Yönetmen: Jacques Deschamps
Senaryo: Ayşe Şasa, İsmail Eren
Oyuncular: Alican Yücesoy, Ahu Türkpençe
Yapım: Türkiye, 2008
Dinle Neyden, 1798 Osmanlı-Fransız Savaşı’nın yaklaştığı günlerde, İstanbul’da barış arayan bir avuç insanın çabalarıyla, iki genç Saray mensubu arasında yaşanan duygusal ilişkiyi, genç bir Mevlevi dervişinin gözünden anlatıyor. Mevlevihane defterlerini tutmakla görevli derviş, aynı zamanda eski bir Osmanlı Paşası olan Nuri Dede Efendi’nin hizmetindedir. Dede Efendi ve onun eski dostu olan bazı Fransız diplomatlar yaklaşan harbi önlemeye çalışmaktadır. Gayri resmî olarak sürdürülen bu çalışma, Sultan III. Selim’in kız kardeşi Beyhan Sultan’a ait Sahilsaray’da gerçekleştirilir. Rahatsızlanan Dede Efendi’ye, diplomatik müzakereler sırasında eşlik eden Saray Tabibi Halil ile Beyhan Sultan’ın yardımcısı Gülnihal Kalfa arasında yaşanan duygusal yakınlaşma, Dede Efendi’yle birlikte Sahilsaray’a gelen genç dervişin defterine Hz. Mevlana’dan sözlerle yansır.
Filmin yapımcısı Özkul Eren’in gönlüne hikayenin ateşi çok daha önce düşmüş olsa da Dinle Neyden’in hazırlıklarına 2006 yılında başladı. Filmin senaryosu, Tuğrul İnançer, Prof. Dr. Mehmet İpşirli gibi birçok uzmanın danışmalığında hazırlandı. 2008 Yılı Fransa Ulusal Tiyatro Merkezi’nin teşvik ödülüne layık görülen Sedef Ecer ve Cesar Senaryo Ödülü’nün 2007 yılındaki sahibi ve Fransa’yı Oscar’larda temsil eden film Indegenes’in yazarı Olivier Lorelle’in katkılarıyla 2 yıla yakın bir sürede senaryoya son şekli verildi. Filmin yönetmenliğini, Uyuyan Sudan Kork filmiyle tanınan Fransız Jacques Deschamps üstlendi.
Dinle Neyden, her şeyden önce Türk sinemasının “tarihî film çekememe” sorunsalını, gerek hayranlık bırakan zarif ve şık kostümleri ve dönemi çok iyi yansıtan dekorlarıyla teknik anlamda, gerekse de geçmişteki her şeyi müptezel olarak değerlendiren resmî ideolojinin ya da oryantalist yaklaşımın tuzaklarına düşmeden, tarihle sağlıklı bir ünsiyet kurabilmiş içeriğiyle aşabilmiş bir yapım.
Sinemasal zamanı adeta “istismar eden” Hollywood’un, sinema zevkini şekillendirdiği birçok izleyiciye ağır gelebilecek; ama tıpkı senaristi Ayşe Şasa’nın Türk sineması üzerine değerlendirmelerinde vurguladığı gibi bu topraklara özgü bir zaman ve mekan dilini sinemaya yansıtma çabasındaki Dinle Neyden, bu noktada önemli bir adım atıyor.
Ayşe Şasa’nın Yeşilçam Günlüğü’nde “Biz Türk sinemacıları gözlerimizi Amerikan ve Avrupa filmlerinin gösterildiği ekranlardan, kendi toplumumuzun, kendi kültürümüzün ürünü olan köklü sanat geleneklerine ne vakit çevireceğiz? Bu toplumda, birçok başka toplumlardakilerden farklı, çok özgün bir zaman/mekan duyarlığı olduğunun bilincine ne vakit varacağız?” şeklindeki kayda değer sorularına samimi ve esaslı bir cevap arayışı niteliğinde Dinle Neyden. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: James McTeigue
Senaryo: Larry ve Andy Wachowski
Oyuncular: Natalie Portman, Hugo Weaving
Yapım: ABD, 2005, 132 dk.
