Lorna’nın Sessizliği / Le Silence De Lorna
Yönetmen-Senaryo: Jean-Pierre Dardenne,
Luc Dardenne
Oyuncular: Arta Dobroshi, Jérémie Renier
Yapım: 2008, Belçika/İngiltere/Fransa/İtalya/Almanya, 105 dk.
Küreselleşmeyle birlikte “sınırların kalktığı”, dünyanın küresel köye dönüştüğü günümüzde, insan hareketliliğinin de artmasıyla birlikte, 21. yüzyılın en önemli problematiği “göçler” haline geldi. Göç, sosyal bilimlerden politikaya ve dahi sanata değin birçok alanda son dönemlerin en çok konuşulan, tartışılan konularından biri. Göçlerle birlikte yaşanan kültürler arası geçişlilik teması, edebiyattan sinemaya çeşitli sanat dallarında ciddi bir yer kaplıyor. Hatta bilhassa Fatih Akın, Ken Loach, Lukas Moodysson gibi yönetmenlerin “göçmenlerin yer tutamayışları”nı irdeleyen filmografileri üzerinden bir “göç sineması” kavramsallaştırması bile yapılabiliyor.
Daha önce L’Enfant ve Rosetta gibi filmlerinde Belçika’nın kenarda kalmış hayatlarını hikayeleyen Belçikalı Dardenne kardeşlerin, son filmi Lorna’nın Sessizliği de göçmen sorununa değinen filmler kervanında yerini alıyor.
Yeni-gerçekçi olarak nitelendirilebilecek bir sinema anlayışına sahip yönetmen Dardenne kardeşlerin son filmi, Belçika vatandaşlığı elde edebilmek için mafyöz bir tip olan Fabio’nun yardımıyla bir eroinmanla sahte evlilik yapan Arnavut genç kadın Lorna’nın dramına mercek tutuyor. Erkek arkadaşı ile Belçika’da bir kafe açma hayalleri kuran Lorna, eroinman olan Claudy ile anlaşmalı evliliğini, Belçika vatandaşlığı kazanmak isteyen Rus bir mafya babasıyla para karşılığı yeni bir sahte evlilik yapabilmek için bitirme planları kurar. Ancak Claudy, uyuşturucuyu bırakmak istemekte ve bunun için Lorna’nın yardımına ihtiyaç duymaktadır. Başlangıçta karşılık vermese de zamanla “iki yalnız” insan arasında başlayan yakınlaşma, Fabio’nun diğer evliliği bir an önce gerçekleştirmek için Claudy’ye aşırı doz vererek öldürmesiyle şok edici bir şekilde kesilir. Hırsları ile vicdanı arasında çaresizce içe kapanan Lorna, dayanılmaz suçluluk duygusuna karşı yapabileceği tek şeyi yapar: Kendine Claudy’yi hatırlatacak bir hikaye kurarak reel dünyadan uzaklaşır.
Anti-psikiyatristlerin öncülüğünü yapan R. D. Laing, karnında atom bombası olduğunu iddia eden şizofren bir hastasına yaklaşırken atom bombasını icat edip kullananların da aklî dengelerini sorgular ve bu hastanın dış çevre olumsuzluklarını kendince içselleştirmesini gayet normal karşılar. Filmde de bir ülkede kalabilmek, adamdan sayılabilmek için sevmediği biriyle sahte evlilik yapmak ve hatta onun ölümüne neden olmak gibi “insan fıtratı”nı zorlayan bir hayat tarzı karşısında, “vicdani bir suçu karnında taşıyan” bir gebeye dönüşmek, Lorna’nın sığınabileceği tek limandır.
2008 Cannes Senaryo Ödülü’nü kazanan Lorna’nın Sessizliği, etkileyici oyunculukları ve sarsıcı dramatik yapısıyla, evlilik gibi kurumların dahi sahtelerinin türediği bir dünyada sadece bu çarka bir cıvata olması beklenenlerin, “insan kalabilme” mücadelesini anlatıyor. Sezonun en özgün yapımlarından olan Lorna’nın Sessizliği’ni izleminiz şiddetle tavsiye edilir.
Bisiklet Hırsızları / Ladri di Biciclette DVD
Yönetmen: Vittorio De Sica
Senaryo: Cesase Zavattini
Oyuncular: Lamberto Maggioran, Enzo Staiola
Yapım: İtalya, 1948, 93 dk.
