Hüseyin Atlansoy
İstanbul: Kaknüs Yayınları, Ocak 1998
Birer kaçak yolcudur bütün şairler. Modernlik, hayatı eşyaya boğdukça, insanın içindeki ışığı söndürdü. Edison bu zayiatı telafi için büyük bir icat yaptıysa da, ancak dış dünyamız aydınlandı. İçimizin karanlığı sürüp gidiyor. Daha beteri, iç karanlığına o kadar alıştık ki, aydınlığa dair her hikmetli söz bize bir efsane, bir hayal gibi geliyor artık. Şairler de olmasa, içimizdeki hiçbir tel titreşmeyecek, kalbin sesi hiçbir vakit işitilmeyecek. Gemideki kaçak yolcu, cezalı bileti değil; sahici bir ödülü hak ediyor.
Hüseyin Atlansoy’un şiiri iç sıkıntısına çare, intihara ilaç gibi geliyor. Balkonlarda efendilik düşü kuranları aşağı çekiyor. Kaçak yolcu aslında insanlardan kaçmıyor, dünyanın kepazeliğini elinin tersiyle bir yana itiyor. Masumiyete sığınıyor, yalınlığa, mülksüzlüğe. Bunu kaçış saymak, bizim, kıyıda kalanların, engine açılmayı göze alamayanların idraksizliği. Kitabını kıyıdakilerin yazarı Ramazan Dikmen’e ithaf etmesi boşuna değil.
Atlansoy’un şiirini çözümleme nesnesi haline getirmeden, ilk Körfez Savaşı sırasında yazdığı dizelerden birkaçını şifa niyetine sunalım:
İyi günler ilerde anneanne
iyi günler ilerde
bense yirmidört saatlik
günlerdeyim anneane
...
kahrolsun Amerika deriz sonra
kahrolsun Fransa çin ve mançurya
kahrolur biz böyle deyince
devr-i daim düzeniyle dönen dünya
mançurya da kahrolur
niye kahrolacaksa
anneanne, müzmin
başağrılarım artıyor
işte yaşamak bu deyip dostlar
müttefiklere gülümsediğinde
anneanne, ah anneanne
çıkış yok ve bu tereke
rahmetli dedemin yüreğinden
daha eski bir mesele
yüreğimiz bölüştürülemez
iyi günler ilerde.
/ Elif Karaköse
Tavsiye Et
John Gray
New York ve Londra: The New Press, 2003
John Gray, İngiltere’nin en ateşli liberalizm aleyhtarı. Daha doğrusu, liberalizmin Batı-dışı toplumlara zaman ve mekan üstü bir amentü gibi sunulmasına fıtık olan eleştirel bir kafa. En son Sahte Şafak’ı (False Dawn) yazmıştı. Serbest piyasanın ne ulus-devlet kademesinde ne de küresel kademede istikrar ve demokrasiyi teşvik etmediğini söylüyordu. Küresel demokratik kapitalizm, tıpkı dünya sosyalizmi gibi, gerçekleştirilmesi muhal bir fantezidir.
El-Kaide ve Modernliğin Anlamı kısa bir kitap. Henüz Türkçe’ye çevrilmemiş olan bu kitap, İkiz Kuleleri havaya uçuranların esas olarak Batı’nın egemen mitini yerle bir ettikleri cümlesiyle başlıyor. Batı toplumları modernliğin tek ve hoş bir durum olduğuna ve her yerde aynı biçimde tezahür ettiğine inanırlar. Modern olmak, durumunu her geçen gün iyileştirmek, ilerlemeye iman etmek demektir.
Gray’e göre, hiçbir klişe el-Kaide’nin ortaçağlara özgü bir fenomen olduğu düşüncesi kadar aptalca değildir. Aksine, uyuşturucu kartelleri veya sanal şirketler ne kadar modern ise, el-Kaide de o kadar modern bir olgudur. Bu örgüt, finansal sermayenin muazzam offshore havuzları oluşturduğu ve örgütlü şiddetin dünya çapında yayıldığı bir dönemde ortaya çıktı. Böyle bir şey geçmişte imkansızdı.
Tıpkı komünizm ve Nazizm gibi, radikal İslam da moderndir. Ne kadar Batı-karşıtı olduğunu iddia ederse etsin, İslam geleneklerinden çok Batı ideolojileri tarafından biçimlendirilmiştir. El-Kaide Marx veya Bakunin’in, Lenin veya Mao’nun tasarladığı fantezilerden farksızdır.
Kitabın tek önemli kusuru, bu projenin el-Kaide lideri tarafından tasarlandığı izlenimini veriyor olmasıdır. Öyle olsaydı, Usame veya Saddam’ın akıbetini öğrenmek için bu kadar beklemezdik. / Kamil Erdem
Tavsiye Et
Ignacio Ramonet
Çeviri: Aykut Derman
İstanbul: Om Yayınları, Temmuz 2000
Medyaya ve küreselleşmeye ilişkin eleştirel görüşleriyle bilinen Le Monde Diplomatique dergisinin başyazarı Ignacio Ramonet bu eserde, 80’li yılların sonunda iletişim teknolojisinde yaşanan gelişmelerin gazetecilik mesleği üzerindeki derin etkisini masaya yatırıyor.
İspanyol asıllı düşünür Ramonet, bir medya kuramcısı olarak pratik boyuttan hiç de uzak kalmış görünmüyor. Bunu, yazılarındaki açık ve akıcı dilin yanısıra, Türkçe’ye Medyanın Zorbalığı adıyla çevrilen kitabında sık sık örnekleme yöntemine başvurmasıyla da gösteriyor. Bu açıdan, yazarın bir kuramcıdan çok bir gözlemci ve de eleştirmen olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Eser boyunca medya, siyaset, ekonomi, kültür ilişkileri; bu etkileşim ortamının iletişimin niteliğine, gazetecilik mesleğine ve vatandaşlara farklı yansıma biçimleri kıvrak ve eleştirel bir üslûpla ve olaylara dayanarak aktarılmış. Ne var ki, kitabın adında da görüldüğü gibi, tepkinin zaman zaman etken konumdaki bir ideolojiye, güce ya da aracı üreten ve kullanan insan unsuruna değil; radyo, televizyon veya iletişim gibi edilgen aygıtlara yöneldiği görülüyor.
Ayrıca, bire bir çevirisi İletişimin Zorbalığı (La Tyrannie de la communication) olan kitabın Aykut Derman tarafından, gayet anlaşılabilir nedenlerle, Medyanın Zorbalığı adıyla çevrildiğini belirtmekte fayda var. / M. Mücahit Küçükyılmaz
Tavsiye Et