Matrix üçlemesiyle sinemada teknik anlamda adeta bir dönüm noktası oluşturan Wachowski biraderlerin yapımcılığını üstlendiği son filmleri V for Vendetta, Alan Moore’un yazıp David Lloyd’un çizdiği aynı adlı çizgi romandan beyazperdeye uyarlandı. Geleceğin İngiltere’sinde geçen hikayede, terör olaylarında büyük kayıplar verdikten sonra kurtuluşu baskıcı bir yönetimde bulan İngiliz halkının, 1605’te İngiliz Parlamento Sarayı’nı havaya uçurma girişiminde bulunan Guy Fawkes’ın maskesini taşıyan V isimli bir kahramanın eylemleriyle gerçeğe uyanışını anlatır. Özgürlüklerin korkulara kurban edildiği baskıcı rejim, Hitler’in Almanya’sına olduğu kadar, 11 Eylül sonrası dünyaya da göndermeler yapar. Ancak filmde sert biçimde eleştirilen faşizme karşı öne sürülen sadece anarşizmdir. Hugo Weaving ve Natalie Portman’ın mükemmel oyunculukları ve derinlikli diyaloglarıyla V for Vendetta, arşivinizde muhakkak yer alması gereken sarsıcı bir yapım. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Senaryo: Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan
Oyuncular: Yavuz Bingöl, Hatice Aslan
Yapım: Türkiye, 2008, 110 dk.
İş adamı olan Servet, son genel seçimlerde adı belirsiz bir muhalefet partisinden adaylığını koyacakken, faili meçhul bir cinayetle suçlanır. Kendisini aklayabilmek için şoförü Eyüp’e para karşılığı yalan söyleterek kendisi yerine hapse girmesine neden olur. Servet’in yolladığı para, Eyüp hapisteyken karısı Hacer ve oğlu İsmail’in hayatlarını devam ettirmelerine yardımcı olur. Ancak Servet ilk karşılaşmalarında Hacer’den hoşlanır ve tavırlarıyla bu halini karşı tarafa açıkça belli eder. Kadının yeniden keşfedilmişçesine Servet’in yaklaşımlarına cevap vermesi, oğlu İsmail tarafından fark edilir. İsmail, annesinin yaptıklarını görmezden gelir; ama içindeki kin günden güne büyür. Eyüp’ün hapisten çıkmasıyla Servet’in sonlanmasını istediği yasak ilişki, Hacer tarafından karşı konulmaz bir tutkuya dönüşür. Servet’in öldürülmesi, hastalıklı bağlılığıyla gözü kararan Hacer’in durmasını sağlayan tek şey olur. İş adamının ölümü, İsmail’i katil, anneyi suçlu ilan ederken; babaya da yokluğunda olanları özetler. Üç insanın bir zamanlar birbirlerini görmezden gelerek rahatça yaşadıkları ev, artık sığamadıkları daracık bir mekâna dönüşür.
“Bu ödülü birisine ithaf etmek istiyorum... Tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkem Türkiye’ye...” sözleri ile Cannes Film Festivali’nde dikkat çeken Nuri Bilge Ceylan, son filmi Üç Maymun ile En İyi Yönetmen Ödülü’ne değer görülmüştü. Senaryosu itibarıyla bir Yeşilçam melodramı olan film, aile ve namus kavramlarına daha modern bir çerçeveden bakıyor. Az diyalog kullanılan film, mizansen yardımı ile güçlü kılınıyor. Karşıt duygular ve tepkileri destekleyen gökyüzü, yaşadıkları mekân ile bir bütün oluşturan karakterler ve karakterlerin içinde bulundukları ruh halleri ile Üç Maymun mahrem ve kirletilmiş olanı resmediyor. Suç ve suçluluk kavramlarını irdeleyen filmde, Hacer’in Servet’le olan yasak ilişkisi, Eyüp’ün seçimleri ve İsmail’in cinayeti, filmi bireysel bunalımlardan kopartıp toplumsal bir zemine sürüklüyor. İçerdiği göndermelerle, yönetmenin diğer filmlerine kıyasla daha politik bir kimliğe sahip olan Üç Maymun, renklendirmesi ile de kurgusal ama aynı zamanda estetik bir atmosfer oluşturuyor. Son filmi, Nuri Bilge Ceylan sinemasının yükselen çizgisini bir adım daha öteye götürürken sinemamız için de şüphesiz bir gurur kaynağı oldu. Ancak açıklamasında adı geçen yalnız ve güzel ülkesinin netliği, filminde cümlesinden daha silik kalıyor. Anavatana armağan edilmiş bir film, diğer ülkelerin de rahatlıkla kendi vatanlarına armağan edebileceği kadar ortak bir kimliğe mi sahip olmalıydı diye düşünüyor insan. / Esra Bulut
Tavsiye Et