Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2009) > Yüzleşiyorum > Kapitalizm açları doyurur mu?
Yüzleşiyorum
Kapitalizm açları doyurur mu?
Mustafa Özel
TA­HIL ve bak­li­yat fi­yat­la­rı ro­ket hı­zıy­la yük­se­lin­ce, ka­pi­ta­list sis­te­mi­mi­zin efen­di­le­ri gü­nah çı­kar­ma­ya baş­la­dı­lar. Dün­ya Ban­ka­sı Baş­ka­nı Ro­bert Zo­el­lick ve IMF Baş­ka­nı Do­mi­ni­qu­e Stra­uss-Kahn, dün­ya ge­ne­lin­de ar­tan gı­da fi­yat­la­rı ko­nu­sun­da­ki kay­gı­la­rı­nı di­le ge­tir­di­ler. Zo­el­lick, ge­çen yıl ABD ve Av­ru­pa’da ben­zin fi­yat­la­rı­na odak­la­nıl­dı­ğı­nı be­lir­te­rek, “Ba­zı­la­rı ya­kıt de­po­la­rı­nı dol­dur­ma ko­nu­sun­da kay­gı­lıy­ken, dün­ya ge­ne­lin­de di­ğer ba­zı­la­rı da mi­de­le­ri­ni dol­dur­ma­ya ça­lı­şı­yor ve bu her gün da­ha da zor olu­yor” de­di. Bir­çok ge­liş­mek­te olan ül­ke­de yok­sul­la­rın ge­lir­le­ri­nin %75’inin yi­ye­cek har­ca­ma­la­rı­na git­ti­ği­ni be­lir­ten Zo­el­lick, te­mel gı­da mad­de­le­ri­nin fi­yat­la­rı art­tı­ğın­da bu­nun et­ki­si­nin çok kuv­vet­li ol­du­ğu­nu söy­le­di. Stra­uss-Kahn da yi­ye­cek fi­yat­la­rı ko­nu­sun­da ben­zer uya­rı­lar­da bu­lun­du. Stra­uss-Kahn, ge­liş­mek­te olan ül­ke­ler­de ve özel­lik­le Af­ri­ka’da yi­ye­cek fi­yat­la­rı­nın yük­sek sey­ret­me­si du­ru­mun­da çok kö­tü so­nuç­lar do­ğa­bi­le­ce­ği­ni be­lirt­ti. Ve­ne­zü­el­la Dev­let Baş­ka­nı Hu­go Cha­vez ise ar­tan gı­da fi­yat­la­rı­nın dün­ya yok­sul­la­rı için kat­li­am ola­ca­ğı­nı ve kü­re­sel çap­ta bir bes­len­me kri­zi ya­rat­tı­ğı­nı kay­det­ti. Cha­vez, BM’nin aç­lık ve ye­ter­siz bes­len­me­nin ne­den ol­du­ğu ölüm­ler­le il­gi­li ve­ri­le­ri­ne atıf­ta bu­lu­na­rak “Dün­ya­da şu an­da ya­şan­mak­ta olan, ger­çek bir kat­li­am­dır” di­ye ko­nuş­tu. Cha­vez’e gö­re so­run, gı­da üre­ti­min­den de­ğil, dün­ya­nın eko­no­mik, sos­yal ve si­ya­si mo­de­lin­den kay­nak­la­nı­yor; zi­ra ka­pi­ta­list dü­zen kriz ya­şı­yor.
Cha­vez’e Tür­ki­ye’den iki des­tek gel­di. Şu an­da BM Kal­kın­ma Prog­ra­mı Baş­ka­nı olan Ke­mal Der­viş ile Tür­ki­ye İş Ban­ka­sı Ge­nel Mü­dü­rü Er­sin Özin­ce ade­ta 1970’le­rin Mark­sist jar­go­nuy­la ko­nuş­ma­ya baş­la­dı­lar. Der­viş, ka­pi­ta­liz­min ye­ni bir dö­nem­sel kri­ze gir­di­ği­ni söy­ler­ken, Özin­ce “İn­san­la­rın bü­yük yok­sul­luk çek­ti­ği bir dün­ya­da, yük­sek kâr iş­ta­hı­nın se­bep ol­du­ğu de­ne­tim­siz­lik­ler yü­zün­den in­san­lı­ğın re­fa­hı­na gi­de­cek pa­ra­la­rın kriz­ler­de kay­bol­ma­sı bir skan­dal­dır” di­yor. Ha­tır­la Sev­gi­li et­ki­si­ni çok iyi gös­te­ri­yor!