Bisiklet Hırsızları’nda Vittorio De Sica, 2. Dünya Savaşı sonrası yoksul Roma’nın arka sokaklarına doğrulttuğu kamerasıyla, var olma mücadelesi veren işsiz bir babanın oğluyla ilişkisine odaklanır. Antonio Ricci’nin yeni bulduğu işi için aldığı ve iş için çok gerekli olan bisikleti, bir afişi yapıştırdığı sırada çalınır. Polis hırsızı kendilerinin bulmalarını söyleyince Antonio ve 10 yaşındaki oğlu Roma’yı karış karış dolaşarak bisikleti aramaya başlarlar. Umutlar giderek yitirilirken, bir baba ve oğlun yaşayabileceği en trajik anlardan birini anlatan filmin finali, sinema tarihinin en etkileyici sahneleri arasında yer alır.
Savaş sonrasında Mussolini İtalya’sının “beyaz telefon filmleri”ne bir tepki olarak doğan yeni-gerçekçi sinemanın simgesi olarak kabul edilen ve 1950 yılında “En İyi Yabancı Film” Oscar’ını alan Bisiklet Hırsızları, herkesin arşivinde yer alması gereken bir başyapıt.
Gomorra
Yönetmen: Matteo Garrone
Senaryo: Roberto Saviano, Matteo Garrone
Oyuncular: Salvatore Abruzzese, Simone Sacchettino
Yapım: İtalya, 2008, 137 dk.
Mafya filmlerine yeni bir soluk getiren Gomorra, İtalya’nın en büyük suç örgütü olan Camorra çetesini anlatıyor. Çetenin ilişkileri toplumsal yaşamın her alanına nüfuz etmiş olduğundan neredeyse tüm insanları örgütün bir parçası olarak seyrediyoruz. Doktorlar, vasıfsız işçiler, kimyagerler, çöpçüler, terziler, işsiz gençler, çocuklar gibi her tür sosyal sınıftan üyesi olan Camorra, turizm, tekstil, ulaşım, akaryakıt, dağıtım, gıda, mağaza, sinema ve bankacılık gibi birçok sektörden de kazanç sağlıyor. New York’taki İkiz Kuleler’in yeniden inşasında bile hisse sahibi olan örgüt sayesinde Napoli’nin kuzeyinde yer alan Scampia Mahallesi, dünyanın en geniş açık hava uyuşturucu pazarı olarak kabul ediliyor. Senaryosu gerçek hayattan alınmış olan Gomorra, Scampia mahallesinde ya da Caserta’da yaşanmış ve yaşanmaya devam eden olaylardan bir seçki sunuyor.
13 yaşındaki Toto, akranları gibi hayatı sokakta öğrenmeye çalışır. Yaşça Toto’dan biraz daha büyük olan ve Brian De Palma filmlerinden fırlamış ikili Marco ile Ciro sokakta işleyen sistemin birer piyonu olarak “en büyük” olacakları hayali ile dolandırıcılık yapmaya başlarlar. Üniversite mezunu olan Roberto, zehirli atık yönetiminde üst düzey bir işe sahip olur; ancak sistemin acımasızlığı Roberto’yu vicdanen rahatsız ettiği için işi bırakma kararı alır. Pasquale, giyim sektöründe senelerce, yanında çalıştığı adamın adaletsizliklerine katlanmak zorunda kalmıştır ve sonunda baş kaldırarak gizlice Çinli rakip bir firmayla çalışmaya başlar. Don Ciro ise örgütün üyelerine ve ölen üyelerin ailelerine muntazam bir şekilde para akışını sağlayan tepedeki kişidir. Farklı meslek gruplarından olan yetişkin insanlar ve henüz çocuk ya da ergenlik döneminde debelenen gençler, aslında birey olmayı hedefleyen her insan, sistemin bir parçası olmayı da hedefliyor. Suça yakınlıkları sosyalleşmelerini sağlayıp, onları güçlü kılıyor. Filmde, örgütün sektör ve yaş grubu olarak geniş bir alana yayılan hâkimiyetini anlatmaya çalışan yönetmen, Gomorra’nın yazarı ve senaristi olan Roberto Saviano’nun aynı adlı romanından yola çıkıyor. Roman, bodoslama daldığımız filme ve art arda izlediğimiz olayların karmaşasına kılavuzluk edecek bir öneme sahip. Gomorra’yı en etkileyici kılan unsur ise gerçeklik ile donatılmış olması. Klasik senaryo anlatımından uzak, gangster dünyasına ait mekânlarda kamera ve ışık kullanımı ile yakaladığı doğallık, İtalyan sinemasının sahiplendiği gerçekçiliğe de alternatif olabilecek yeni bir biçim sunuyor. /Esra Bulut
Tavsiye Et