TÜRKİYE’DE süregiden Ergenekon Davası, yurtdışında en çok Bakü basınında yankı uyandırıyor. Bazı medya organlarında Ergenekon’la ilgili gelişmelerin neredeyse saati saatine takip edildiği; kimin tutuklandığı, kimin tahliye edildiği, hangi sanığın sağlık durumunun kötüleştiği gibi hususların anında yankı bulduğu görülüyor. İlgili haberlerin akabinde Yeni Müsavat, Ekspres, Yeni Çağ, Adalet, Şark gibi gazetelerde ve pek çok internet sayfasında yapılan yorumlar da cabası.
Kardeş ülke medyasında Ergenekon’a gösterilen bu ilginç teveccüh, gerek dava sanıklarıyla daha önce irtibatları olan Bakü’deki bazı çevrelerin söz konusu davayla ilgili iç kamuoyunda oluşturdukları olumlu imajla, gerekse ülke içerisinde AK Parti karşıtı bir kesimin varlığıyla açıklanabilir. Ayrıca bu durum, her ne kadar “iki devlet, bir millet” olarak nitelendirilseler de, bu iki ülkenin birbirini yeterince tanıyamamasından ve gelişmeleri değerlendirememesinden de kaynaklanıyor.
Ergenekon Davası’na kuşkuyla bakan Azeri medyasının geneline hâkim olan algıya bakılırsa, Türkiye’de vatanını ve Türk dünyasını sevmekten başka bir suçu olmayan kişilere karşı bir dava yürütülüyor ve AK Parti karşıtı olan aydınlar ile askerlerin üzerine gidiliyor. Genellikle Deniz Baykal gibi Ergenekon Davası’nı eleştiren siyasetçilerin ve Veli Küçük, Doğu Perinçek gibi sanıkların açıklamalarına geniş yer veren medyada, yargılananların darbe girişiminde bulunma ihtimali, bunların derin bağlantıları ve ele geçirilen silahlar söz konusu dahi edilmiyor. Öyle görünüyor ki, tüm bu imaj operasyonu belli bir merkezden üretiliyor ve çeşitli haber kaynaklarına servis ediliyor.
Ergenekon yapılanmasının en önemli isimlerinden biri olduğu iddia edilen Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Azeri medyasında neredeyse Türk dünyasının kahramanı ve teröre karşı mücadele vermiş muzaffer bir komutan imajıyla sunuluyor. Hatta onun Azeri kökenli olduğu hususu özellikle vurgulanıyor. Küçük’ün, daha ziyade diaspora gruplarını birleştiren Dünya Azerbaycanlıları Kongresi isimli teşkilatın eski yönetim kurulu üyesi olduğu biliniyor. Ayrıca yerli bazı siyasi teşkilatlara maddi destek verdiği de söyleniyor. Bu arada, birinci Ergenekon iddianamesinde Veli Küçük ve Sevgi Erenerol gibi isimlerle birlikte anılan Azeri-Türk Kadınlar Birliği Başkanı Tenzile Rüstemhanlı, Küçük’ü savunmadıkları için Bakü’deki bazı gazeteleri kınamıştı; zira emekli tuğgeneral onlara yayınlarını sürdürmeleri için maddi yardımlar göndermiş. İsmi geçenlerin çok eski dostu olan Rüstemhanlı’nın anlatacak daha birçok şeyi olduğu tahmin edilebilir.
Siyasi arenada daha ziyade milliyetçi kesimlerin Ergenekon savunusu yaptığı görülüyor. Ana muhalefet partisi Müsavat’ın yayın organı olan Yeni Müsavat, Ergenekon’la ilgili haberleri günü gününe veriyor. Yeri gelmişken, Veli Küçük’ün tutuklandıktan sonra ilk mülakatını yine Yeni Müsavat gazetesine verdiğini hatırlatmak gerekir. Gazetenin Yayın Yönetmeni Rauf Arifoğlu, Ergenekon sürecini Türkiye’de milliyetçi elitin tasfiyesi olarak nitelendiriyor. Albay Levent Göktaş’la yıllar önce Bakü’de ahbap olduğunu anlatan Arifoğlu, İbrahim Şahin, Tuncay Özkan ve Adnan Bulut’la da temasta bulunduğunu açıkladı.
Siyasi partilerin liderleri de Ergenekon sürecine kuşkuyla bakıyorlar. On ikinci dalganın akabinde Ümit Partisi Başkanı, Milletvekili İkbal Ağayev, “Türkiye iktidarı Ergenekon operasyonunda artık ifrata varmıştır. Bir gün bu konu AK Parti’ye de uzanacaktır.” şeklinde bir açıklama yaptı. Ağayev, daha önce Tuncer Kılınç’la birkaç defa fikir teatisinde bulunduğunu belirtti. Müsavat, Vatandaş Dayanışması, Halk Cephesi gibi Azerbaycan’da demokrasi mücadelesi verdiklerini ileri süren muhalefet partilerinin liderleri de Ergenekon sanıklarını müdafaa eden görüşler dile getirdiler.
Ergenekon yanlısı benzeri hissiyat, sadece medyada ve siyasette değil, aynı zamanda analizciler arasında da hissediliyor. Bakü merkezli Avrasya Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Hatem Cabbarlı konuyla ilgili kaleme aldığı bir makalede, Ergenekon operasyonlarını Stalin dönemindeki “kırmızı terör”e benzetiyor ve “bu operasyonlarda halkın düşünen beyinleri ve aydınlarının hapsedilmekte, sesleri kısıtlanmakta ve sindirilmekte” olduğunu söylüyor. Türkiye’de birçok yazısı yayınlanan Cabbarlı’ya göre, söz konusu operasyon Batı’nın direktifi ile yapılıyor ve burada nihai amaç Türkiye’yi parçalamak.
Ergenekon’u savunan medya organları, son haftalarda Türkiye ile Azerbaycan arasında yaşanan gerginlikte de iki ülke ilişkilerine zarar verecek yayınlar yapıyorlar. Özellikle AK Parti iktidarının Ermenistan’la görüşmeleri sürdürmesi ve kara sınırını açma girişimleri bu yayınların dozunu arttırıyor. Basın-yayın organlarında hâkim olan söz konusu Ergenekon algısı, halk arasında da Türkiye’deki iktidara karşı sanal tepkilerin doğmasına yol açıyor. Önümüzdeki dönemde söz konusu algının izale edilmemesi, ikili ilişkilerde yeni problem alanları ve özellikle de bir güven bunalımı doğurabilir.
Türkiye’deki iktidar, hele de AK Parti kurmayları, komşu ülkede kendilerine karşı oluşan bu olumsuz imajın nedenlerini araştırmalı ve gerekirse Bakü’de siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla irtibata geçerek kalıcı ilişkiler tesis etmelidir. “İki devlet, bir millet” edebiyatı, iki akraba ülke arasındaki meselelerin görüşülmesinin önünü kesmemeli; bilakis farklı algılamaların çıkış noktaları üzerine düşünmeyi teşvik etmeli.
Nihayetinde Azerbaycan’da Ergenekon algısının giderilmesi, iki ülke arasında gerek resmî kurumlar gerekse de sivil toplum kuruluşları arasında sağlıklı bilgi akışının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Diğer yandan hakikaten Ergenekon sanıklarıyla bir örgüt çerçevesinde daha önce irtibatı olan kimselerin de yargı önüne çıkarılması gerekir.
Paylaş
Tavsiye Et