 
Mark­sist İs­hak, Li­be­ral Jack’e Kar­şı
For­tu­ne der­gi­si 1999 yı­lın­da Henry Ford’u yüz­yı­lın gi­ri­şim­ci­si, Jack Welch’i ise yüz­yı­lın yö­ne­ti­ci­si seç­miş­ti. Ge­ne­ral Elec­tric fir­ma­sı­nı 20 yıl­da (1981-2001) 14 mil­yar do­lar de­ğe­rin­de bir şir­ket­ten 410 mil­yar do­lar de­ğe­rin­de bir şir­ke­te dö­nüş­tü­ren bu hırs­lı adam, şir­ket­le­rin “ya sek­tör­le­rin­de 1 nu­ma­ra ol­ma­la­rı­nı, ya­hut ikin­ci olup göz­le­ri­ni bi­rin­ci­li­ğe dik­me­le­ri ge­rek­ti­ği­ni” söy­lü­yor­du. “İlk iki­de de­ğil­se­niz sek­tö­rü terk edin!”
Ni­san ayı için­de Tür­ki­ye’de bir kon­fe­rans ve­ren 20. yüz­yı­lın CEO’su, “İn­san po­tan­si­ye­li­niz var. Eğer stra­te­ji­ni­zi be­lir­ler ve iyi uy­gu­lar­sa­nız, Tür­ki­ye’yi dün­ya­nın mer­ke­zi­ne otur­tur­su­nuz” de­di. Kü­re­sel­leş­me­yi ha­ri­ka bir olay di­ye ni­te­len­di­ren Welch, fik­ri­ni şöy­le sa­vun­du: “Bir­bi­ri­mi­ze ne ka­dar bağ­la­nır­sak ba­rı­şı ko­ru­ya­bil­me şan­sı­mız o ka­dar ar­tar. Çin’e, Hin­dis­tan’a bir ba­kın. Mil­yon­lar­ca in­san kü­re­sel­leş­me sa­ye­sin­de ha­yat stan­dar­dı­nı yük­selt­ti. El­bet­te mü­kem­mel bir sis­tem ol­ma­ya­bi­lir ama şu ana ka­dar sa­hip ol­du­ğu­muz en iyi sis­tem bu.”
Kon­fe­ran­sın so­ru-ce­vap bö­lü­mün­de Alar­ko Hol­ding Yö­ne­tim Ku­ru­lu Baş­ka­nı İs­hak Ala­ton, pet­rol fi­yat­la­rı­nın 110 do­lar­lı ra­kam­la­ra ulaş­tı­ğı­na, pet­rol üre­ti­ci­si ül­ke­le­re yıl­da 1,5 tril­yon do­lar­lık bir kay­nak git­ti­ği­ne ve ar­tan ener­ji fi­yat­la­rı ne­de­niy­le gı­da fi­yat­la­rı­nın da anor­mal oran­da yük­se­liş kay­det­ti­ği­ne dik­kat çe­ke­rek, “Bu du­rum bin­ler­ce in­sa­nın aç­lık ve yok­sul­luk çek­me­si­ne ve hat­ta ölü­mü­ne yol açı­yor. Ser­best pi­ya­sa eko­no­mi­si ar­tık iş­le­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­re­mi­yor mu? Adam Smith öl­dü sa­nı­rım. Çö­züm için in­san­lı­ğın Karl Marks’ı ye­ni­den keş­fet­me­si mi ge­re­ki­yor? Bu­nu bu­ra­da bir­lik­te ya­pa­bi­lir mi­yiz?” di­ye sor­du. Sa­lon­da­ki­le­rin hep­si ya işa­da­mı ve­ya pro­fes­yo­nel yö­ne­ti­ciy­di­ler. Bu­na rağ­men sa­lon al­kış­tan in­le­di.
