JAPONYA ile Çin arasında son aylarda yaşanan gerginlik, Asya’nın siyasî fay hatlarında meydana gelen kırılmaları gün yüzüne çıkarıyor. Tarihin farklı yorumlanması ve savaşta ölenlerin hatırlanması gibi sembolik bir alan etrafında gelişen krizin ardında, Japonya ile Çin’in Asya’daki hegemonya mücadelesi yatıyor. İki ülke ilişkilerinin dibe vurmasına giden süreci tetikleyen, Japon Eğitim Bakanlığı’nın 5 Nisan’da, “Japonya’nın 1910-45 yılları arasında izlediği yayılmacı politikaları örtbas etmekle” eleştirilen tarih ders kitaplarını onaylaması oldu. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 21 Mart’ta, genişletilmesi planlanan BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üye adayları arasında Japonya’nın da yer aldığını açıklamasından sonra, Çin’de zaten bir hareketlenme başlamıştı. Japon siyasetçilerin savaş suçlularının mezarlarının da bulunduğu Yasukuni Tapınağı’nı ziyaret etmesinden de büyük rahatsızlık duyan Çin kamuoyu, kitapların onaylanmasının ardından adeta patladı. Nisan ayı boyunca Guangzhou, Shenzhen, Shenyang, Hangzhou ve Şanghay şehirlerinde düzenlenen kitlesel gösterilerden yansıyan öfkenin boyutu inanılmazdı. Gösteriler sırasında, Japon arabaları ters çevrildi, Japon mağazaları ve konsoloslukları saldırıya uğradı. 9 Nisan’da başkent Pekin’de düzenlenen gösteri sırasında Japon büyükelçiliği taş ve yumurta yağmuruna tutuldu.
Çin’de böylesi gösteriler düzenlenmesi oldukça şaşırtıcıydı. Zira son on beş yılda sosyalist ekonomiden devlet kontrolünde piyasa ekonomisine geçen Çin, otoriter siyasî yapısını aynen korudu. Bu arada ortaya çıkan ideolojik boşluk da milliyetçilikle dolduruldu. Siyasî özgürlük ve demokrasi yönündeki reform taleplerine direnen ve bütün iletişim araçlarını çok sıkı denetleyen Çin, milliyetçi dalganın özellikle internet üzerinden genişlemesini destekledi. Son birkaç yılda, Japonya’nın BM Güvenlik Konseyi üyeliğine karşı imza toplayan Vatanseverlerin İttifakı Ağı benzeri onlarca milliyetçi site kuruldu. Bu siteler, Japonya karşıtı gösterilerin düzenlenmesinde de önemli bir rol oynadılar. Gösterilerin bir anda iktidar karşıtı ayaklamaya dönüşmesinden korkan Çin hükümeti, Nisan sonunda frene bastı ve gösteriler de başladığı gibi aniden sona erdi.
Çin’in tarih boyunca Asya’da oynadığı hegemon rolünü kabul etmek durumunda kalan Japonya, 19. yüzyılda sanayileşmeye başladıktan sonra bölgedeki güç dengelerini değiştirmeye yöneldi. 1910’da Kore Yarımadası’nı, 1931’de ise Çin’in kuzeydoğusunu işgal ederek bir tür sömürge imparatorluğu kurdu. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak kuran Japonya’nın, savaşın sona erdiği 1945’e kadar geçen süre içindeki birçok uygulaması savaş suçu olarak kabul edildi. Çinli ve Koreli kadınların Japon askerleri tarafından seks kölesi olarak kullanılması ve 1937’de Nanjing’de binlerce Çinli sivilin öldürülmesinden sorumlu tutulan birçok Japon komutan, savaştan sonra yargılandı. A Sınıfı’na mensup 14 askerî yetkili, işledikleri savaş suçlarından dolayı idam edildi. Bu askerlerin mezarları 1978’de, 2. Dünya Savaşı’nda ölen 2,5 milyon Japon’un anısına yapılan Yasukuni Tapınağı’na nakledildi. Japon başbakanları bu tarihten sonra da tapınağı ziyaret etmeyi sürdürdüler.
