5. DÜNYA Su Forumu, 16-22 Mart tarihleri arasında İstanbul’da yaklaşık 35 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti. Forumun mesajı netti: Su ve sanitasyon hakkı, insan haklarından biridir ve bu hakkı sahibine teslim etmeliyiz.
Türkiye’nin, Afrika gibi az gelişmiş bir kıta için bu hakkın daha da savunulması gerektiğini vurgulaması takdire şayandı. Bir televizyon kanalına konuşan Japon asıllı Amerikalı bir profesör ise asıl meseleyi şu şekilde özetliyordu: “Bu tip organizasyonlar gelişmiş ülkelerden ziyade gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler açısından önemli.” Zira asıl düşünülmesi gereken, suyun daha güçlü olan ülkelerce, hangi ülkelerin haklarının gasp edilmesi sonucu elde edildiği. Cumhurbaşkanı Gül’ün verdiği istatistikler aradaki farkı ortaya koyuyor: Gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık 10 bin metreküp su tüketilirken, Türkiye’de bu miktar 1.800, Afrika’da ise 500 metreküp civarında. Gelişmiş ülkeler sularını istedikleri gibi depolayıp gerektiği gibi kullanabilirken, dünyada su kaynakları bakımından en zengin ülkeler arasında olup bunu depolayamayan ve kullanamayan ülkeler de var.
Gelelim su ve sanitasyon hakkına. Forum bu iki hakkın kabulünü ve siyasi iradece uygulanmasını istedi. Su hakkı, herkesin temiz suya erişmesini ve bunu kullanabilmesini; sanitasyon hakkı ise suyun insan sağlığını korumak ve hastalığı önlemek için kullanılabilmesini ifade ediyor. “Bu haklara sahip olmayan insan var mı?” denebilir. Oysa ülkemizde bile pek çok şehir ya da köyde dahi temiz suyun varlığı tartışmalı. Hatta geçen sene Aksaray’da su yüzünden insanların hastalandığını unutmamak gerek.
Bu hakların telaffuzu yetmiyor tabii ki, uygulama noktasında karşımıza finansman sorunu çıkıyor. Suyun finansmanı; sağlık, huzur, mutluluk, para, halk, birey, siyaset, yerel yönetim, gelişmişlik gibi pek çok değişkeni barındıran çok bilinmeyenli bir denklem. Ama şu bir gerçek ki, tüketiciye ulaştırılan sudan kâr elde etmek mümkün değil. (Tabii ki bu, yerel yönetimlerin çeşmelerimize kadar getirdiği merkezî sular için geçerli; özel sektörün damacana yöntemi için değil.) Merkezî suyun para getirmemesinden dolayı, uluslararası finans kuruluşları bu konuda istekli davranmıyor. Finansmanı sağlayan kuruluşlar ise kendi belirledikleri standart ve uygulamaların hayata geçirilmesi yolunda siyasi ve teknik anlamda baskı uyguluyorlar.
Bu ve benzeri konuların tartışıldığı forum boyunca yapılan konuşmaların özeti şuydu: Su ve sanitasyon hakkına herkes sahiptir. Bu hakkı vermek için her türlü yasal değişiklikler, en basite indirilerek acil bir biçimde yapılmalıdır.
Ancak forum süresince dile getirilen her sorunun çözümü yine hükümetlere ve siyasetçilere bırakıldı. “Su”dan hakların verilmesi istenirken, mesela Filistin’deki insan hakları ihlallerine neredeyse hiç değinilmedi; “Afrika’daki açlığın hesabı sorulmalı” denmedi. Başkanlar Zirvesi, Bakanlar Toplantısı ve Parlamenterler Birliği’nden medet umuldu; ama bireylere yatırım yapmak düşünülmedi bile... İnsanlara üzerlerine bomba yağarken su hakkına sahip oldukları söylemek gülünç. Ancak Amerikalı profesörün dediği gibi, bu tip konular sadece bizi ilgilendiriyor. Gelişmiş ülkeler için bunlar “Sudan Meseleler”!
Paylaş
Tavsiye Et