Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2008) > Dosya > Boş evin bekçisi olarak Aleviler
Dosya
Boş evin bekçisi olarak Aleviler
Ümit Aksoy
ALE­Vİ­LİK üze­ri­ne dü­şün­mek, ol­duk­ça ne­ta­me­li bir an­la­ma te­ka­bül edi­yor. Zi­ra Ale­vi­le­rin Cum­hu­ri­yet son­ra­sın­da­ki se­ren­cam­la­rı dik­ka­te alın­dı­ğın­da, bu kar­ma­şık ya­pı­ya dı­şa­rı­dan sağ­lık­lı bir şe­kil­de bak­mak güç­leş­se de, Ale­vi­le­rin ger­çek an­lam­da var ol­ma­la­rı­nı sağ­la­ya­cak öz­den gün­den gü­ne uzak­laş­tık­la­rı aşi­kâr olu­yor. Bu uzak­laş­ma­nın ne­de­ni­ni an­la­mak ise an­cak Ke­ma­lizm’in Ale­vi­ler­le gir­di­ği iliş­ki­nin na­sıl bir özel­lik arz et­ti­ği­ni kav­ra­may­la müm­kün ola­cak­tır.
Ke­ma­lizm’in din­le olan iliş­ki­si, baş­lan­gıç­ta da­ha oto­ri­ter ol­mak­la bir­lik­te, sü­rek­li ola­rak mu­ha­fa­za­kâr bir to­nu için­de ba­rın­dır­mak­tay­dı. Bir yan­dan din­den uzak­laş­ma­ya da­ir yı­ğın­la ey­lem­li­lik olur­ken, bir yan­dan da di­ni içe­ri­ye al­ma­ya, onu bir tür dev­let­leş­tir­me­ye da­ir adım­lar atıl­mak­tay­dı. Do­la­yı­sıy­la öte­le­me ey­le­miy­le, di­nin ken­di­si­ni üre­te­ce­ği alan­lar tır­pan­la­nır­ken; bu özü alın­mış din de “mu­kad­de­sat­çı” bir tarz­da tek­rar içe­ri­ye alın­mak­tay­dı. Bu nok­ta, Ke­ma­lizm’in Ale­vi­le­re da­ir “ba­kış ve his­si­ya­tı­nı” an­la­ma­mız açı­sın­dan da önem­li. Çün­kü Ale­vi­ler var oluş­la­rı­nı, bu öte­le­ne­rek içe­ri­ye alın­mış, özün­den uzak­laş­tı­rıl­mış Sün­ni­li­ğin bo­şalt­tı­ğı ze­mi­nin üze­rin­den üret­me­ye baş­la­ya­cak­lar­dı.
Ke­ma­lizm’in Ale­vi­le­ri kod­la­dı­ğı te­mel ar­gü­man, apo­li­tik bir ar­gü­man­dı. Di­nin özün­den uzak­laş­tı­rıl­ma­sı ve ne­ga­tif an­lam­da Sün­ni­leş­ti­ril­me­siy­le so­nuç­la­nan sü­reç, di­ne da­ir po­li­tik adı­mın bir aya­ğı­nı oluş­tu­ru­yor­sa eğer, di­ğer aya­ğı­nı da Ale­vi­le­rin bu top­rak­la­rın öte­den be­ri as­li par­ça­sı, bu top­rak­la­rı var kı­lan ye­ga­ne un­sur ol­du­ğu­na da­ir po­pü­list söy­lem oluş­tur­mak­tay­dı. Ale­vi­lik Ke­ma­lizm’e gö­re, bu top­rak­la­rın di­ni ola­rak, Yu­nus Em­re’den Ha­cı Bek­taş’a ka­dar öte­den be­ri var­dı ve bu top­rak­la­rın Türk­leş­ti­ril­me­si­nin ye­ga­ne ta­şı­yı­cı­sı ol­muş­tu. Öy­le ki Ale­vi­lik; te­miz, saf, bo­zul­ma­mış bir Ana­do­lu­luk im­ge­siy­le pa­ra­lel bir şe­kil­de, if­fe­ti­ne ve na­mu­su­na düş­kün bir ka­dın im­ge­si­ne te­ka­bül edi­yor­du. “Eli­ne, be­li­ne, di­li­ne sa­hip olan”, ba­şın­da­ki be­yaz yaş­ma­ğıy­la öte­den be­ri bu top­rak­la­rı bek­le­yen o ol­gun ka­dı­na gön­der­me­de bu­lu­nu­yor­du Ke­ma­list Ale­vi im­ge­si. Do­la­yı­sıy­la Ale­vi­lik ye­ni­den üre­ti­lir­ken, bir yan­dan ye­ni dev­le­tin elin­de kal­mış ye­ga­ne top­rak par­ça­sı­nı meş­ru­laş­tır­mak adı­na Ana­do­lu­cu­luk var edi­li­yor; di­ğer yan­dan da asıl di­nin kö­tü­len­me­si, öte­len­me­si an­la­mı­na ge­le­cek, ye­ni bir söy­lem ve im­ge ağ­la­rı oluş­tu­ru­lu­yor­du. Dev­let iki­li bir ham­ley­le, dış­la­dı­ğı Sün­ni­li­ği, ken­di te­mel inan­cın­dan arın­dı­ra­rak içe­ri­ye alı­yor; içe­ri­ye al­dı­ğı Ale­vi­li­ği ise böy­le­si apo­li­tik ve boş bir inan­ca dö­nüş­tü­re­rek ken­di­sin­den uzak­laş­tı­rı­yor­du.
