Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2007) > Yüzleşiyorum > Türkiye’nin eliti, Avrupa’nın halkı
Yüzleşiyorum
Türkiye’nin eliti, Avrupa’nın halkı
Mustafa Özel
DU­KE Üni­ver­si­te­si’nin da­vet­li­si ola­rak ABD’de­yim. Özel­lik­le fel­se­fe, ede­bi­yat ve kül­tü­rel ça­lış­ma­ alan­la­rın­da Ame­ri­ka’nın ve dün­ya­nın sa­yı­lı üni­ver­si­te­le­rin­den bi­ri olan Du­ke’te çok sa­yı­da Türk öğ­ren­ci ve bi­lim ada­mı­nı gör­mek ol­duk­ça et­ki­le­yi­ci. Ora­da yap­tı­ğım ko­nuş­ma çer­çe­ve­sin­de hem Ame­ri­ka iz­le­nim­le­ri­mi ak­tar­mak, hem de bu iz­le­nim­le­ri ABD’ye ilk gel­di­ğim 1993 yı­lın­da­ki iz­le­nim­le­rim­le kar­şı­laş­tır­mak is­ti­yo­rum.
Ön­ce kü­çük bir not: Dur­ham’dan Was­hing­ton’a uçar­ken oku­du­ğum bir ga­ze­te ha­be­ri: Ja­ne ad­lı 50 yaş­la­rın­da bir ba­ya­nın Tomy ad­lı kö­pe­ği fe­ci bi­çim­de ya­ra­lan­mış. Kö­pe­ği­ni has­ta­ne­ye gö­tü­ren Ba­yan Ja­ne, gün­ler­ce hay­van­cı­ğın ba­şın­da bek­le­miş. Has­ta­ne fa­tu­ra­sı tam 25.000 do­lar. Bu pa­ra­yı öde­ye­bil­mek için bah­çe­si­ni sat­mak zo­run­da ka­lan Ja­ne’e, bir kö­pe­ğin bu ka­dar ih­ti­mam ve mas­ra­fa de­ğip değ­me­di­ği so­rul­du­ğun­da ver­di­ği ce­vap ise Ame­ri­kan top­lu­mu­nun ru­hi­ya­tı­na ışık tu­tu­yor: “İn­san­la­rı yar­gı­la­ma­dan ve kar­şı­lık bek­le­me­den se­ven tek ya­ra­tık ev hay­va­nı­dır!”
Ko­nuş­ma­mın baş­lı­ğı, ıs­mar­lan­dı­ğı üze­rey­di: “Tür­ki­ye ve AB: Me­de­ni­yet­ler Ça­tış­ma­sı mı, Di­ya­lo­ğu mu?” Baş­lık­ta açık­lan­ma ih­ti­ya­cı du­yu­lan tam beş kav­ram ve/ve­ya te­rim var: Tür­ki­ye, Av­ru­pa Bir­li­ği, Me­de­ni­yet, Ça­tış­ma ve Di­ya­log.
 
Tür­ki­ye, AB, Ulus ve Me­de­ni­yet
Tür­ki­ye, Türk­çe de­ğil; İtal­yan­ca. Av­ru­pa­lı­la­rın “Grand Türk” ya­ni Os­man­lı sul­ta­nı ta­ra­fın­dan yö­ne­ti­len ‘As­ya’ top­rak­la­rı­na ver­dik­le­ri ad. Bu sul­tan­la­rın ço­ğu Fars­ça şi­ir­ler ya­zar, Arap­ça du­a eder­ler­di! Tür­ki­ye, bu Os­man­lı var­lı­ğın­dan ge­ri­ye ka­lan mi­ras­tır bu­gün.
Pe­ki, AB ne­dir? Bir ger­çek­lik mi pro­je ve­ya rü­ya mı? Öy­le zan­ne­di­yo­rum ki bu iki so­ru bir­bi­ri­ne bağ­lı­dır ve tat­min­kâr bir ce­vap için üçün­cü kav­ra­mı­mı­zın us­ta­ca ele alın­ma­sı ge­rek­mek­te­dir: Me­de­ni­yet.
