Yönetmen: Orhan Eskiköy, Özgür Doğan Senaryo: Orhan Eskiköy
Yapım: Türkiye, 2009, 81 dk.
İki Dil Bir Bavul, genç yönetmenler Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın bol ödüllü, ilk uzun metrajlı film çalışması. Üniversiteden yeni mezun olmuş Denizlili öğretmen Emre Aydın’ın, ilk atandığı yer olan Urfa’nın Siverek ilçesinin Demirci Köyü’nde bir öğretim yılı boyunca yaşadıklarını anlatıyor. Kamera bu bir yıl boyunca Kürtçe bilmeyen öğretmen ile Türkçe bilmeyen çocuklar ve köylüler arasındaki iletişim problemini belgesel tadında gösteriyor.
Yarı belgesel yarı kurgu tarzda çekilmiş film, çocukların ve köylülerin doğallıklarıyla adeta bir İran filmi havası taşıyor. Kürt sorununda artık karşılıklı şiddet söyleminden, tarafların ilk kez birbirlerini dinlemeye başladığı bir açılım sürecine geçilirken, İki Dil Bir Bavul da şimdiye kadar alışık olduğumuz gibi salt mesaj kaygılı politik bir dile değil, daha çok yaşananları olduğu gibi resmetmeye çalışan, ironiyi gerçekliğin kendisinde yakalayan bir anlatıya yaslanıyor. Zaten tuvalete gitmek üzere izin istemeyi bile Türkçe yapamayan çocukların, her sabah kırık dökük Türkçeleriyle andımızı okuması, üzerine yeni mesajlar eklemeyi gerektirmeyecek kadar ironik. Genç yönetmenlerin çok bıçak sırtı bir konu olan anadil meselesini, cinema verite’yi andıran bir üslupla anlatmaları çok yerinde ve akıllıca bir tercih olmuş. Anadil sorununun ne denli pratik ve yakıcı bir sorun olduğunu, ülkenin batısındaki bir okulda en çok dört ayda okumayı yazmayı söküp ardından matematik ve hayat bilgisi gibi temel derslere geçebilen çocuklara karşın, Kürt çocukların beş senelerini sadece Türkçe okuma ve yazmayı öğrenmeye ayırdıklarını acı bir şekilde resmediyor film. “Eğitimde fırsat eşitliği” iddiasının sadece “Eğitim şart!” düzeyi kadar “ciddi” olduğunu gösteriyor. Öğrencilerden birinin babasına, iş başvurusu sırasında “Kürtçe de dil mi yahu?” diyerek dalga geçen işverenler de “Kart Kurt Kürt” algısının ya da daha açık ifadeyle bir kimliği yok saymanın utanç vericiliğini bir kez daha hissettiriyor. İki Dil Bir Bavul, Batı’dan gelen öğretmenin alıştığı konforu arayışı üzerinden de elektriğin, suyun olmadığı, tüm sınıfların aynı derslikte eğitim gördüğü Doğu’nun yoksulluğuna da ayna tutuyor.
Filmin genç yönetmenleri Eskiköy ve Doğan, tam da “Biz neden savaşıyoruz?” sorusunun giderek daha fazla dillendirildiği bir ortamda Kürt sorununun nerede başladığına dair, hiçbir politik angajmana girmeden, slogan atmadan, hatta kimi zaman gülümseten, naif ama gerçekçi bir resim çiziyorlar. “Ailen var mı?” sorusuna, soruyu anlamadığını belli etmekten hiç çekinmeden “Hayır” diyebilen, filmin en yanakları sıkılası öğrencisi Zülküf’ü ve resmî ideolojinin emriyle “Derste Türkçe konuşmak yasak” diye bağırsa da, hayatın hiçbir dayatmaya pas vermediğini gören Emre Hoca’sıyla İki Dil Bir Bavul, savaşın değil, barışın ABC’sini anlatan samimi bir yapım.
Tavsiye Et
Yönetmen- Senaryo: Wim Wenders Oyuncular: Campino, Giovanna Mezzogiorno
Yapım: Almanya/Fransa/İtalya, 2008, 108 dk.