Ala­ton’un so­ru­su­nun sa­lon­da bu­lu­nan­lar­dan yo­ğun al­kış al­ma­sı üze­ri­ne Jack Welch, “Sa­nı­rım sa­lon­da bu­lu­nan­lar, so­ru­nun içe­ri­ği­ne de­ğil de akıl­lı­ca ve ko­mik ol­ma­sı­na al­kış tut­tu­lar. Yok­sa bu­ra­da bu­lu­nan hiç kim­se­nin ser­best pi­ya­sa eko­no­mi­si­ne bir inanç­sız­lı­ğı ol­du­ğu­nu zan­net­mi­yo­rum” di­ye kar­şı­lık ver­di. Welch, “Ka­pi­ta­lizmin birta­kım ek­sik­lik­le­ri­ne rağ­men, mev­cut so­run­la­ra ve ih­ti­yaç­la­ra yi­ne de en iyi ce­vap ve­ren bir sis­tem. Mü­kem­mel ça­lış­ma­sa da gü­nü­mü­zün ih­ti­yaç­la­rı­na en iyi çö­züm yol­la­rı­nı su­nu­yor. Gü­nü­müz­de her­ke­sin he­men her ko­nu­da fark­lı fi­kir­le­ri var. Bu da ser­best pi­ya­sa eko­no­mi­si­nin kö­tü ya­nı de­ne­bi­lir. Yok­sa Karl Marks’ı mev­cut so­run­la­ra bir çö­züm yo­lu ola­rak gör­mek saç­ma­dır” di­ye ko­nuş­tu.
Her­ke­sin ner­de dur­du­ğu­nu iyi bil­me­si ve açık ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne işa­ret eden Welch, “Ça­lı­şan­la­rı­nı­za kar­şı her dü­zey­de açık olun ve on­lar­la iliş­ki­de dob­ra dob­ra ko­nu­şun. Yok­sa bir ye­re va­ra­maz­sa­nız. En üst­te­ki ke­si­mi ye­ni ba­şa­rı­la­ra yö­nel­tir­ken, sağ­lam du­ran or­ta ka­de­me­yi da­ha iyi­ye teş­vik edin ve en al­ta ka­lan %10’a da çı­kış ka­pı­sı­nı gös­te­rin. Bu za­lim­lik de­ğil, iler­le­me­dir” de­di.
 
Ka­pi­ta­lizm İler­le­me mi­dir?
Ka­pi­ta­liz­min dost­la­rı da düş­man­la­rı da sa­yı­sız. Ayn Rand’a gö­re, ta­rih­te hiç­bir si­ya­si-eko­no­mik sis­tem, de­ğe­ri­ni böy­le­si­ne be­la­gat­le ka­nıt­la­mış ve in­san­lı­ğa bu ka­dar bü­yük fay­da­lar sağ­la­mış de­ğil­dir. Gün­lük tec­rü­be de Rand’ı doğ­ru­lu­yor gi­bi­dir: Dü­ne kı­yas­la da­ha çok üre­tip tü­ke­ti­yo­ruz; ki­şi ba­şı­na mil­li ge­li­ri­miz her ge­çen gün ar­tı­yor; de­de­le­ri­miz ça­rık gi­yi­yor­du, biz fab­ri­ka ma­lı de­ri ayak­ka­bı­lar gi­yi­yo­ruz, at ara­ba­sı ye­ri­ne oto­mo­bil ve­ya uçak­la yol­cu­luk ya­pı­yo­ruz, ve­sai­re. Bu ge­liş­me dün­ya­nın her ye­rin­de eşit bir dü­zey­de gö­rül­me­ye­bi­lir; ama ge­nel ola­rak in­san­lı­ğın mad­di ba­kım­dan “iler­le­mek­te” ol­du­ğu, su gö­tür­mez bir ger­çek gi­bi ge­li­yor in­sa­na. Ve gö­rü­nür­de, in­san­lı­ğın bü­yük bö­lü­mü bu iler­le­me­ye can atı­yor!
