Yönetmen-Senaryo: Bob Hopkins
Oyuncular: Tayanç Ayaydın, Genco Erkal
Yapım: Türkiye, 2008, 93 dk.
Mihram, Doğu Anadolu’nun bir sınır köyünde yaşayan, ticarete kafası basan, karaborsayı iyi tanıyan, köşeyi dönme yolunda kaçakçılık yapmaktan çekinmeyen “iş bitirici” bir kişiliktir. İçkisini de içer, kumarını da oynar. Ama iyi aile babasıdır, Tanrı ile biraz daha fazla para kazanması karşılığında içkiyi bırakmak üzere anlaşma yapabilecek kadar naiftir de! Kasabaya verici dikildiğini görünce cep telefonu satışına yatırım yapmayı hemen akıl eder; ama sermayesi yoktur. Bir gün, kasabadaki dispansere ilaç taşıyan kamyonun soyulması ve çocuklara acilen ilaç lazım olması nedeniyle çaresiz kalan doktor Mihram’dan karaborsa ilâç bulmasını ister. Doktorun verdiği parayla kumar oynayacak, ona bu süreçte eşlik edecek amcası Fazıl’ın yaşadığı Nahçivan’a kaçakçılık yapacaktır. Ancak Mihram iki şeyi hesaba katamaz: Mihram’ın attığı her adımı dikkatle izleyen yerel mafyayı, bir de gittikçe daha fazla değişen bir pazarın acımasız kanunlarını. “Her şey satın alınabilir”den “Her şey çalınabilir”e giden kısa yolda Mihram, “insan”lığından çok şey kaybedecektir.
Ghent Film Festivali’nde En İyi Film, Locarno Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ve Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Kostüm ödüllerini toplayan Pazar: Bir Ticaret Masalı, kapitalizmin egemen olduğu dünya ticaretinin küçük bir halkası olan Mihram karakteri üzerinden, köşe dönücü zihniyetin bireyi uğrattığı değer erozyonuna odaklanıyor. Bilhassa çıkışta kaçak sigara satmak için camiye giden Mihram’ın dinle ilişkisi, son dönemlerde çok fazla gündemde olan “İslami Kalvinizm” tartışmalarının altını çizer nitelikte.
İngiliz yazar ve yönetmen Ben Hopkins, Kırgızların Türkiye’ye göç edip yerleşmelerini anlatan Ölmüş Bir Koyunu Değerlendirmenin 37 Yolu isimli belgeselinin ardından Türkiye’de gerçekleştirdiği bu ikinci uzun metrajlı filminde, oryantalizmden özenle kaçınan bir Güneydoğu portresi sunuyor. Ancak özellikle Rojin’li giriş sahnesi ile Vengo’yu anımsatan filmin genel olarak bir Balkan sineması (bilhassa Emir Kusturica ve Tony Gatlif) havası taşıdığını söylemek mümkün. Yönetmen, Türk yönetmenlere nispetle, aç, mağdur, törelerin kıskacında bir klişe Güneydoğu tasvirinden başarılı bir şekilde kaçınırken bu defa da “Balkanlaştırılmış bir Güneydoğu” panoraması sunuyor ve Güneydoğu’ya biraz İngiliz kalıyor. Diyaloglarındaki tüm Amerikanvari esprilere ve bir noktadan sonra küresel kapitalist sistem üzerine fazlasıyla didaktikleşen senaryosuna rağmen Pazar: Bir Ticaret Masalı, sadece başarılı oyunculukları için bile seyre değer bir film.
Tavsiye Et
DVD
Yönetmen-Senaryo: Krzysztof Kieslowski
Oyuncular: Grazyna Szapolowska, Olaf Lubaszen
Yapım: Polonya, 1988, 86 dk.
Polonyalı usta yönetmen Kieslowski’nin On Emir’den yola çıkarak çektiği “Dekalog” serisi, evrensel ahlak ilkeleri ile modern yaşam arasında sıkışan “insan”a odaklanır. “Zina etmeyeceksin” emrinden yola çıkan serinin altıncı filmi, otuzlu yaşlarda ve aşkı tümüyle cinsellik boyutunda yaşayan bir kadın ile evinin penceresinden dürbünle sürekli onun evini gözleyen on dokuz yaşındaki gencin ona duyduğu karşılıksız aşkı anlatır. Aşkın tutku ve saplantı da dahil olmak üzere türlü veçhelerine ayna tutan film, finalinde onun kırılganlığının ve geri dönüşsüzlüğünün de altını kalınca çizer. Aşk Üzerine Kısa Bir Film, dingin kamerası, yalın oyunculukları, Zbigniew Preisner’in hikayeyle bütünleşen hüzünlü müzikleri ile yalnızca Kieslowski filmografisinin değil, tüm dünya sinemasının başyapıtları arasında yer alıyor.
