DÜZEN kurucu bir anlayışla yakın çevresindeki sorunlara çözüm arayışına giren Türkiye’nin, son dönemde çabalarını Güney Kafkasya’ya yoğunlaştırması, bölgesel barış ve istikrarın tesisine yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Zira Türkiye’nin bölgeyle temaslarını bu kuşatıcı anlayışla yürütmesi ve çok yönlü faaliyetlerini artırması, Soğuk Savaş sonrasında oluşan ve bölge devletlerinin her bakımdan zararına işleyen, sorunların çözümünü kilitleyen mevcut durumu değiştirme potansiyeli barındırıyor. Şu anda Dağlık Karabağ barış görüşmeleri ile Erivan-Ankara temasları gibi iki önemli süreçte etkin bir aktör olarak temayüz eden Türkiye’nin adımları bölgede umutları artırıyor.
Türkiye’nin son dönemde Ermenistan ile yürüttüğü müzakereler, Güney Kafkasya’daki sorunların birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğunu gösterdi. Ankara-Erivan görüşmeleri, Dağlık Karabağ ihtilafından, dolayısıyla Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinden ve nihayetinde Ankara-Bakü hattından bağımsız düşünülemez. Bir süre önce yaşanan gerginlik bunu bir kez daha ispatladı. Bilindiği gibi, Türkiye’nin Ermenistan ile kapalı olan kara sınırını, Dağlık Karabağ’ın işgali sona ermeden açacağı söylentileri, Bakü’de çok sert tepkilere neden olmuş, 1991’den bu yana ilk defa Türk-Azeri ilişkilerinde böylesi bir gerginlik yaşanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın 12-13 Mayıs’ta gerçekleştirdiği Bakü ziyareti, şimdilik endişeleri bertaraf etmiş gözükse de Ankara-Erivan arasında varılan “Yol Haritası”nın hangi biçime bürüneceği Bakü tarafından dikkatle takip ediliyor.
Bakü’de Türkiye’nin Ermenistan politikasına gösterilen resmî ve gayriresmî tepkilerin temelinde, Azerbaycan’ın 1990’lardan beri bir güvenlik boşluğunda bulunması yatıyor. 1991-94 yıllarında Ermenistan ile savaş halindeyken hiçbir askerî bloğa üye olamayan Azerbaycan, askerî anlamda çok zayıf kaldı ve topraklarını Ermeni işgalinden kurtaramadı. 1994’ten bu yana Azerbaycan topraklarının neredeyse %20’sini işgal altında tutan ve savaş bölgesinde yaşayan 1 milyon Azeri’yi yurtlarından sürerek etnik temizliğe tabi tutan Ermenistan ise Rusya ile askerî bir blokta birleşti ve halen bu ülkeden askerî yardım alıyor. Hatta beş ay önce, Ermenistan’da bulunan Rus üslerinden bu ülkeye 800 milyon dolarlık bir silah transferi yapıldığına dair çıkan haberler, Bakü ile Moskova arasında gerilime neden oldu. Ciddi bir güvenlik boşluğunda bulunan Azerbaycan, kendisine en yakın ülke olarak gördüğü Türkiye’nin de pozisyonunda bir değişiklik olması ihtimalini sezince, endişelerini açıkça dışa vurdu. Azerbaycan’ın tepkisinin bu kadar şiddetli olmasında Rusya destekli bazı mahfillerin kışkırtmaları da rol oynadı.
Bu arada, Azerbaycan ve Ermenistan otoritelerinin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’nın arabuluculuğunda 15 senedir yürüttükleri barış görüşmelerinde henüz kayda değer bir ilerleme sağlanamadığı da unutulmamalı. AB’nin eski Sovyet Cumhuriyetlerine yönelik “Doğu Ortaklığı” programı çerçevesinde Çek Cumhuriyeti’ne gelen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın 7 Mayıs’ta Prag’daki ABD Büyükelçiliği’nde yaptığı görüşme akabinde basına yansıyan açıklamalar, Dağlık Karabağ probleminin çözümü yolunda ne gibi gelişmelerin olduğu ya da olacağını yine muallakta bıraktı. AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarından Fransa’nın dışişleri yetkilileri görüşmelerin zor geçtiğini belirtirken, Minsk Grubu’nun bir diğer eşbaşkanı olan ABD’nin temsilcisi Matthew Bryza, tarafların temel prensiplerde anlaştığını ve bundan sonra arabulucuların detaylarla ilgili yoğun çalışma yapacaklarını beyan etti. Ermenistan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, müzakerelerin verimli geçtiğini açıklarken, Türk yetkililer de Prag’ın ihtilafın çözüme kavuşturulması yolunda önemli bir adım olduğunu söylediler.