Yeni Alman Sineması akımının öncülerinden olan Wim Wenders, son filmi Palermo’da Yüzleşme’de dünyaca ünlü bir fotoğrafçı olan Finn’in öyküsüne odaklanır. Hayatın anlamsızlığını giderek daha derinden hisseden Finn, kısa süreliğine de olsa yaşadığı Düsseldorf’tan ayrılıp, çocukluğunun geçtiği Palermo’ya gitmeye karar verir. Ancak bu yolculuğu, onu yeni bir hesaplaşma ve gerilime taşıyacaktır. Çünkü kendisiyle yüzleşme serüvenindeki Finn’in peşinde artık onu okla vurmak isteyen biri vardır. Sırlar Oteli filminden sonra zayıf estetiğe sahip, Amerikan eleştirisi yapan filmlere yönelen Wenders’in filmografisinde Palermo’da Yüzleşme, içerdiği varoluşçu sorgulamalar bağlamında daha çok Arzunun Kanatları ve Paris Teksas çizgisine yaklaşıyor. Bergman’ın Yedinci Mühür ve Antonioni’nin Blow Up’ına saygı niteliği taşıyan Palermo’da Yüzleşme, Wenders filmografisinin en güçlü filmlerinden olmasa da bilhassa Fin’in zamanın peşinde koştuğu rüyaları ve “Ölüm”ün insanlara yalnızlığını anlattığı sahnelerle izlenmeye değer bir yapım.
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Levent Semerci Oyuncular: İbrahim Aköz, Birce Akala
Yapım: Türkiye, 2008, 120 dk.
Aylar önce internet ağı üzerinden birçok sosyal platform aracılığı ile fragmanını seyrettiğimiz Nefes: Vatan Sağolsun filmi, yüzbaşının askerlerine çektiği etkileyici nutuk sahnesi ile hatırlanabilir. Yönetmenliğini ve senaristiğini Levent Semerci’nin üstlendiği film, Irak sınırına yakın bir ilçedeki Karabal Jandarma Karakolu’nu korumakla görevli bir yüzbaşı ile komutasındaki 40 askerin hikâyesini anlatır. Sınır ötesi bir operasyonun başlaması Karabal Jandarma Karakolu’nu daha da stratejik kılar. Yüzbaşı, henüz karakola gelmeden, nöbetteki bir askerinin öldürülmesi ile yaşadığı hezeyanı yeni birliğine aktarırken filmin en güçlü monoloğu ortaya çıkar. Yüzbaşının “Öldün sen oğlum öldün!” nidalarıyla silkinip kendine gelen birlik, vatansever duygularla direnişlerini sonuna kadar devam ettirmeye bir kez daha sessizce yemin eder. Film zaman zaman bir Kurtuluş Savaşı mücadelesi kadar etkileyici olmayı seçerken bazen sadece karakteristiğini çok iyi tanıdığı herhangi bir düşmanı ile mücadele ediyormuş gibi davranır. Nefes’i, sıkça dinlediğiniz askerlik hikâyelerinin görsel harmanı olarak seyredebilirsiniz. Terör ve milli duyguların zamanlama olarak ayyuka çıkmış olduğu şu günlerde, teröristin gölgesinin perdeye düşmesi ile “Sık şunun kafasına” seslerine boğulan bir salondan büyük resme geçebilen seyirci kitlesi, filmin de en az şu anki Türkiye kadar kafasının karışık olduğunu görebilir. İntikam duygusunun törpülenip düşmanın ne taraftan baktığına bağlı olarak değiştiği mesajını sıklıkla haykıran ve askerini öldüren yaralı bir teröriste gösterdiği hümanist yaklaşımı ile onca fanatizmden sonra anlaşılmaz kalan yüzbaşının zavallı haline yakinen tanıklık edilebilir. Ve teröriste, onu önce doktor sonra terörist yapan toprakların aynı olduğunu yinelemesi ile ortaya çıkan tabloyu gerçeğe yakın bir çaresizliğe eriştirebilir. Yönetmen Nefes’te basit öyküleme tekniği ile belgesel bir tat tutturmayı hedefliyor. Terörü somutlaştırıyor, konuşturuyor, askeri de teröristi de kafası karışık diyaloglara-monologlara sokuyor. Full Metal Jacket filminden etkilendiği aşikâr olan Nefes’in kendi sinemamıza katkısı, savaş filmi olarak psikolojik bir zeminde ilerleme isteği. Bu manada türevleri arasında tepelerde duran İnce Kırmızı Hat filmini de hatırlattığı söylenebilir. Taklit ederek öğrenmenin takdir edilmeyi sağlayacağı inancıyla Nefes, biçim olarak da seyre değer bir film. Tabii fevri davranışlara gebe olduğunu ve neredeyse film boyunca salonda yalnız olmadığınızı sıklıkla hatırlayacağınızı söylemekte fayda var.
Tavsiye Et