Me­de­ni­yet dün­ya sos­yal bi­lim söy­le­min­de nev­zu­hur bir ke­li­me­dir. Speng­ler, Toyn­be­e, So­ro­kin gi­bi “dün­ya ta­rih­çi­le­ri” bir ya­na, ana-akım için­de yer alan önem­li sos­yal bi­lim­ci­ler­den hiç­bi­ri ke­li­me­yi bir ana­liz bi­ri­mi ola­rak kul­lan­mış de­ğil­di. Sos­yal bi­lim di­sip­lin­le­ri­nin (ik­ti­sat, si­ya­set bi­li­mi, sos­yo­lo­ji vs.) ev­ren­sel ha­ki­ka­tin anah­tar­la­rı ol­du­ğu var­sa­yı­lı­yor­du. İn­san­lık bir tek me­de­ni­yet­ti ve bu me­de­ni­ye­tin çe­kir­de­ği her na­sıl­sa Ba­tı Av­ru­pa’da yer alı­yor­du. Fu­ku­ya­ma’nın “Ta­ri­hin So­nu” te­zi bu nar­si­siz­min zir­ve nok­ta­sıy­dı.
Dün­ya sos­yal bi­lim ca­mi­asın­da da­ha say­gın bir ye­ri olan Sa­mu­el Hun­ting­ton bir an­da or­ta­ya çık­tı ve sa­de­ce uzak geç­miş­te de­ğil, bu­gü­nün dün­ya­sın­da da bir de­ğil bir­kaç me­de­ni­yet bir­den bu­lun­du­ğu­nu ilan et­ti. Pa­ra­lel bir tar­tış­ma, Sa­mu­el Ei­sens­tadt ve mes­lek­taş­la­rı­nın baş­lat­tı­ğı “çok­lu mo­dern­lik­ler” (mul­tip­le mo­der­ni­ti­es) tar­tış­ma­sı ol­du. Böy­le böy­le, me­de­ni­ye­tin te­kil de­ğil ço­ğul ol­du­ğu­nu öğ­ren­me­ye ve ka­bul­len­me­ye baş­la­dık.
Ha­ki­kat­te, Hun­ting­ton’ın ni­ye­ti Fu­ku­ya­ma’nın­kin­den çok da fark­lı de­ğil­di. Onun da yön­te­mi Ma­ni­ci idi ve ni­ha­yet­te me­de­ni­yet­le­ri iyi ve kö­tü olan­lar di­ye iki gru­ba ayı­rı­yor­du. Çin ve İs­lam me­de­ni­yet­le­ri ta­bii ki bu ikin­ci gru­ba dâ­hil olu­yor­du­lar.
Böy­le de ol­sa, dün­ya sos­yal bi­lim ca­mia­sı me­de­ni­yet ve mo­dern­li­ği te­kil te­rim­ler­le di­le ge­tir­mek­ten vaz­ge­çi­yor­du. Bu­gün ka­pi­ta­liz­min bi­le te­kil ol­ma­dı­ğı, bir­çok fark­lı ka­pi­ta­liz­min mev­cut ol­du­ğu söy­le­ne­bil­mek­te­dir.
Dün­ya-ta­rih­sel bir pers­pek­tif­le di­ye­bi­li­riz ki dün­ya sos­yal bi­li­mi her yüz­yıl­da bir te­mel kav­ra­ma odak­lan­mak­ta­dır: 19. yüz­yıl­da bu kav­ram SI­NIF idi, 20. yüz­yıl­da ULUS ol­du, 21. yüz­yıl­da ise ME­DE­Nİ­YET.