İçin­de ya­şa­nı­lan top­lum sis­te­mi­nin ger­çek ma­hi­ye­ti­ne an­cak arif­ler nü­fuz ede­bi­lir. Yıl­lar ön­ce İs­lam der­gi­si Prof. Or­han Okay ile bir söy­le­şi ya­yım­la­mış­tı (Ekim 1996). Ede­bi­yat ho­ca­mı­za yö­nel­ti­len so­ru ba­sit­ti: “1940’lı yıl­la­rın İs­tan­bul’un­da in­san­lar ara­sı iliş­ki­ler na­sıl­dı, ço­cuk­lu­ğu­nuz na­sıl bir or­tam­da geç­ti?” Ce­vap çok kı­sa ve net­ti: “İn­san­lar bir­bir­le­ri­ni ta­nır­dı. Han­gi ev­de kim var bi­li­nir­di. Her­ke­sin iyi ve­ya kö­tü bir evi var­dı. 1930’lar­da İs­tan­bul’da çok az sa­yı­da ki­ra­cı var­dı. Ana­do­lu’dan ge­len iş­çi­le­rin kal­dı­ğı be­kâr oda­la­rı var­dı. Bu­nun dı­şın­da ki­ra­cı kav­ra­mı yok­tu.”
Kırk yıl son­ra­ki ço­cuk­lu­ğu­mun Ağ­rı’sı da ay­nen böy­ley­di. Ne ka­dar yok­sul olur­sa ol­sun, ev­siz bir ai­le dü­şü­nü­le­mez­di. (Ai­le kur­ma­nın adı ev­len­mek de­ğil miy­di? Ba­tı dil­le­rin­de ev­len­mek an­la­mı­na ge­len mar­ria­ge ise ko­ca­ya tâ­bi ol­mak de­mek­ti!) Ağ­rı’da sa­de­ce Ba­tı’dan ge­len su­bay ve me­mur­lar ki­ra­cı olur­lar­dı; ki­ra­ya ve­ri­le­cek ev­le­rin sa­yı­sı da çok sı­nır­lıy­dı. Ne­ti­ce: Bu­gün ne­re­dey­se her­kes iş­çi ve­ya me­mur sı­fa­tıy­la “be­kâr oda­la­rı”na mah­kum edil­miş­tir. Bü­yük şe­hir­ler­de­ki nü­fu­sun dört­te üçü ki­ra­da otu­ru­yor. İler­le­me bu mu­dur?
Ame­ri­ka­lı se­ra­zat sos­yo­log C. Wright Mills, ya­rım yüz­yıl ön­ce, in­san­la­rın, “özel ha­yat­la­rı­nın bir di­zi tu­zak­tan iba­ret ol­du­ğu duy­gu­suy­la” ya­şa­dık­la­rı­nı söy­lü­yor­du. Bu tu­za­ğa ya­ka­lan­mış ol­ma duy­gu­su­nun al­tın­da, top­lum­la­rın biz­zat ya­pı­la­rın­da mey­da­na gel­mek­te olan de­va­sa gay­rişah­si de­ği­şim­ler ya­tı­yor­du. “Çağ­daş ta­ri­hin ger­çek­le­ri ay­nı za­man­da mün­fe­rit er­kek ve ka­dın­la­rın ba­şa­rı ve­ya ba­şa­rı­sız­lık­la­rı­na da­ir ger­çek­ler­dir. Bir top­lum sa­na­yi­leş­ti­ği za­man, köy­lü­ler iş­çi olur; feo­dal bey ya tas­fi­ye olur ve­ya işa­dam­lı­ğı­na so­yu­nur. Sı­nıf­lar yük­se­lip düş­tü­ğü za­man, in­san­lar iş bu­lur ve­ya iş­siz­le­şir; ya­tı­rım had­di yük­se­lip düş­tü­ğü za­man, in­san­lar ye­ni­den ce­sa­ret­le­nir ya­hut ümit­siz­li­ğe ka­pı­lır. Sa­vaş pat­lak ver­di­ğin­de, si­gor­ta­cı ro­ket mü­hen­di­si olur; ma­ğa­za me­mu­ru ise ra­dar­cı; ev­li ha­nım­lar yal­nız ya­şar, ço­cuk­lar ba­ba­sız bü­yür. Ne bi­re­yin ha­ya­tı, ne de top­lu­mun ta­ri­hi, her iki­si­ni bir­den an­la­ma­ya ça­lış­ma­dan an­la­şı­la­maz.”
