Ankara Havası
Ankara’nın altı, üstüne geldi
“Karışmadan düzelmez” diye bir söz vardır; insan, memleketin bu denli altüst oluşuna bakınca, gidişatı hayra yorma duygusuyla böyle kelam-ı kibarlara meylediyor işte.
Ankara’da gündemi takip eden pek çok kişi “Tarihî günlerden geçiyoruz, farkında mısın?” diye soruyor birbirine. Anlayış’ta M. Akif Kayapınar’ın bir Çin bedduasından Türkiye gündemine uyarlayarak kullandığı “İlginç zamanlara kalasın” sözü de bugünlerde, sık sık kulaklarımızda çınlıyor.
Baksanıza, topu topu bir düzine etmeyen Susurluk silahlarını yıllardır ararken, Ergenekon cephanelikleri bir anda fışkırıverdi topraktan… Mümbit olduğunu bilirdik vatan toprağının; sıksan şüheda fışkıracağına da iman ederiz, faili meçhul çıksa da pek şaşırmayız. Zira 1990-2009 dönemine ait 20 binden fazla faili meçhul dosyası raflarda duruyor.
Lakin yağlanıp muhafazalı kaplara konulmuş, pırıl pırıl silahların, el bombalarının ve bilumum mühimmatın art arda yer üstüne çıkarılması komplo teorisyenlerine bile küçük şaşkınlıklar yaşatacak cinstendi.
Tavsiye Et
Recai’nin biri, bir gün...
Ankara’nın altı üstüne gelirken, ekranlar da “uzman” görüşleriyle vaziyeti vuzuha kavuşturmaya soyundu. Aslında yeraltı cephanelikleri, hiç uzmanı olmayan açısından bile tefsire, tevile mahal bırakmayan bir görüntü/gürültü ile arz-ı endam etti. Ama bilirsiniz, “uzman”lığın olmazsa olmaz şartı, o fiyakalı çokbilmişlik tavrını hiç bozmamaktır. Siz, ekran başında “Vay be”ler savururken, görüşüne başvurulan “TV uzmanı” hadisenin cemaziyelevvelinden başlayıp ilk işaretlerin ne denli açık olduğunu, nitekim kendisinin de bir yerde onu derken aslında tam da bunu kastetmeye çalıştığını filan anlatmaya başlar.
İnsanı aşağılık kompleksine düşürecek kadar bilgilidir bu uzmanlar. Onlar, programcının teşekkürleriyle ekrandan ayrılırken, siz öngörü yeteneğinden bu denli yoksun oluşunuza yandığınızla kalırsınız.
Bülent Ecevit’in korumalığından DSP milletvekilliğine geçmiş, eski özel harekâtçı Recai Birgün’ün adı ekrandan anons edildiğinde benzer duygular eşliğinde kulak kabarttım. Özetle, yeraltından çıkan silahları bazı eski özel harekâtçıların “alışkanlık sonucu” yanlarında getirmiş olabileceğini söylüyordu Recai Uzman.
Dedelerimiz, babalarımız askerden dönüşte palaska, asker çorabı, hadi daha ileri gidelim, kasatura gibi pek sivil olmayan nesneler getirirlerdi de, “sivil”de bunlarla övünürlerdi. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tatbikat sonrası mermi çekirdeklerini hatıra olarak alan Devlet Bakanı Cemil Çiçek’e yaptığı “Sizi de Ergenekon’dan içeri almasınlar” nüktesi bu cümleden zikredilebilir.
Gel gör ki, uzmanlığın da bir sınırı var. Konuyu bilmiyor olabiliriz, ama uzman taifesinin her dediğine de inanacak değiliz.
Ekran başında çekirdek çıtlarken de olsa, kimin uzman kimin azman olduğunu anlayacak kadar “görgü” edindik.
Sizin bahsettiğiniz sadece bir alışkanlık olabilir mi Recai Bey?
Bir “uzman uzmanı” olarak söyleyeyim: Alışkanlıksa bile kötü bir alışkanlık. Hem de çok kötü!
Tavsiye Et
Bizi ancak İsrail mi birleştirecek?