Bu be­lir­le­me­ler­den son­ra ba­şa dö­nüp ilk so­ru­mu­zu ye­ni­den so­ru­yo­ruz: Tür­ki­ye ne­dir? Bir ulus mu, bir me­de­ni­yet mi? Me­de­ni­yet kav­ra­mı­nı ye­ter­siz ve­ya muğ­lak bu­lan­lar, ulus kav­ra­mı­nın Ba­tı-dı­şı top­lum­la­rı çö­züm­le­me ve an­la­ma­da çok da­ha ye­ter­siz ve muğ­lak ol­du­ğu­nu akıl­dan çı­kart­ma­ma­lı­dır­lar. Ba­tı­dan (Av­ru­pa’dan) do­ğu­ya (As­ya’ya) doğ­ru gi­dil­dik­çe me­de­ni­yet bağ­la­rı ve kim­lik­le­ri da­ha öne çık­mak­ta­dır. Be­nim gi­bi Do­ğu/Gü­ney­do­ğu Ana­do­lu’da do­ğup bü­yü­yen bi­ri­nin men­sup ol­du­ğu ai­le ve­ya aşi­re­ti dü­şü­nün. Bu top­lu­lu­ğun üye­le­ri­nin bir kıs­mı muh­te­me­len İran’da, bir kıs­mı da Ku­zey Irak’ta ya­şa­mak­ta­dır. Tür­ki­ye’de­ki­le­re Türk, İran’da­ki­le­re Fars, Irak’ta­ki­le­re Irak­lı (ve­ya şim­di Kürt) den­mek­te­dir. Bir ai­le, üç ulus! Hiç fe­na de­ğil!
Da­ha ile­ri ve da­ha az ya­nıl­tı­cı ger­çek şu ki, bu in­san­lar yüz­yıl­lar­dan be­ri ken­di­le­ri­ne “Sün­ni Müs­lü­man” de­mek­te ve bu adın çağ­rış­tır­dı­ğı an­lam­la­rı her şey­den üs­tün tut­mak­ta­dır­lar. Kav­mî kö­ken­le­ri Kürt ve­ya Türk­men ol­sa da, Gür­cü, Er­me­ni gi­bi gay­ri­müs­lim ve Arap, Fars gi­bi Müs­lim un­sur­lar­la öy­le­si­ne kay­naş­mış­lar­dır ki, mev­cut (ve­ya müs­tak­bel) hiç­bir ulus kav­ra­mı on­la­rın ger­çek­li­ği­ni di­le ge­tir­me­de ye­ter­li ola­maz. Bu in­san­lar da­ha yük­sek bir sos­yal ger­çek­li­ğin par­ça­sı­dır­lar ve bu ger­çek­li­ğe İs­lam me­de­ni­ye­ti de­me­ye di­li­miz var­mı­yor­sa, hiç de­ğil­se Me­zo­po­tam­ya, Ana­do­lu, hat­ta Ba­tı As­ya me­de­ni­ye­ti di­ye­bi­li­riz.
Av­ru­pa me­de­ni­ye­ti­nin ürü­nü olan ki­şi­ler ulus-dev­le­tin en do­ğal sos­yal var­lık ol­du­ğu­nu san­mak­ta ma­zur­dur­lar. Fa­kat ço­ğu Ba­tı-dı­şı top­lum­lar için bu­nun tam ter­si ge­çer­li­dir. Bu­nun se­be­bi top­lum­la­rın do­ğal özel­lik­le­ri fi­lan de­ğil, son bir­kaç yüz­yıl­lık sos­yo-po­li­tik ge­liş­me­ler­dir. Bun­dan 500 yıl ön­ce Av­ru­pa top­rak­la­rı üze­rin­de tam 1600 si­ya­si bi­rim var­dı, bu­gün Or­ta­do­ğu di­ye ad­lan­dı­rı­lan coğ­raf­ya­da ise adı­na Os­man­lı Dev­le­ti de­ni­len ve bir ba­kı­ma Bi­zans Dev­le­ti’ni (Do­ğu Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nu) de­vam et­ti­ren bir tek si­ya­si bi­rim. İm­pa­ra­tor­luk ve­ya bü­yük öl­çek­li ve çok-ulus­lu si­ya­si bi­rim­ler in­san­lık ta­ri­hi­nin bin­ler­ce yıl­lık do­ğal sos­yo-po­li­tik var­lık­la­rıy­dı. Ba­ğım­sız şe­hir-dev­let­ler ve­ya kü­çük bey­lik­ler is­tis­nai ve kı­sa ömür­lü ya­pı­lar­dı.