Tavsiye Et
Yönetmen: Murat Saraçoğlu
Senaryo: Hazel Sevim Ünsal
Oyuncular: Tarık Akan, Şerif Sezer
Yapım: Türkiye, 2008, 95 dk.
Tarık Akan ve Şerif Sezer, 28 yıl sonra ailecek aynı perdeyi paylaştı Deli Deli Olma’da. İki oyuncunun gençliklerini ise kendi çocukları oynadı. Akan ve Sezer birlikteliği akıllara Yılmaz Güney’i, Yol filmini ve sansürü getirse de Murat Saraçoğlu’nun yönettiği film sansasyondan uzak, 93 Harbi sonrasındaki göçü aşka bağlayan bir senaryoya sahip. Harp sonrasında Çar’ın Rusya’da yaşamasını istemediği Malakan kavminin bir kısmı Kars’a göç eder. Mişka da ailesi ile birlikte Kars’ın bir köyüne göç etmiştir. Babasını gömmeye hazırlanan Mişka 70 yaşlarındadır. Köyün değirmenini işleten Mişka, modern makinelerin azizliğine uğrar ve parasız bir hayat sürmeye başlar. Köyün ihtiyarı huysuz Popuç ise Mişka’yı görmeye tahammül edemeyecek kadar doludur. Eskilerden ucunun bir aşka dayandığını anladığımız kinin nedeni filmin sonlarında patlak verir. Bu kin köylüyü eğlenceli bir sıkıntı içerisine sokar. Köylüler birbirlerine olan borçlarını Mişka’nın baba yadigârı piyanosu ile ödemeye çalıştıkça “cin işi” diye ortalıkta dolanan piyano Mişka ile Pobuç’un kavgalarını hepten zıvanadan çıkartır. Eski âşıkların kavgaları birbirlerinden haber almalarının da vesilesi olur. Mişka’nın torunu Alma’nın müziğe olan duyarlılığı ile piyano iyice anlam kazanır. Doğu’nun Batı’ya öykünme sürecinin temsili olan piyano, Rusça maniler ve geleneksel köylüler arasında sıkışıp kalır.
Karlı, piyanolu, at arabalı görüntüleri ile Deli Deli Olma’nın, Votka Limon filmi ile benzerlik kurduğunu söylemek mümkün. Tarık Akan’ın sakallı, kocamış görüntüsü ve Alma ile olan müşfik ilişkisi ise daha çok Heidi hikayesini andırıyor. Senaryosu ile ise akıllara Yağmur’dan Önce filminin ilk bölümünü getiren Deli Deli Olma bu filmden daha zayıf bir çizgide ilerliyor. Bembeyaz karlar altındaki köy görüntüleri ile dingin bir atmosfer yakalayan film, Pobuç’un agresifliği ile köyü huzursuz inatçı bir kadına teslim ediyor. Tarık Akan’ın jönlükten terfisi oyunculuğunu hüsrana uğratırken, Şerif Sezer’in terekeme ağzıyla konuşması ve Doğulu kadın temsili, onu etkileyici bir oyunculuğa götürüyor. Toplumun yarattığı engelleri aşamayan iki sevgiliden Pobuç ve Mişka, inatlarından ömürlerini ayrı geçiriyorlar. Filmin en etkileyici kısmı, Mişka’nın ölümü ile Pobuç’un inadından bir ömrü ayrı geçirdiği sevdiğini son yolculuğuna hazırlayıp defnetmesi. Toplumsal nedenler iki sevgilinin bir araya gelmesine izin vermese de ritüellerin kaynaşmasını engelleyemiyor. Mişka, dost olduğu köy kızı Alma ve huysuz ihtiyar Popuç arasındaki dramatik ilişki ile film, sonlarına doğru yakaladığı yükselişi dışında çok bir şey vaat etmese de son dönem Türk filmleri arasında izlenilesi bir yerde duruyor.
Tavsiye Et