Öte yan­dan Ke­ma­lizm din­le asıl iliş­ki­si­ni, öte­le­ne­rek içe­ri­ye alın­mış, mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­rıl­mış Sün­ni­lik­le kur­mak­tay­dı. Ke­ma­lizm ken­di var­lı­ğı­nı, si­ya­se­ten apo­li­tik, ka­dın­sı ve ye­ni Ana­do­lu­cu bir inan­cın üze­ri­ne de­ğil; bu mu­kad­de­sat­laş­tı­rıl­mış al­gı üze­ri­ne mon­te et­miş­ti. Da­ha doğ­ru bir ifa­dey­le, bu ye­ni dü­zen­de, si­nir­le­ri alın­mış ve bir dev­let di­ni ha­li­ne ge­ti­ril­me­ye ça­lı­şı­lan ye­ni din (Sün­ni­lik) an­la­yı­şın­da Ale­vi­lik, boş­luk­la­rı dol­du­ran, ge­dik­le­ri ka­pa­yan bir ‘ya­ma’ va­zi­fe­si gör­mek­tey­di. Ale­vi­lik ise Ke­ma­lizm’in gö­zün­de, bu ye­ni di­nin den­ge­le­ne­ce­ği, eh­li­leş­ti­ri­le­ce­ği, apo­li­tik kı­lı­na­ca­ğı bir an­la­ma te­ka­bül et­ti­ği oran­da önem­liy­di. Ke­ma­lizm bir ba­ba fi­gü­rü an­la­mın­da hâ­lâ Sün­ni idi ve fa­kat o saf kı­zı­nı da “ar­tık ta­nı­yan” bir ba­bay­dı. “Es­ki ka­ba inan­ma­yı” den­ge­le­ye­ce­ği, er­ke­ği eh­li­leş­ti­re­ce­ği oran­da bu kı­zı (evi, Ana­do­lu’yu, saf inan­ma­yı) ta­nı­ma­ya baş­la­mak­tay­dı.
Bu­nun­la bir­lik­te Ke­ma­lizm’in Ale­vi­lik im­ge­si­ni var kı­la­bil­me­si, sa­de­ce ken­di­si­nin ba­şar­dı­ğı bir du­rum de­ğil­di. Ale­vi­ler de, bu kız ev­lat im­ge­si­ne sı­kı sı­kı­ya sa­rıl­mış­lar­dı. On­lar, bu ye­ni ku­ru­lan dev­let dü­ze­nin­de ken­di­le­ri­ne bir rol ve­ril­me­sin­den ol­duk­ça mem­nun­du­lar ve dev­le­tin ken­di­si­ne mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­rıl­mış Sün­ni­li­ği re­fe­rans al­ma­sı­nı gö­re­me­ye­cek ka­dar sar­hoş­tu­lar. Ale­vi­ler ken­di­le­ri­ni, bu ye­ni ye­rin, bu ye­ni po­zis­yo­nun bü­yü­sü­ne öy­le­si­ne kap­tır­mış­lar­dı ki, Ke­ma­lizm’in ken­di­si­ne da­ir ni­ye­ti­ni gör­me­ye­cek ka­dar şaş­kın bir hal­dey­di­ler. On­la­ra gö­re dev­let, on­la­rı öte­le­me­yen, üvey ev­lat mu­ame­le­si yap­ma­yan ve son ker­te­de de on­la­ra var ol­ma hak­kı­nı ta­nı­yan bir po­zis­yon­da du­ru­yor­du. Dev­le­tin tev­di et­ti­ği bu ye­ni rol Ale­vi­ler ta­ra­fın­dan o ka­dar ka­nık­sa­na­cak­tı ki, son za­man­la­ra ka­dar, dev­le­tin bu stra­te­ji­si­nin ken­di­le­ri­ni na­sıl da eh­li­leş­tir­di­ği­ni an­la­ma­ya­cak­lar­dı. Ale­vi­le­re ve­ri­len evi bek­le­me gö­re­vi, ev­de bir şey ol­ma­dı­ğı­nı an­la­ma­la­rıy­la son bu­la­cak­tı. Ana­do­lu boş bir yu­vay­dı.