Özet­le, mo­dern Av­ru­pa de­ne­yi­mi 1600 si­ya­si bi­ri­min 30 ka­dar ulus-dev­let­te bü­tün­leş­me­si; Ba­tı As­ya de­ne­yi­mi ise bü­yük bir si­ya­si bi­ri­min 30 ulus-dev­le­te par­ça­lan­ma­sı ol­du. Ya­ni ulus­luk Av­ru­pa’da olum­lu, bü­tün­leş­ti­ri­ci bir po­li­tik-kül­tü­rel kuv­vet iken; biz­de ve dün­ya­nın bir­çok baş­ka ye­rin­de olum­suz, par­ça­la­yı­cı bir kuv­vet ol­du.
İm­di, böy­le bir ulus-dev­let; Av­ru­pa’nın do­ğu­su­nu 500 yıl yö­net­miş Os­man­lı Dev­le­ti’nin ana mi­ras­çı­sı olan bir ulus-dev­let, Av­ru­pa ulus­la­rı­nın da­ha da bü­tün­leş­me­sin­den do­ğan sü­per bir ulus ve­ya mo­dern bir im­pa­ra­tor­luk­la bü­tün­leş­mek is­ti­yor. Böy­le bir gi­ri­şim an­lam­lı mı, so­nuç alın­ma­sı müm­kün mü?
 
Tür­ki­ye-AB Bü­tün­leş­me Dü­zey­le­ri
Tür­ki­ye’nin AB ile bü­tün­leş­me sü­re­ci­nin ne­re­sin­de bu­lun­du­ğu­na açık­lık ka­zan­dır­mak için, me­de­ni­yet kav­ra­mı­nı ta­nım­la­ma­ma izin ve­rin. Me­de­ni­ye­ti, kap­sam­lı bir dün­ya gö­rü­şü­nün sos­yo-po­li­tik bir sis­tem­le bü­tün­leş­me­si; o top­lum sis­te­mi ta­ra­fın­dan be­nim­se­nip or­tak bir akıl ve vic­dan ha­li­ne gel­me­si ola­rak gö­rü­yo­rum. Bu dün­ya gö­rü­şü me­se­la Kon­füç­ya­nizm gi­bi bir sos­yal fel­se­fe ve­ya İs­la­mi­yet gi­bi bir din ola­bi­lir.
Tür­ki­ye-AB bü­tün­leş­me sü­re­cin­de üç za­man çer­çe­ve­si ve bun­la­ra aşa­ğı yu­ka­rı te­ka­bül eden üç en­teg­ras­yon dü­ze­yin­den söz ede­bi­li­riz: Kı­sa dö­nem ve eko­no­mi ağır­lık­lı ka­de­me; or­ta dö­nem ve je­opo­li­tik ka­de­me; uzun dö­nem ve me­de­ni­yet he­sap­laş­ma­sı dü­ze­yi.
Kı­sa dö­nem­de (5-25 yıl), Tür­ki­ye-AB iliş­ki­le­ri da­ha çok eko­no­mik bir gö­rü­nü­me sa­hip ola­cak­tır. AB kü­re­sel ka­pi­ta­list sis­te­min üç ana ser­ma­ye ve tek­no­lo­ji oda­ğın­dan bi­ri­dir ve coğ­ra­fi ba­kım­dan Tür­ki­ye’nin ya­nıba­şın­da­dır. Tür­ki­ye’nin dış ti­ca­ri ve eko­no­mik iliş­ki­le­ri­ne AB hâ­kim du­rum­da­dır (%60); Rus­ya ve İran’ın pay­la­rı %10’ar do­la­yın­da­dır: ABD’nin pa­yı ise çok dü­şük­tür.
