Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2005) > Dünya Siyaset > Özbekistan’da sancılı değişim
Dünya Siyaset
Özbekistan’da sancılı değişim
İsmail Aras
13 MAYIS’TA Özbekistan’ın Fergana Vadisi’nde yer alan Andican’da, Şubat ayından beri devam eden bir davanın sonucunu protesto eden kalabalığa, güvenlik güçleri ateş açtı. Gayri resmî kaynaklara göre, olaylarda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 2000 civarında kişi katledildi. Resmî açıklamalarda ise ölü sayısı 169 olarak verilmekte ve protestocuların silahlı isyana kalkıştıkları ileri sürülmekte. Söz konusu davada, vilayet bazında inşaat ve gıda sektörlerinde önemli yatırımlarıyla tanınan 23 işadamının, devlet düzenini değiştirmeye çalışan İslamî köktenciler olduğu iddia edilmekteydi.
Olay akabinde bölgeden bilgi akışının engellenmesi neticesinde birçok husus karanlıkta kalmıştır. Mahkumların kaldığı ve yanında bir ordu birliği bulunan cezaevine 30-40 protestocunun nasıl silahlı baskın yapabildiği ve içeridekilerin tamamını salıverdiği tam olarak anlaşılamamakta. Herhalde, sıkı korunan cezaevinin muhafızları ve daha önceden şehre getirilen özel güvenlik kuvvetleri şehir sakinlerinin duyduğu çatışma seslerine aldırmayarak derin bir uykuya dalmışlardı. Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, bu olayın 3-6 ay önce planlandığını, asıl amacın anayasal düzeni yıkarak bölgede iktidarı ele geçirmek ve halifelik kurmak olduğunu beyan etmekte. Kerimov’a göre, protestocuların amaçları bu kadar açık; ama bunların bizzat öğrenilmesi için gazetecilerin neden bölgeye bırakılmadığı, cevaplanması gereken bir husus. Resmî haberlerde meçhul kalan bir başka nokta da, Andican’daki yerel bir olayın neden civardaki Karasu ve Pahtabad şehirlerinde hükümet karşıtı kanlı gösterilere yol açtığıdır.
Resmî otoritelerin, mevzubahis işadamlarının, ülkede faaliyetleri yasaklanan İslamî muhalefet örgütü Hizbü’t-Tahrir’in bir kolu olan Ekremiler grubuna mensup olduğu iddiaları, bu örgütün sözcüsü tarafından tekzip edildi. Böylece Ekremilerin, İnancın Yolu adlı eserle tanınan Ekrem Yoldaşev liderliğinde farklı bir grup olduğu ve olayla ilgilerinin bulunmadığı anlaşıldı. İngiltere’nin Taşkent eski büyükelçisi Craig Murray de Andican’daki muhalefetle bir yıl önce görüştüğünü ve hiçbir suretle onlara “İslamcı savaşçılar” denilemeyeceğini vurguluyor.
Andicanlı pek çok sakinin elektronik haber kanallarına yansıyan açıklamalarında, Taşkent’ten atanan yeni valinin şehre gelmesiyle yerli işadamları üzerindeki baskıların arttığı, onlardan gayri resmî “harç” talep edildiği ve bunu ödeyemeyenlerin de “İslamcı köktenci olma ve devlet düzenini yıkmaya girişme” gibi iddialarla gözaltına alındığı; bunun üzerine sosyo-ekonomik haksızlıklara itiraz edip Andican’ın Babür meydanında toplanan sivillere güvenlik güçlerinin ateş açtığı ifadeleri yer alıyor. Bu bağlamda, Andican’daki tepkinin özelde Fergana Vadisi, genelde ise ülkedeki rejimle ilgili olduğu söylenebilir. Fergana Vadisi nüfus yoğunluğu ve işsizlik sorunu ile dikkat çekmekte; Andican vilayeti ülke topraklarının %1’ini oluşturduğu halde, toplam nüfusun %10’unu (2,7 milyon kişi) barındırıyor. Bu insanların çoğunluğu fakirlik içinde yaşarken, bölge sosyal patlama eşiğine gelmiş durumda. Bu, kültürel olarak hareketli ve geçişken bölgenin insanları, Özbek/Kırgız/Tacik dillerini konuşabilen ve Müslüman kimliğe sahip bir topluluktur.
Öte taraftan, Kerimov’un baskıya dayalı “tek kişilik” rejimi Sovyetler dönemini aratmıyor. Yolsuzluk, adam kayırma, rüşvet, insan hakları ihlalleri ve işkence dosyalarının bir hayli kabarık olduğu Kerimov yönetiminin mevcut sosyo-ekonomik şartlara ilişkin donanımsızlığı ve çaresizliği, onu halka karşı şiddeti sürdürmeye, muhalif seslerin tamamını “İslamcı köktenci” yaftasıyla zindana attırmaya sevk ediyor. Andican’daki halkın tepkisi ise, bu gidişata dur demeye başlandığını göstermekte. Halk, genç nüfusa ve potansiyel zenginliğe sahip ülkelerinin geri bıraktırılmasına, insanların işkence ve baskıya maruz kalmasına artık tahammül edemiyor.
Son yıllarda tüm eski Sovyet coğrafyasında içsel faktörlerden kaynaklanan değişim süreci Özbekistan’da da kendini gösteriyor. Artık bilinmektedir ki, mevcut siyasî mekanizmalarla ülkede ne reform yapılabilir, ne elit değişimi gerçekleştirilebilir, ne sosyal ve ekonomik sorunlar çözülebilir, ne özgürlükler artırılabilir, ne de ileriye dönük projeler üretilebilir. Özbekistan’ın otoriter rejimden kurtulacağı gün pek de uzak değil.
Bölge ile kültürel bağları olan Türkiye, her ne kadar 90’lı yıllarda buradaki otoriter yönetimlere destek vermiş olsa da, şimdilerde ABD’nin de izlediği bu hypocritic (ikiyüzlü)siyaseti tekrarlamamalı. Bu ne etik açıdan, ne de rasyonel olarak savunulabilir. Özbekistan’daki acımasız yönetimin sayılı günleri kalmışken, ona verilecek desteğin kısa dönemde getirisi olabilir belki; ama uzun dönemde Rusya’nın “yakın çevre” örneğinde görüldüğü gibi nüfuz kaybına uğramak kaçınılmazdır. Türkiye, “ata yurt”ta demokrasi ve özgürlüklerin gelişimine katkıda bulunarak baskıcı rejimlerin bir an önce gitmesine çalışmalı. Aksi halde Türkiye de, Kırgızların, Avrupa’da “sefa süren” meşhur yazar Cengiz Aytmatov’a, devrimin akabinde aydın sorumluluğunu hatırlatarak yönelttikleri, “ülkemizde bunca haksızlık/yolsuzluk varken şimdiye kadar nerede idiniz?” sorusuyla karşılaşabilir.

Paylaş Tavsiye Et