2009’un ilk ayında bütün altüst oluşlara rağmen, kamuoyunun neredeyse tamamının ittifak ettiği nadir anlar da yaşandı.
Ne yazık ki, ittifak konusu, İsrail’in Gazze’de giriştiği katliamdı. Sadece siyaset, bürokrasi ve iş dünyası değil; gazete manşetleri de, Türk basın tarihinde az görülen bir biçimde, Filistin halkına destek mesajlarıyla doluydu. Bu manzaranın bir kısmı, her zaman izlediği çizgiye sadık kalarak samimi hislerle Filistin’e destek veren medya kuruluşlarına ait iken, İsrail’e tepki gösteren diğer kısmın “Bu kez fazla ileri gittiler” duygusuyla, İsrail saldırılarının niteliğine değil, niceliğine karşı çıktıkları görüldü. Hatta medyanın kanaat önderi konumundaki bazı yazarları televizyon ekranlarında görüş bildirirken, Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere bu denli müdahil olmasını açıkça eleştirememekle birlikte, “AB politikalarından sapma” ve “AB konusunda gevşeme” endişelerini “ağız birliği etmişçesine” dile getirdiler. Bir süreden beri Semih İdiz, Faruk Loğoğlu ile Musevi asıllı Soli Özel ve Sami Kohen’de görülen bu “endişeli” tavır, bunca cinayet işleyen ve fosfor-misket bombaları kullanan İsrail’e dolaylı destek verebilmenin en mümkün yoluydu. Neyse ki, bir devlet bakanı ve başmüzakereci atandı da, malum “köşeci”lerin AB konusundaki endişeli argümanları biraz yatıştı.
Tavsiye Et
Hahama karşı Ergenekon hocası
Uzman demişken, bu taifenin en dibe vurmuş, hatta dibi tutmuş “kara” mizah versiyonu, silahları Tayyip Erdoğan’ın koydurttuğunu ima eden modeliydi.
“Biraz da ‘beyaz mizah’ tensip olunur mu acep?” deyu, Zekeriya Beyaz Hocaefendi Hazretlerinden de uzman görüşü alınmasını bekledik.
Hazır, yanlışlıkla da olsa, Recai Uzman’ın partisinden siyasete soyunmuşken, bu pek politik konudaki görüşlerini merak etmedik değil.
Tuncay Güney’in antitezi olarak pek de video-jenik dururdu Beyaz Hoca.
Daha ne olsun; sahte hahama karşı sahte hoca!
Tavsiye Et
Medya bu kez “aynasız” değil
Elbette medyanın, toplumsal seferberlik bakımından da ibrenin tamamen Filistin’den yana olduğunu görmesi, “İsrail’e tepkili” jargonun benimsenmesinde etkili oldu. Medya bu kez, meşhur teoride yazdığı gibi, topluma ayna tutmayı denedi.
Ancak eski hastalıkların da zaman zaman nüksettiği görüldü. Örneğin, Hürriyet gazetesi, İsrail’in kullandığı ve savaş suçu kapsamına giren fosfor mermilerini, insani ve hukuki boyutunu perdeleyecek şekilde “Ahtapotla vuruyor” manşetiyle ve havai fişek patlamalarına benzer etkili bir görsellikle verdi.
Yine de pek yadırgamadık; zira II. Körfez Saldırısı sırasında “İşte bombaların anası”, “Akıllı bomba geliyor” gibi manşetlerinden ve Amiral Gemisi Kaptanı’nın yazılarından ne denli “silah sevici” olduğunu zaten biliyorduk.
Alışkanlıkları bırakmak kolay değil; özellikle kötü alışkanlıkları!
Tavsiye Et
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama
Ey Erke dönergeci, gelme geleceksen de!
Yine de damdakiler çağırabilir ama
Deseler de inanma: “Erke, gelecek sende!”
“Geleceğim” dediğin sıra işimiz işti
Biraz aklın varsa kaç, biraz erkin varsa uç.
Bildiğin gibi değil buralar, çok değişti
Dam ucuzladı lakin, pek pahalandı pabuç.
Tavsiye Et