistin meselesinde puan kazanmak ve Obama hükümetini oldubittiyle karşı karşıya bırakmak istiyordu. Bu hedef de geçekleşmedi ve savaş sonrasında özelde Hamas genelde Filistin halkının kazandığı güç ve itibar, yeni Amerikan hükümetini daha da karmaşık bir durumla yüz yüze bıraktı.
4) Başta BM olmak üzere uluslararası kurumların sessizlikleriyle İsrail’in yanında yer almaları, her zamankinden daha fazla küçük düşmelerine neden oldu; sultacı ve sömürgeci güçlere ne ölçüde bağlı olduklarını da bir kez daha gözler önüne serdi.
5) Arap Birliği gibi bölgesel kuruluşlar da bu savaşta rezil oldular. Bu kuruluşlar, savaş boyunca sessizliğe büründüler ve Filistinli kadın ve çocukların en feci şekilde katledilmesine seyirci kaldılar. Hamas’ın zaferi kesinleştiğinde de, hiçbir özelliği olmayan bir zirve düzenlediler.
6) Arap liderleri de Gazze’deki soykırımın sessiz izleyicisi durumundaydılar. Gerici Arap liderlerinin ihaneti, Filistin tarihi boyunca hiçbir zaman Gazze Savaşı’ndaki kadar aşikâr olmamıştı. Özellikle de Suudi Arabistan ve Ürdün kralları ile Mısır rejiminin başkanı, utançlarından yerin dibine girip Filistin halkının ayağı altında kalsalar yeridir.
7) Avrupalı liderler de tıpkı ABD gibi bu savaşta rezil oldular. Bunların insan hakları konusunda çıkardıkları gürültüler, Gazze Savaşı sırasında hiç duyulmadı. Avrupalı bir casusun Afrika’da, Asya’da ya da Latin Amerika’da ayağına diken batsa ortalığı velveleye verenler, Gazze’de üçte biri çocuk olmak üzere 1.200 kişinin ölmesi karşısında kıllarını bile kıpırdatmadılar.
8) Batılı medya araçları da sınavda başarısız oldu. Batı’da özgür bir haber akışı olduğunu savunanlar, şiddetli bir sansürle Siyonist rejimin cinayetlerini yansıtmadılar ve Gazze’nin gerçeklerini ters yüz ederek kendilerini biraz daha itibarsızlaştırdılar. Arap medyası da gerici rejimlere olan bağlılığı nedeniyle aynı hastalığa maruz kaldı ve kendisini küçük düşürdü.
9) Avrupa ve ABD dâhil olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen İsrail karşıtı gösteriler, devletlerin halklarından ne kadar uzak olduklarını gözler önüne serdi. Bu ayrım, hükümetlerde meydana gelecek değişimler, halkçı olmayan yönetimlerin ortadan kalkması ve milletlerin kendi kaderlerini belirlemesi için ortamın hazır olduğunu gösteriyor.
10) Aşırı ve büyük iddialara sahip el-Kaide ve Taliban gibi gruplar, Selefiler ile Arap ve İslam dünyasındaki saray mollaları gibi akımlar da savaş esnasında iyice gözden düştüler. Bu olay sırasında bazı kesimlerin sessizliğe bürünmesi, bazılarının ise halk ve İslam karşıtı fetvalar vermesi, bu kirli hareketlerin kimlere bağlı olduğunu göstermesi bakımından anlamlıydı.
11) İran İslam Cumhuriyeti, Gazze sınavından yüzünün akıyla çıktı. Halk, yetkililer, medrese âlimleri ve üniversiteliler, Gazze halkına yardım hususunda ellerinden geleni esirgemediler. Bu hareketlerin tamamı, İran’ın Filistin halkının yanında yer aldığını, devrim ve İslam’ın ideallerine bağlı olduğunu gösterdi.
12) Lübnan Hizbullah’ı ve onun cesur lideri Hasan Nasrallah da, Gazze Savaşı esnasında parladı. Keskin ve derin sözleriyle Arap kamuoyunu ayağa kaldırmayı başardı ve Gazze halkına direniş ruhu verdi.
Bu değerlendirmelerden şu neticelere varılabilir: Öncelikle Filistin hareketi nihai zafer yoluna girmiştir. Siyonist rejimin yıkılış süreci hızlanmış; Arap milletlerinde meydana gelen değişim nedeniyle bağımlı Arap hükümetleri düşme eşiğine gelmiştir. Ayrıca ABD’nin Ortadoğu’daki politikaları çıkmaza girmiş; İslam Devrimi ile Müslüman milletler arasındaki dayanışma her zamankinden daha güçlü hale gelmiş ve İran İslam Cumhuriyeti’nin nüfuzu artmıştır. Bu dönüşümler o kadar derin ve kapsamlıdır ki, Batılı güçler bunları kontrol edecek durumda değildir.
Tavsiye Et