İSLAM dünyasını temsil etmek için kurulmuş olan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), bugün 57 üyeden oluşuyor. Dört kıtaya yayılmış bulunan bu ülkeler kuzeyde Arnavutluk’tan, güneyde Mozambik’e, batıda Guyana’dan (Latin Amerika), doğuda Endonezya’ya kadar uzanıyor. 57 ülkenin toplam yüzölçümü dünyanın yaklaşık altıda birini, nüfusu ise dünya nüfusunun beşte birini oluşturuyor.
Kendi aralarında da ekonomik gelişmişlik yönünden büyük farklar bulunan İKÖ üyesi ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) büyük kısmını oluşturuyor. Gelişmiş ülkeler kategorisinde bir tek üyesi bile bulunmayan İKÖ’ye üye ülkelerin büyük çoğunluğu, oysa, ekonomik kalkınma yönünden azımsanmayacak bir potansiyele sahip. Tarıma elverişli arazi, başta petrol olmak üzere önemli maden rezervleri ve genç nüfus gibi kaynaklara sahip olması yanında, stratejik açıdan önemli ticaret yolları üzerinde bulunması da bu coğrafya için büyük bir imkan. Fakat bu potansiyel, başta insan kaynağı olmak üzere yeterince değerlendirilemediği için atıl durumda.
İslam ülkeleri, dünyadaki toplam üretimin yaklaşık %5’ini (2001’de %4,7) gerçekleştiriyor. İhracattaki payları ise %10’un altında. Dünyadaki 49 az gelişmiş ülkeden 22’si İKÖ’ye mensup. Bu ülkelerin hemen hepsi, ekonomik kalkınma için birkaç tarım ürünü ihracına bağımlı. Borçlanma rakamları da iç açıcı değil. 57 ülkeden 38 tanesi yüksek miktarda borçlu.
Kaynak Var, Üretim Yok
1996-2000 yılları arasındaki ortalamalara bakılarak üretimin yapısı incelendiğinde, İKÖ’ye üye ülkeler içinde, bütün ülke grupları için hizmet sektörü, ekonomilerin yaklaşık yarısını oluşturuyor (%40-50). Tarım, AGÜ’de ekonominin üçte birini oluştururken, bu oran OGÜ için %18, PİÜ’de %13 ve GÜ’de %23 düzeylerinde. Sınai üretim ise büyük ölçüde petrol ihracına bağımlı. Petrol ve diğer hammaddeler dışındaki sınai üretim İKÖ geneli için ortalama %16. Bu da kaynakların üretken sektörlere aktarılamadığının bir diğer delili.
Sınai üretimin toplam üretimdeki payı bir ülkenin sanayileşme düzeyi için tek başına yeterli bir gösterge değil. Zira petrol üretimi de bu başlık altına giriyor. Sanayi sektörünün ekonomide en yüksek pay aldığı 12 ülkeden 8’i PİÜ arasında. İmalat sektörü, özellikle OGÜ arasında gelişiyor. Endonezya, Malezya ve Türkiye gibi ülkelerde imalat sektörü giderek daha fazla ağırlık kazanıyor. Tarım ise beklenenin aksine, İKÖ ülkeleri genelinde ekonominin sadece %17’sini oluşturuyor. Ancak 57 İKÖ ülkesinden 15’i için tarımsal ürünler temel gelir kaynağı.
İslam Dünyası Verimsiz
İKÖ ülkeleri dünya nüfusunun beşte biri ile, yaklaşık 30 trilyon dolarlık dünya üretiminin 20’de birini ancak gerçekleştirebiliyor. Üretim potansiyellerinin çok altında kalmaları ciddi bir verimsizliğe işaret ediyor. İKÖ içindeki alt gruplar arasında da üretim düzeyleri açısından önemli farklar var. OGÜ ve PİÜ, İKÖ nüfusunun üçte ikisini oluşturmalarına karşın, üretimin %90’ını gerçekleştiriyor. Ancak İKÖ geneli için baktığımızda; dünya üretimindeki paylarının son derece küçük olması yanında, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının bile altında kalan büyüme oranları nedeniyle durum hiç de iç açıcı değil. Yıllık ortalama %2 düzeyindeki bir nüfus artışı ile dinamik bir yapı arz eden İslam ülkeleri, aynı oranı büyüme rakamlarında yakalayamıyor. Bir çok üye ülke, ekonomilerinin büyük ölçüde bir veya birkaç ürünün ihracına bağımlı olması nedeniyle, özellikle Asya Krizi sonrasında yaşanan emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar gibi risklere karşı oldukça savunmasız durumdalar.