De­mek ki eko­no­mik ba­kım­dan Tür­ki­ye, za­ten Av­ru­pa’nın bir par­ça­sı­dır. Tür­ki­ye’nin ya­kın bir ge­le­cek­te AB üye­si olup ol­ma­ya­ca­ğı bu ger­çe­ği de­ğiş­tir­mez. Ba­şı­mı­zı baş­ka bir yö­ne çe­vir­te­bi­le­cek ge­liş­me ol­sa ol­sa Çin ve­ya Hin­dis­tan mer­kez­li As­ya eko­no­mi­le­ri­nin dün­ya sis­te­mi­nin ana eko­no­mik oyun­cu­la­rı ha­li­ne gel­me­le­ri ola­cak­tır.
Or­ta dö­nem­de (25-50 yıl) Tür­ki­ye’nin AB ile iliş­ki­le­ri­ne je­opo­li­tik, yön ve­re­cek­tir. So­ğuk Sa­vaş son­ra­sı Tür­ki­ye iki mo­dern im­pa­ra­tor­luk ara­sın­da sı­kış­mış du­rum­da­dır: USA ve USE (Uni­ted Sta­tes of Eu­ro­pe). Bi­rin­ci­si ya­ni ABD as­ke­rî bir dev­dir; fa­kat eko­no­mik ba­kım­dan Tür­ki­ye’ye pek fay­da­sı yok­tur. (So­ğuk Sa­vaş it­ti­fa­kı Tür­ki­ye’ye eko­no­mik ba­kım­dan ne­re­dey­se hiç­bir fay­da sağ­la­ma­dı. Ül­ke­mi­zi Gü­ney Ko­re ile kar­şı­laş­tı­rın, ne de­mek is­te­di­ği­mi an­lar­sı­nız!)
İkin­ci­si ya­ni Av­ru­pa Bir­le­şik Dev­let­le­ri eko­no­mik bir dev ve Tür­ki­ye’ye de (fii­lî ve­ya po­tan­si­yel) fay­da­sı çok­tur. Fa­kat as­ke­rî bir cü­ce ve si­ya­si bir pig­me du­ru­mun­da­dır. AB ger­çek bir dün­ya gü­cü ola­cak­sa, As­ya’da sö­zü ge­çen bir oyun­cu ol­mak zo­run­da­dır. AB’nin As­ya açı­lı­mı için iki anah­tar ül­ke Rus­ya ile Tür­ki­ye’dir. Av­ru­pa­lı­lar mu­az­zam ta­ri­hî ve coğ­ra­fî (do­la­yı­sıy­la stra­te­jik) de­rin­li­ğe sa­hip bu iki ül­ke ile is­ter üye­lik is­ter baş­ka bir tarz­da ol­sun, ile­ri bir iliş­ki (or­tak­lık?) kur­mak zo­run­da­dır­lar. Bu iki oyun­cu ol­maz­sa, Av­ru­pa­lı­lar Av­ru­pa ka­le­si­ne mah­pus ka­lır ve kü­re­sel bir rol oy­na­ya­maz­lar.
Eko­no­mik ve je­opo­li­tik ba­kım­lar­dan, Tür­ki­ye de Av­ru­pa’ya muh­taç­tır. Da­ha faz­la eko­no­mik ge­liş­me ve yük­sek tek­no­lo­ji, Av­ru­pa sis­te­mi­ne da­ha ile­ri bir en­teg­ras­yon ol­ma­dan zor gö­zük­mek­te­dir. Tür­ki­ye ay­rı­ca Or­ta­do­ğu’da ba­rış ve gü­ven­li­ği sağ­la­ma gi­ri­şim­le­rin­de AB’nin des­te­ği­ne muh­taç­tır. Av­ru-Tür­ki­ye’nin cid­di ve plan­lı gi­ri­şim­le­ri ol­ma­dan ne Or­ta­do­ğu ba­rı­şı sağ­la­na­bi­lir, ne de kü­re­sel ba­rış ve gü­ven­lik.