Bi­re­yin ha­ya­tı, top­lu­mun ta­ri­hi. Top­ye­kun bir tah­lil yap­ma­dan as­la an­la­şıl­ma­ya­cak ger­çek­ler. Fa­kat böy­le bir tah­lil ya­pı­la­bi­lir mi? Da­ha va­zıh söy­ler­sek, için­de ya­şa­nı­lan bir ta­rih­sel sis­te­min bi­lan­ço­su çı­ka­rı­la­bi­lir mi? Jack Welch’in ka­pi­ta­lizm bi­lan­ço­su doğ­ru mu­dur?
 
Mah­şe­rin At­lı­la­rı: Sa­vaş, Aç­lık, Has­ta­lık
Be­şer ha­ya­tı­nın baş­lı­ca mad­di se­fa­let­le­ri ne­ler­dir? Hı­ris­ti­yan ta­sav­vu­ru “mah­şe­rin dört at­lı­sı” di­ye ni­te­len­dir­di­ği fe­la­ket­le­ri şöy­le sı­ra­lar: Sa­vaş, iç sa­vaş, kıt­lık ve (sal­gın has­ta­lık ve vah­şi hay­van­la­rın se­bep ol­du­ğu) ölüm. Bu dört at­lı dün­ya­ya deh­şet sa­lan, ba­rış ve hu­zu­ru bo­zan, in­san­la­rı zevk ve tat­min­den alı­ko­yan ma­zar­rat-ı dün­ye­vî­ye­dir.
Ala­ton­va­ri bir du­ru­şu olan Wal­lers­te­in’e gö­re dün­ya din­le­ri bu fe­la­ket­ler kar­şı­sın­da in­sa­noğ­lu­na müm­kün olan her te­sel­li­yi sun­ma­ya ça­lış­tı­lar; ama tam bir si­ya­si (ya­ni, dün­ye­vi) çö­zü­mün ol­ma­dı­ğı­nı da ih­sas et­tir­di­ler. Me­si­ya­nik bir çağ (me­se­la, Meh­di) ge­lin­ce­ye ve­ya bir şe­kil­de ta­ri­hin öte­si­ne ge­çi­lin­ce­ye ka­dar, bu şer­ler ka­çı­nıl­maz­dı. Ka­pi­ta­list me­de­ni­yet, “ta­rih için­de ta­ri­hin öte­si­ne geç­me” id­di­ası­na sa­hip olan ilk me­de­ni­yet­tir: Ka­çı­nıl­maz şer prob­le­mi­ni çö­zen, yer­yü­zün­de Tan­rı’nın kral­lı­ğı­nı ku­ran, sö­zün kı­sa­sı, “mah­şe­rin dört at­lı­sı”nı alt et­ti­ği­ni söy­le­yen bir me­de­ni­yet. Ka­pi­ta­liz­min sa­vu­nu­cu­la­rı, işin ba­şın­dan be­ri, sis­te­min, sı­nır­la­rı dâ­hi­lin­de ya­şa­yan bü­tün in­san­la­rın te­mel ih­ti­yaç­la­rı­nı kar­şı­la­ya­bil­di­ği­ni id­di­a ede­gel­di­ler. Anah­tar kav­ram­la­rı, üre­ti­min ve­rim­li­li­ği idi. Bu sa­ye­de ko­lek­tif ser­vet mu­az­zam öl­çü­de art­tı­rıl­dı. Bu ser­vet eşit­siz bir tarz­da bö­lüş­tü­rül­müş ol­sa bi­le, her­ke­sin da­ha ön­ce­ki ta­rih­sel sis­tem­ler­de müm­kün olan se­vi­ye­nin üze­rin­de bir pay al­ma­sı te­mi­nat al­tı­na alı­na­bil­di. Gö­rün­me­yen elin ma­ri­fe­tiy­di bu. Ka­pi­ta­list sis­tem bu yüz­den da­ha ön­ce­ki sis­tem­ler­den fark­lı ve üs­tün ol­mak­la kal­mı­yor, bi­ri­cik do­ğal sis­tem ola­rak res­me­di­li­yor­du.