Sa­hih di­nî da­ya­nak­lar üze­rin­den ken­di­ni var kıl­ma­nın tam zıt bir po­zis­yo­nun­da bu­lu­nan dev­let di­ni ola­rak Sün­ni­lik ise ken­di­si­ni, bü­tün bu sü­reç­te Ke­ma­lizm’in el­le­ri­ne bı­rak­mış­tı. Onun gö­re­vi “He­pi­miz Ale­vi­yiz, he­pi­miz Ali’yi se­ve­riz” de­mek­ti bir an­lam­da. Baş­ka bir de­yiş­le, dev­let di­ni ola­rak Sün­ni­lik, Ale­vi­ler­le bı­ra­kın ye­ni bir iliş­ki­ye geç­me­yi, içi bo­şal­tıl­mış Ale­vi­li­ği sa­hip­len­mek, ne ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan bu Ana­do­lu di­ni­ni olum­la­mak­tan baş­ka bir fonk­si­yon ic­ra et­me­mek­tey­di. Ken­di di­nî özü­ne uzak­la­şan dev­let di­ni ola­rak Sün­ni­lik, içi bo­şal­tıl­mış boş bir inan­cı sa­hip­len­mek­ten ge­ri du­ra­ma­ya­cak ka­dar kör­dü. Bun­dan do­la­yı da Ale­vi­le­re da­ir her­han­gi bir ko­nuş­ma hâ­lâ o içi boş la­kır­dı­yı tek­rar­la­mak­tan baş­ka bir şey yap(a)ma­ya­cak­tı. Oy­sa ne mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­rıl­mış Sün­ni al­gı ne de içi boş bir re­to­ri­ğe sa­hip Ale­vi­lik böy­le­si sa­hih bir di­nî an­la­ma sa­hip­ti. Ke­ma­lizm’in din­le gir­di­ği iliş­ki­de iki araç­sal­laş­tı­rıl­mış, içi bo­şal­tıl­mış boş re­to­rik ola­rak mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­rıl­mış Sün­ni­lik ve Ale­vi­li­ğin bir­bi­ri­le­ri­ne kar­şı bir kı­vıl­cım­la tah­rik ola­cak ve bir­bi­ri­ni bo­ğaz­la­ya­cak ka­dar ya­ban­cı­laş­ma­sı, bu boş re­to­ri­ğe her iki inan­cın da ra­zı ol­ma­sı­nın do­ğal bir so­nu­cun­dan baş­ka bir şey de­ğil­di.
Do­la­yı­sıy­la da Ke­ma­lizm’in Ale­vi­ler­le il­gi­li ta­sar­ru­fu, bu içi bo­şal­tıl­mış di­nî al­gı­la­rın bir­bir­le­ri­ni bes­le­yen te­mel da­ya­nak­la­rı dik­ka­te alın­ma­dan an­la­şı­la­maz. Bu an­lam­da her iki ya­pı da, bir­bir­le­ri­ne kar­şı si­ya­se­ten bir dil ge­liş­tir­mek ye­ri­ne, her de­fa­sın­da bir­bir­le­ri­ni suç­la­yan al­gı­lar or­ta­ya ko­yu­yor. Bu, dev­le­te da­ya­nan si­ya­set­siz­li­ğin do­ğal bir so­nu­cu ola­rak okun­ma­lı. Bu an­lam­da Ke­ma­lizm’in Ale­vi­le­re, Cum­hu­ri­yet’in ku­ru­luş şart­la­rın­da kod­la­dı­ğı yer ve mis­yon şim­di­ler­de da­ha da güç­le­ne­rek de­vam edi­yor. Ale­vi­le­rin ken­di­le­ri­ni öz­gür­leş­tir­me ça­ba­la­rıy­sa, Ke­ma­list al­gı­nın ters bir şe­kil­de bir kez da­ha üre­til­me­si bağ­la­mın­da, di­nî ola­nı ön­ce­le­me­di­ği oran­da, öte­den be­ri de­vam eden he­ge­mo­nik dev­let söy­le­mi­ni da­ha ra­fi­ne bir hal­de var kıl­mak­tan baş­ka bir işe ya­ra­ma­ya­cak­tır. Çün­kü so­ru­nu sa­de­ce da­ha ön­ce ol­ma­yan ce­mev­le­ri­nin ar­tık ol­ma­sı ve Ale­vi va­tan­daş­la­rın ar­tık ra­hat­ça ken­di­le­ri­ni ta­nı­ma­la­rı­na in­dir­ge­mek, bu Ke­ma­list Ale­vi im­ge­si­nin ye­ni­den üre­til­me­sin­den baş­ka bir an­la­ma te­ka­bül et­mi­yor. So­run da­ha faz­la ce­me­vi­nin açıl­ma­sı de­ğil, o ce­mev­le­rin­de ger­çek­ten inan­mış in­san­la­rın na­sıl var kı­lı­nıp kı­lı­na­ma­ya­ca­ğı so­ru­nu­dur. Ve be­lirt­mek ge­re­kir ki, Ke­ma­lizm’in Ale­vi pro­je­si böy­le­si li­be­ra­li­zas­yon sü­reç­le­riy­le bir­lik­te, tam­pon ya­hut den­ge­le­me gö­re­vi­ni ic­ra et­me­ye de­va­ma ede­cek­tir. Her ne ka­dar Ale­vi­ler öz­gür­le­şi­yor ol­duk­la­rı­na inan­sa­lar bi­le.

Paylaş Tavsiye Et