Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2009) > Asılıyorum > Türban Türbülans Yapacak
Asılıyorum
Türban Türbülans Yapacak
Şevket Muamma Toksöz
Hayat bir muamma
Ölüm bir muamma
Fizik, matematik, kimya
Onlar da muamma
Ama Mualla
Ah o Mualla
İşte o var ya
O
Baştan
Ayağa
Başlı başına
Bambaşka
Bir
Muamma
 
Edebiyata merakım bu mısralarla başladı desem yeridir.
Kimin dizeleri imiş bu satırlar diye araştırmaya kalkmayın.
Orhan Veli’nin de sanmayın.
Babam yazmış bu şiiri anneme.
Tabii evlenmeden önce.
Mualla annemin adı.
Rahmetli pek severmiş bu şiiri.
Ben doğunca “Şevket” demiş babama “gel çocuğun adını Şevket Muamma koyalım.”
Her evde olduğu gibi bizimkinde de son söz anneminmiş tabii ki.
Adım böylece Şevket Muamma olmuş.
Dedem de köyde sözünü sakınmaması ile marufmuş.
Soyadı kanunu çıkınca memur ona hiç sormadan Toksöz diye geçirmiş nüfusa.
İşte Şevket Muamma Toksöz’ün kısa hikayesi.
Büyüyünce babama sordum “Bu şiirde annemi övüyor musun, yeriyor musun?” diye.
“Oğlum o zamanlar gençtim. Şiiri perakende yazdıydım.
Aslına bakarsan cins-ül Mualla toptan muammadır” diye cevap vermişti.
 
DÜŞKÜN
Muammalara düşkünlüğümüz gençken evet Muallalarla başlar.
Bunu kabul ediyorum.
Fakat orada nihayete ermez.
Babam dâhil hiçbir Şevket’in kendi Mualla’sını çözebildiğine şahit olmadım.
İnsan o soru ve sorunlar yumağı ile kör topal yaşamını sürdürmeye alışıyor.
Ama yine aynı adam, yani babam hiç sonunu getiremediği halde ömrü boyunca gazetelerdeki bulmacaları çözme gayretinden geri kalmadı.
Ben bulmaca çözmekten hiç hoşlanmazdım.
Köşe yazarlarının yazdıkları daha çok ilgimi çekerdi.
Kimi kendisini siyaset dünyasının, kimi iş dünyasının, kimi kışlanın, kimi geçmişin, kimi geleceğin, kimiyse utandığı geçmişinin şifrelerini çözmeye adamıştı.
Yargım şu oldu;
En yakınımızdaki bulmacayı çözmekten umudumuzu kesince kendimizi başka muammaların kucağına atıyorduk.
Kendimi başka Muallaların kucağına atacak cesaretim hiçbir zaman olmadı.
Ben Mualla’dan daha çok muammaya düşkündüm.
Bu düşkünlükle bir bakmışım şöhretli bir köşe yazarı olmuşum.
Hemen her konuda at oynatabilen, hemen her alengirli konunun şifrelerini kırabilen ve bazen de her apaçık konuyu şifreleyebilen mahir bir kalem ustası.
Ali Cengiz Tuğrul’u bir meçhule sürükleyen usta.
Evet, ben bir düşkünüm.
Muamma düşkünü.
 
HOŞAF
Peki, hükümetin tezgahladığı Muharrem ayı oruç bozmasına katılanlar ne düşkünü?
Alın size bir başka muamma.
Kim cevap verecek bu soruya.
Şevket Muamma Toksöz tabii ki.
Onlar sadece yemek düşkünü.
Mönüde ne varsa ona düşkünler.
Mercimek çorbası, peynirli su böreği, türlü, pilav, hoşaf, dondurmalı kazandibi düşkünleri.
“Düşkünler” açıklamasını yapan zevat, hükümet üyelerine dediler ki “Bizim arkadaşlar şunlara, şunlara düşkünlerdir.”
“Mönüyü ona göre hazırlarsanız daha çok gönüllerini alırsınız.”
Bazı kendini bilmez insafsız kalemler “Kim düşkün kim değil belirleme hakkını size kim verdi?” diye ilgili eşhasa yok yere yüklenmektedirler.
Halbuki “hiçbir dinin çerçevesine sığmayacak kadar yüce bir felsefe” iddiasındaki bağlılarının değil bir kişiyi, koca bir topluluğu düşkün ilan edecek kadar hoşgörüsüz olduklarını iddia etmek aklın alacağı şey değil.
O zevat mönünün uygun olması için elinden gelen ikazı yaptı.
Ama hükümet yetkilileri art niyetlerini açığa sermekte bir beis görmediler.
Yoksa suyun yasak olduğu oruç bozmada su böreğinin işi ne!
Neden paçanga ya da talaş böreği değil de illa su böreği?
Bir cevapları var mı?
Yok.
Peki, mercimek çorbasının Süleyman Mercümek’i anma namına sunulmadığının bir garantisi var mı?
O da yok.
Hoşaf deyince hangi homo erecticus olmayanus aklınıza geliyor?
Kazanın dibi dondurma koyunca soğuyor mu bari?
Yoksa o tatlının seçimi de ‘Şevket Kazan tatlı bir bakanımızdı’ diye bir iç geçirme mi?
Neden olmasın?
Öyle fütursuz bir mönü.
Gördüğünüz gibi iftarın sırlarını faş etmek için güçlü bir kaleme, sarsılmaz bir iradeye, keskin mi keskin bir anlayışa ihtiyaç var.
Yoksa bu iftarı bir birlik ve beraberlik iftarı sanmanız an meselesi.
Bu iftar, blok olduklarına inanılan oyları hoşafa çevirme iftarıdır.
Kamer Genç’i çiçeklerini sularken, Deniz Baykal’ı aşuresini kaşıklarken daha da yalnızlaştırma iftarıdır.
Başbakan iftarı blok oyları parçalamak için verdiğini de “velev ki” itirafının yanı sıra itiraf etmelidir.
Zaten iftarda çekinmemiş bunu da itiraf etmiştir.
“Gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım” da demiştir.
Sen zaten yeteri kadar iri değil misin?
Üç beş aşure dağıtıp azıcık da CHP irileşse olmaz mı?
Yok olmaz.
 