Ayn Rand’a gö­re, te­mel me­se­le “in­sa­nın hür olup ol­ma­dı­ğı”dır ve in­san­lık ta­ri­hin­de in­sa­nın hür ola­bil­di­ği tek sis­tem ka­pi­ta­lizm­dir. “Ka­pi­ta­lizm, mül­ki­yet dâ­hil ol­mak üze­re bi­rey hak­la­rı­nın ta­nın­ma­sı­na da­ya­nan, bü­tün mül­ki­ye­tin ki­şi­le­re ait ol­du­ğu bir sos­yal sis­tem­dir. Ka­pi­ta­list top­lum­da bü­tün be­şe­rî iliş­ki­ler ih­ti­ya­rî­dir. İn­san­la­rın, baş­ka­la­rı­nın fi­kir­le­ri­ne uy­ma­ma hak­la­rı var­dır. Bu hak­kı ko­ru­yan ve uy­gu­la­ma­ya so­kan şey, özel mül­ki­yet ku­ru­mu­dur. Bu hak ve bu ku­rum, in­sa­noğ­lu­nun en de­ğer­li ni­te­li­ği­ne gi­den yo­lu açık tu­tar: Ya­ra­tı­cı zi­hin.” Ka­pi­ta­lizm ile Rand’ın top­lu­ca ko­lek­ti­vizm di­ye ni­te­len­dir­di­ği bü­tün di­ğer sis­tem­ler ara­sın­da­ki bü­yük fark bu­dur.
Te­ori­de her­ke­sin mülk sa­hi­bi ola­bil­di­ği, ama uy­gu­la­ma­da in­san­la­rın beş­te dör­dü­nün ev­le­ri­nin bi­le özel mül­ki­ye­tin­den mah­rum edil­di­ği bir sos­yal sis­tem­de, Welch’in al­tı­nı çiz­di­ği “baş­ka­sı­nın fik­ri­ne kar­şı çık­ma” hak­kı ne öl­çü­de ko­ru­na­bi­lir? Bu bağ­lam­da, sa­na­yi top­lu­mu­nun iş­çi­si Or­ta­ça­ğ’ın top­rak kö­le­sin­den ne ka­dar da­ha hür­dür? Çağ­daş an­tro­po­log­lar­dan Jack Go­ody, üze­rin­de ça­lış­tı­ğı Af­ri­ka ka­bi­le­le­rin­den bi­ri­nin re­isi­ni İn­gil­te­re’ye gö­tü­rür. Cam­brid­ge’de Phil­lips’e ait elek­tro­nik fab­ri­ka­sı­nı do­la­şır­ken, uzun bir hat oluş­tu­ran kız iş­çi­le­re rast­lar­lar. Baş­la­rı ön­le­rin­de, bir ro­bot da­kik­li­ğiy­le ça­lı­şan; bir­bir­le­riy­le ko­nuş­ma­yan; du­rak­la­dık­la­rı her an kay­da ge­çi­ri­len iş­çi­ler şe­fi çok şa­şır­tır ve Go­ody’ye so­rar: “Bun­lar kö­le mi?”
Rand’ın ima et­ti­ği şey, önün­de­ki en­gel­le­ri kal­dır­dı­ğı­mız ya­ra­tı­cı zih­nin, “mah­şe­rin dört at­lı­sı”na ga­le­be çal­ma­mı­zı ta­rih­te ilk de­fa im­kan dâ­hi­li­ne sok­muş ol­du­ğu­dur. Pe­ki, bu­nun ka­nı­tı ne­dir? Ka­dim şer­le­rin yok edil­miş (ve yer­le­ri­ne ye­ni­le­ri­nin ge­ti­ril­me­miş) ol­du­ğu­nu ne­re­den bi­li­yo­ruz? Ce­vap ba­sit: Gün­lük tec­rü­be­miz­den. Et­ra­fı­nı­za ba­kın bir: Mo­dern dün­ya, bi­li­nen bü­tün dün­ya­lar­dan da­ha zen­gin de­ğil mi? Tek­no­lo­jik iler­le­me baş dön­dü­rü­cü de­ğil mi? Her­ke­sin ha­li vak­ti es­ki­ye na­za­ran da­ha iyi de­ğil mi? Da­ha da önem­li­si, ka­pi­ta­liz­min tam uy­gu­lan­dı­ğı ül­ke­ler en zen­gin ve eko­no­mik ba­kım­dan en ile­ri ül­ke­ler de­ğil mi?