İhracat yönünden de bir dengesizlik söz konusu. Malezya, Endonezya ve Türkiye İKÖ ülkelerinin toplam ihracatının üçte birini gerçekleştirirken; Suudi Arabistan, BAE ve İran da bu ülkelere eklendiğinde ihracattaki payları %60’ı aşıyor. Benzer rakamlar ithalat için de geçerli. Ticaret dengesi ise İKÖ geneli için çoğunlukla fazla verirken, özellikle Türkiye’nin de dahil olduğu OGÜ sürekli açık veriyor. GOÜ’ye yapılan yatırımdan, İKÖ ülkelerinin aldığı pay da sürekli olarak geriliyor. 1996’da %13,6 olan bu oran, binyılın sonunda %5’in altına indi (%3,6).
İKÖ ülkelerinde yaşayan insanların satın alma gücü paritesine göre hesaplanmış gelirleri 2002 yılında ortalama 3100 dolar düzeyinde idi. 2003 yılına ait insani gelişmişlik endeksindeki yerleri ise İKÖ geneli için bir ortalama alınacak olursa 123’üncülük olacaktı. 175 ülkenin dahil edildiği bu listede 31’incilikle en yüksek sırada yer alan İslam ülkesi, petrol zengini küçük bir ülke olan Brunei Sultanlığı. Son 5 sıradaki ülkelerin tümünün İKÖ üyesi olduğu bu endeks; yoksulluk göstergeleri, demografik eğilimler, sağlık, eğitim ve gelir göstergeleri, kamu harcamalarındaki öncelikler, teknoloji kullanımı, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadınların insanî kalkınma fırsatlarına erişimi gibi birçok alandaki verilere dayanıyor.
İslam Ülkeleri Neden Başarısız?
Ekonomik gelişmişlik, hiç kuşkusuz tarihsel bağlamından ayrı yorumlanamaz. Bugünkü kapitalist ekonomik yapı, “Sanayi Devrimi” ve “Sömürgecilik” gibi iki ana direğe dayanıyor.
Ülkeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklarını açıklamada “Kurumsal İktisat Yaklaşımı”, ekonomik gelişmede temel belirleyenlerden birinin ülkedeki kurumlar ve hukuki yapı olduğunu vurguluyor. Bu yaklaşımın sahipleri, sömürgeleştirilme tecrübesini yaşamış GOÜ’deki geri kalmışlığı, bir ölçüde istilacı güçlerin işgaline (yüksek maliyet çıkartarak!) direnmelerine dayandırıyor. ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde düşük bir maliyet ile sömürgeleştirme amaçlarına ulaşanlar, oralarda hukuki altyapıyı ve gerekli kurumları kurarak, dış yatırım çekmeyi ve gelişmenin önünü açmayı başardılar. Direnen ülkelerden ise tamamen vazgeçmediler. Yönetimleri işbirlikçi iktidarlara devrederek, kendi ülkelerine kaynak aktarmaya devam ettiler. Bu ülkeler bir süre sonra bağımsızlıklarını kazanmış olsalar bile gelişme için gerekli kurumları tam anlamıyla kurmaktan acizdiler. Bunun iki nedeni vardı; birincisi, kapitalist sistemdeki büyük aktörler yeterince güçlenmiş ve bu ülkeleri iktisadî, siyasî ve askerî yönden baskı altına almışlardı. İkinci olarak da siyasî iktidarı devralanlar, sosyal ve ekonomik gelişmenin önünü açacak hak ve özgürlükleri halklarına bağışlamayı, kendi çıkarlarına aykırı gördüler. Bu nedenledir ki, insanî gelişmişlik açısından en son sıraları İKÖ ülkeleri oluşturuyor. Kendi insanına yatırım yapmayı ve hak ve özgürlüklerini vermeyi sürekli erteleyen İKÖ ülkelerinin büyük çoğunluğu, kendilerini azgelişmişliğe mahkum ediyor.
Paylaş
Tavsiye Et