Buna rağmen Bakü’den verilen mesaj, Prag temaslarının başarısız geçtiği yönünde oldu. Görüşmelerde Ermenistan’ın hiç yapıcı davranmadığını ifade eden Azeri Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov’a göre ancak ABD’nin yardımıyla çözüm için belli bir ilerleme sağlanabilir. Dahası, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin Dış İlişkiler Şube Müdürü Novruz Memmedov da, Bryza’nın açıklamalarına sert tepki göstererek herhangi bir ilerleme olmadığını bildirdi, Azeri basınında Memmedov-Bryza polemiği yaşandı. Tüm bunlar aslında bu tür diplomatik görüşmelerin belli bir sonuç alınıncaya dek gizli yürütülmesinin faydalı olacağını düşündürtüyor. Haziran başında Rusya’nın St. Petersburg şehrinde düzenlenecek olan ekonomik forum esnasındaki muhtemel Aliyev-Sarkisyan görüşmesinin ardından belirsizliğin aşılıp aşılamayacağı merakla bekleniyor.
Türkiye, Dağlık Karabağ Probleminin Çözümünü Sağlayabilir
Türkiye şu sıralar yürüttüğü Ermenistan temaslarını Dağlık Karabağ barış görüşmeleri ile paralel bir şekilde sürdürür ve bunları birbirinden ayırmazsa, olumlu bir sonuca varabilir. Bu süreçlerin birinde kaydedilen ilerleme veya gerileme, diğerini etkiliyor. Bu çerçevede Türkiye, Minsk Grubu eşbaşkanlığı için de çaba sarf etmeli ve böylece Dağlık Karabağ probleminin çözüm mekanizmalarının içinde doğrudan yer almaya çalışmalı. Bölgede barış ve istikrarın yararına inanan Türkiye’nin yapıcı önerileri faydalı olabilir.
Ermenistan’ın da Türkiye ile görüşmelere hevesle meyletmesinin arkasında, ekonomik ve uluslararası şartların neden olduğu zorlayıcılığın yattığını da yeri gelmişken belirtmek gerekiyor. Bunlar arasında Erivan’ın Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hattı gibi başarıyla tamamlanan bölgesel projelerin dışında kalması; küresel ekonomik krizin dolaylı etkisi; ülkenin yoksullaşması ve Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesiyle oluşan ortamda stratejik ortağı Rusya ile kara bağlantısının kesilme ve izole edilme ihtimalinin ortaya çıkması gibi nedenler bulunuyor.
Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki düzen arayışı, Rusya faktörünü göz ardı edemez. Statükonun değişmesi en çok Moskova’nın pozisyonunu etkileyecektir. Rusya açısından bölgede “ne barış ne savaş” halinin ve kontrollü gerginliğin devam etmesi tercih edilen bir durum. Zira Moskova ancak bu şekilde Ermenistan’daki askerî varlığını meşrulaştırıyor ve Erivan’ı her yönden kendisine bağımlı kılıyor. Rusya diğer yandan Azerbaycan’ın da hareket alanını kontrol altında tutuyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin Güney Kafkasya açılımlarının, şu anda çok iyi ilişkiler içinde olduğu Rusya tarafından dolaylı olarak engellenme olasılığı yüksek. Başbakan Erdoğan’ın Bakü ziyareti akabinde Rusya’ya gidip Soçi’de Başbakan Vladimir Putin ile görüşmesi, bu tür engellemelerin önüne geçme olarak da görülebilir.
Paylaş
Tavsiye Et