Bi­rin­ci ka­re­ye ge­ri dön­dük: Mad­di bir iler­le­me var; ama bu iler­le­me “mah­şe­rin dört at­lı­sı” ile ba­şa çık­ma­mı­za ger­çek­ten ya­ra­dı mı? Yok­sa at­lı­lar ko­şu­la­rı­nı sür­dü­rür­ken, on­la­ra ye­ni at­lı­lar mı ka­tıl­dı? Wal­lerste­in, Myrdal ve Gal­bra­ith’den ya­rar­la­na­rak ce­vap­lan­dır­ma­ya ça­lı­şa­lım.
 
Aç­lık Kalk­ma­dı, Aç­lar Ço­ğal­dı
Ka­pi­ta­lizm, aç­lı­ğa kar­şı mü­ca­de­le­de ba­şa­rı­lı ola­bil­di mi? Kıt­lık, bu üre­tim cen­ne­ti(?) me­de­ni­yet­te es­ki za­man­la­ra gö­re da­ha az şid­det­li bir teh­li­ke mi­dir? Ka­pi­ta­lizm gi­bi ka­zanç ve do­la­yı­sıy­la üre­tim-te­mel­li bir sos­yo-eko­no­mik sis­te­min ay­nı za­man­da cid­di bir se­fa­let ve aç­lık teh­li­ke­si­ne yol aç­mış ol­ma­sı bir çe­liş­ki mi­dir?
Ka­pi­ta­lizm-ön­ce­si çağ­lar­da in­san­lı­ğın te­mel prob­le­mi üre­ti­mi her yıl et­ki­le­ye­bi­len kı­sa va­de­li ik­lim de­ği­şim­le­riy­di. Ta­şı­ma­cı­lık sis­tem­le­ri za­yıf, uzun va­de­li de­po­la­ma im­kan­la­rı sı­nır­lı ve bi­rey­le­rin pa­ra re­zerv­le­ri he­men her yer­de en­der ol­du­ğun­dan, yi­ye­cek mad­de­le­ri­nin ye­rel ar­zın­da­ki her­han­gi bir önem­li azal­ma ça­bu­cak bü­yük so­run­la­ra yol aça­bi­li­yor­du. Tek­no­lo­jik iler­le­me­ler bu­gün dün­ya­nın bir­çok (bel­ki de ço­ğu) kı­sım­la­rı­nı ön­gö­rü­le­bi­lir kı­sa va­de­li ik­lim sap­ma­la­rı­na kar­şı ko­ru­ma al­tı­na al­mış bu­lu­nu­yor. Fı­rın­la­rı­mı­zın ya­rın ek­mek pi­şi­re­ce­ğin­den emin gi­bi­yiz.
Pe­ki, ya öbür gün? Ya çev­re şart­la­rın­da­ki or­ta va­de­li de­ği­şim­ler? Bi­ze kı­sa va­de­de do­ğal bi­yos­fe­rik şart­la­ra mü­da­ha­le im­ka­nı ve­ren ay­nı tek­no­lo­jik iler­le­me­ler, or­ta va­de­de bi­yos­fe­rik şart­la­rı al­tüst et­miş­tir. Or­man­la­rın yok edil­me­si, sa­va­na böl­ge­le­ri­nin çöl­leş­ti­ril­me­si gi­bi ge­liş­me­ler bü­tü­nüy­le top­lum­la­rın ve on­la­rın uzun va­de­li yi­ye­cek arz­la­rı­nın mü­te­ma­di im­ha­sı­nı içer­mek­te­dir. Yir­min­ci yüz­yıl­da o ka­dar ile­ri gi­den kim­ya­sal-bi­yo­lo­jik kir­len­me­nin yol aç­tı­ğı za­yia­tı de­ğer­len­dir­mek­ten bi­le aci­ziz. Şa­yet ozon ta­ba­ka­sı da­ha faz­la tü­ke­ti­lir­se, can­lı­la­rın (hem doğ­ru­dan hem de yi­ye­cek ar­zı üze­rin­de­ki et­ki yo­luy­la do­lay­lı) im­ha­sı de­va­sa bo­yut­la­ra ula­şır.