Çinlilere göre Japon askerlerinin 1937’de Nanjing’de öldürdüğü sivil sayısı 300 bin civarındadır. Çin’in tartışmasız bir gerçek olarak ileri sürdüğü bu rakam, Japon ders kitaplarında da yer alır. Ancak “kendi kendini aşağılayantarihî bilgilerin” değiştirilmesinin artık zamanının geldiğini düşünen Japon milliyetçileri, 1910-45 döneminde yaşananları farklı anlatmak için harekete geçti. Japonya’da özel sektör tarafından hazırlanan ders kitapları, Eğitim Bakanlığı’nın onayını aldıktan sonra basılıyor ve okullar onaylı kitaplar arasından istediklerini seçebiliyor. Tarih Ders Kitaplarında Reform İsteyen Japonlar Derneği’nin hazırladığı, işgal kelimesini kullanmayan ve Nanjing’de ölenlerin sayısını belirtmeyen orta okul tarih ders kitapları ilk defa 2001’de onaylandı ve az sayıda okul bu kitapları okutmaya başladı. 5 Nisan’da onaylanan kitaplar, aynı metinlerin yeni basımlarıdır. Ancak yeni kitaplarda, 2001 basımından farklı olarak, seks köleliği uygulamasından da bahsedilmiyor.
Çin hükümeti, kitaplar ilk defa onaylandığında bu kadar büyük bir tepki göstermemişti. Junichiro Koizumi de Yasukuni’yi ziyaret eden ilk başbakan değildi. Japonya’nın BM Güvenlik Konseyi üyeliğini engellemek isteyen ve ABD ile Japonya arasındaki askerî ve güvenlik işbirliğinin gelişmesinden rahatsızlık duyan Çin, bu meseleleri kullanarak Japonya’yı diplomatik olarak köşeye sıkıştırmak istiyor. 2001’de iktidara geldiğinden beri Japonya’yı küresel bir aktör haline getirme yolunda önemli adımlar atan Koizumi de, her sene Yasukuni’yi ziyaret etmek gibi milliyetçi jestlerden vazgeçmeyerek, BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi olan Çin’in eline koz veriyor.
22-23 Nisan’da Endonezya’nın başkenti Cakarta’da düzenlenen Asya-Afrika Zirvesi’nde, ülkesinin 2. Dünya Savaşı’nda Asya’da gösterdiği saldırganlıktan dolayı özür dileyen Koizumi, Çin Devlet Başkanı Hu Jintao ile de görüşme yapmıştı. Ancak Çin, bu tür açıklamalarla yetinecek gibi görünmüyor. Nitekim Japonya’yı ziyaret eden Çin Devlet Başkanı Yardımcısı Wu Yi, 23 Mayıs’ta Koizumi ile yapacağı görüşmeyi iptal edip apar topar ülkeden ayrıldı. Yi’nin geri dönmesinin ardından yapılan açıklamada, Koizumi’nin 20 Mayıs’ta Yasukuni’yi bu sene de ziyaret edebileceğini söylemesinin Çin’i çok rahatsız ettiği ifade edildi. Bu manevra ile Çin, Koizumi’yi Japon kamuoyu önünde çok zor durumda bırakırken kendisinin de sağduyu yoksunu bir ülke olarak eleştirilmesini engelleyemedi. Eğer Koizumi önümüzdeki günlerde Yasukuni’yi ziyaret ederse, iki ülke arasındaki siyasî kriz daha da derinleşecek. Yi’nin tam bir diplomatik skandal olan bu hareketi, Çin’in daha da sert tavırlar takınabileceğinin işaretini veriyor.
Paylaş
Tavsiye Et