YÜZDE ALTMIŞ
Bunlar yüzde kırk yedi oyun verdiği şımarıklıkla diğer yüzde on üçün peşine düştüler.
Aziz Nesin “Türk Milleti’nin yüzde altmışı aptaldır” demişti ya.
İşte o yüzde on üçün peşindeler.
Burada tek problem olarak merhumun mahkemede verdiği savunma kalıyor.
Mahkeme başkanına verdiği ifade de Sn. Nesin’in;
“Az bile söylemişim. Aslında yüzde doksanı aptaldır” dediği iddia edilir.
MHP’nin türban konusunda AKP’ye verdiği desteğe bakınca “Aziz Bey haklı mı acaba?” diye düşünmeden edemiyorum.
DYP ve ANAP’ın sadece tabelalarını muhafaza edebilmek ve 22 Temmuz öncesinin ayıbından kurtulabilmek için türban projesine destek olacaklarını düşünebilmek amacıyla Şevket Muamma olmak gerekmiyor.
Belki Sn. Mumcu “Türban projesine destek veriyormeyebilirimmiyim mi neyim ne bileyim” diyebilir.
Dengeleri hassas bir şekilde gözetebilir.
Hassas dengelerin dışında hiçbir denge gözetmeyen CHP’nin yüzde on oyu da altından kayabilir.
İşbu kaygan zemine sath-ı mail denilir.
Ülke İspanya gezisinden itibaren maalesef “Türban da takarım kariyer de yaparım” sath-ı mailine maalesef girmiştir.
Uzun lafın kısası türban memleketimizde yoğun bir türbülansa neden olacaktır.
Türban sosyal bilimlerin olduğu üzere, türbülans da fizik biliminin bir muammasıdır.
Latince turbare kökünden türetilmiştir.
Dönmek, şaşmak anlamına gelir.
Bir sıvının ya da gazın hareket halindeki düzensizliğidir.
Akışkan dinamiklerde kaotik bir akış rejimidir.
Bilim uzun süre türbülans üzerinde çalışmayı reddetmiş, türbülansı daha çok bir mühendislik problemi olarak görmüştür.
Türbülans genelde istenmeyen bir etkidir.
Bu alandaki çalışmaların büyük bir yüzdesi türbülansı engellemeye yöneliktir.
Sistem sürtünmesiz ise yörünge doğal olarak bir çember olacaktır.
Sisteme sürtünme eklendiğinde ise tüm olası yörüngeler bir helezon çizerek merkezde son bulur.
Türban kelimesinin kökeni Farsça dulband kelimesine dayanır.
Türkçede tülbent olarak kullanılan kelime, Fransızcaya turban olarak geçmiştir.
Bu nedenle Türkçede halen tülbent veya başörtüsü anlamlarında kullanılır.
1982 yılından önce Türkiye de yayımlanmış bulunan hiçbir Türkçe sözlükte rastlanılmayan ve bilinmeyen bir kelimedir.
Sn. Doğramacı’nın bilim dünyamıza naçizane bir katkısıdır.
Yüzünü geriye dönmüş, şaşırmış bazı bayanlar kullanır.
Bir inancın ya da sosyal gazın toplumsal hareket halindeki düzensizliğidir.
Akışmayan rejimlerde kaotik bir akış dinamiğidir.
Bilim uzun süre türban üzerinde çalışmayı reddetmiş, türbanı daha çok bir toplum mühendisliği problemi olarak görmüştür.
Türban genelde istenmeyen bir etkidir.
Bu alandaki çalışmaların büyük yüzdesi türbanı engellemeye yöneliktir.
Sistem sürtünmesiz ise yörünge doğal olarak bir çember olacaktır.
Sisteme sürtünme eklendiğinde ise tüm olası yörüngeler bir helezon çizerek merkezde son bulur.
 
SON TAHMİN
Sisteme sürtünme eklenecek.
Helezon çizilerek merkeze gelinecek.

Paylaş Tavsiye Et