O hal­de, bir yan­da top­lam üre­tim­de ve yi­ye­cek üre­ti­mi­nin üret­ken­li­ğin­de çar­pı­cı bir ge­niş­le­me; di­ğer yan­day­sa ola­ğa­nüs­tü öl­çü­de çar­pı­tıl­mış bir da­ğı­tım sis­te­mi mey­da­na gel­miş­tir. Bu du­rum dün­ya nü­fu­su­nun ço­ğun­lu­ğu, özel­lik­le ta­ban­da­ki yüz­de 50-80 ara­sı kı­sım için kı­sa va­de­li teh­li­ke­le­rin ye­ri­ne or­ta va­de­li teh­li­ke­le­ri ika­me et­miş­tir. Myrdal’a gö­re, dün­ya­da­ki se­fa­let so­ru­nu­nu tar­tı­şan he­men he­men bü­tün in­san­la­rın sis­tem­li bi­çim­de gör­mez­den gel­dik­le­ri te­mel bir ger­çek, bü­tün bil­gi­nin, tıp­kı bü­tün ce­ha­let gi­bi, fır­sat­çı bir yön­de ha­ki­kat­ten sap­ma­ya mey­let­ti­ği­dir. Geç­miş­te­ki bir dü­şü­nü­rü de­ğer­len­di­rir­ken, onun “ya­şa­dı­ğı ça­ğın ürü­nü” ol­du­ğu­nu söy­le­mek­ten zevk du­ya­rız; fa­kat ne­den­se ken­di­miz için ay­nı şe­yi dü­şün­mez, han­gi et­ki­le­rin al­tın­da fi­kir “üret­ti­ği­mi­zi” he­sa­ba kat­ma­yız. Aç­lık ve se­fa­let hak­kın­da söy­le­ne­ge­len­le­rin bü­yük kıs­mı “sö­mür­ge­ci söy­le­mi”dir. Efen­di­le­rin di­liy­le ko­nu­şu­yo­ruz.
Me­se­la, Ba­tı dı­şı dün­ya­nın se­fa­le­ti­ni ge­nel­lik­le do­ğal şart­la­ra bağ­la­ma­ya mey­le­de­riz. Gal­bra­ith, bu­nun te­mel­siz bir mit ol­du­ğu­nu söy­lü­yor: “Ja­pon­ya yok­sul bir ül­ke ol­say­dı, se­fa­le­ti do­ğal şart­la­rın­da ara­na­bi­lir­di. Dağ­lar­la kap­lı, ve­rim­li top­ra­ğı çok az, ma­den ya­tak­la­rı kıt, pet­ro­lü yok bir ada­cık­lar kü­me­sin­de mil­yon­lar­ca in­san ya­şı­yor. Ja­pon­ya’nın ka­tas­tro­fik de­re­ce­de ür­kü­tü­cü do­ğal do­na­nı­mın­dan hiç söz edil­mez, çün­kü ül­ke zen­gin­dir. Şa­yet yok­sul ol­sa­lar­dı, Tay­van, Hong Kong, İs­ra­il ve Gü­ney Ko­re hak­kın­da da ben­zer söz­ler edi­le­cek­ti.”
Gal­bra­ith hak­lı: Aç­lık ve se­fa­let, do­ğal du­rum­dan de­ğil, sis­te­min ada­let­siz iş­le­yi­şin­den kay­nak­la­nı­yor. Ve bu iş­le­yiş, do­ğal den­ge­yi her ge­çen gün sars­tı­ğın­dan, or­ta ve uzun va­de­de biz­zat efen­di­ler için yı­kı­cı ol­ma teh­li­ke­si­ni de için­de ba­rın­dı­rı­yor. Akıl alır gi­bi de­ğil ama in­san­lık ta­ri­hi­nin üre­tim şam­pi­yo­nu ka­pi­ta­list me­de­ni­ye­te aç­lık­la bağ­lan­tı­lı “hal ve gi­diş”ten ge­çer not ver­mek müm­kün gö­zük­mü­yor.

Paylaş Tavsiye Et