Uzun dö­nem­de (50-500 yıl) Tür­ki­ye-Av­ru­pa iliş­ki­le­ri eko­no­mik ve­ya je­opo­li­tik ol­mak­tan çok kül­tü­rel (me­de­ni­yet­sel) ağır­lık­lı ola­cak­tır. Bu kül­tü­rel kar­şı­laş­ma­nın bir ça­tış­ma mı yok­sa bir di­ya­log mu ola­ca­ğı, her iki ta­ra­fın tem­sil­ci­si du­ru­mun­da­ki ön­cü elit­le­rin tu­tum­la­rı­na; Türk­lük ve Av­ru­pa­lı­lık­tan ne an­la­dık­la­rı­na bağ­lı­dır.
 
Elit­le­rin ve Kit­le­le­rin Av­ru-Tür­ki­ye’si
Baş­lan­gıç­ta, ya­ni 1960 baş­la­rın­da Tür­ki­ye-AET mü­za­ke­re­le­rin­de, Av­ru­pa elit­le­ri ço­ğun­luk­la gö­nül­süz, Av­ru­pa kit­le­le­ri ise ka­yıt­sız­dı. Ara­dan 50 yıl ka­dar geç­ti; şim­di ta­raf­lar yer de­ğiş­tir­mi­şe ben­zi­yor: Av­ru­pa elit­le­ri da­ha çok je­opo­li­tik ge­rek­çe­ler­le is­tek­li gö­zü­kür­ken; Av­ru­pa kit­le­le­ri (bel­ki 11 Ey­lül son­ra­sı kit­le psi­ko­lo­ji­si yü­zün­den) Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­nin aley­hi­ne dön­dü­ler.
Türk elit­le­ri 50 yıl ön­ce da­vul zur­na ça­la­cak ka­dar se­vinç­li iken, şim­di AB üye­li­ği­nin aley­hi­ne dö­nüp Av­ru­pa kit­le­le­riy­le ay­nı dü­ze­ye gel­di­ler. Ge­rek­çe­le­ri: Ulu­sal ege­men­lik el­den gi­de­cek! Ha­ki­kat­te el­den gi­de­cek/gi­de­bi­le­cek olan şey, ken­di halk­la­rı üze­rin­de kur­duk­la­rı des­pot­luk­tur. Türk kit­le­le­ri ise 50 yıl ön­ce da­ha çok di­nî-kül­tü­rel du­yar­lı­lık­la AB üye­li­ği­ne kar­şı iken, bu­gün eko­no­mik ve po­li­tik muh­te­mel ka­za­nım­la­rı (zen­gin­leş­me, de­mok­ra­tik­leş­me) göz önün­de bu­lun­du­rup ar­zu­lu gö­zük­mek­te­dir­ler. El­li yıl­da hiç­bir cep­he ayak­ta kal­mı­şa ben­ze­mi­yor.
Me­de­ni­ye­ti kap­sam­lı bir dün­ya gö­rü­şü­nün sos­yo-po­li­tik bir sis­tem­le ör­tüş­me­si ola­rak ta­nım­la­mış­tım. Türk ve Av­ru­pa elit­le­ri, bu iki var­lı­ğı (Tür­ki­ye ile AB) bir ara­ya ge­ti­re­cek olan me­de­ni­ye­tin ne ol­du­ğu­na da­ir hiç­bir de­rin fik­re sa­hip de­ğil­dirler. Si­ya­si ve eko­no­mik ak­tör­ler ta­ma­men kı­sa ve nis­pe­ten or­ta dö­ne­me şart­lan­mış du­rum­da­dır­lar. Sos­yal fi­lo­zof­la­rı­mız çok sa­yı­da me­de­ni­yet, mo­dern­lik ve hat­ta ka­pi­ta­lizm­den söz ede­dur­sun­lar; on­la­rın söz­le­ri ey­lem adam­la­rı­nın ku­lak­la­rı­na en er­ken 50 yıl son­ra ula­şır!

Paylaş Tavsiye Et