Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Ekonomi > Bilişim çağında devlet blokları
Dünya Ekonomi
Bilişim çağında devlet blokları
Melikşah Utku
DÜNYA tarihinin son üç yüzyıllık kısmını “Sanayileşme Çağı” başlığı altında toplar kitaplar. Sanayileşmenin “nimetlerinden” esasında dünya nüfusunun ancak cüzî bir kısmı nasiplenmiş olsa da, söz konusu sürecin siyasi, iktisadi, toplumsal ve fikri düzeydeki sonuçları, sadece gelişmişlere değil, “gelişmekte olanlara” ve “geri kalmış” olanlara da büyük ölçüde tesir etti bu dönemde.
Bugün tüm dünyayı etkisi altına almış olan siyasi yapı, sanayileşmiş ülkelerin merkeze oturdukları, uluslararası kurumlarla hem kendi aralarındaki, hem de periferideki ilişkileri düzenledikleri, “demokrasi” genel tanımının muhtelif çeşitlerini içinde barındıran, ulus–devlet kavramlaştırması etrafında şekillenen bir yapıdır.
Bugün tüm dünyada istisnasız uygulanan tek iktisat modeli, prensip itibariyle kamu müdahalesini beğenmeyen, ağırlıklı olarak piyasaları önceleyen, fiyat istikrarını önemseyen, iç ve dış iktisadi ilişkilerde serbestilik üzerine kurulu, parasalcı temayülleri ağır basan liberal ekonomi anlayışıdır.
Bugünün dünyasında, post-modern bir moda söylem ile “alt kültürlere” her ne kadar yaşam hakkı tanınıyorsa da, çoğumuz damarlarında Hemingway okumuş, Spielberg seyretmiş, Beatles dinlemiş, burger yemiş, kola içmiş, Levis giyinmiş bir neslin kanını taşıyor. Dünyanın en ücra bölgelerine kadar uzanan bu kültür ağı, her jenerasyonu bir öncekinden daha çok çekiyor kollarına.
Bugün gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin üniversitelerine, meclislerine, televizyonlarına, Batının kendi meseleleri üzerine, kendi yaklaşım tarzıyla ortaya koyduğu tanımlar, kavramlar ve metotlar hakimdir. Az gelişmiş ülkelerin iktisat, sosyoloji ve tarih literatürü, Batıdan apartma bu tip ifadeler, modeller ve reçetelerle doludur.
Bugünün dünyası, servet dağılımındaki eşitsizliklere nispet edercesine ortak bir üretim tarzında, ortak bir siyasi çerçevede, ortak bir üst kültür şemsiyesi altında birleşmiş birimlerin oluşturduğu global bir yapıdır artık. İşin ilginç yanı, sanayileşmenin, kolonizasyon ve emperyalizm vasıtasıyla üç yüzyılda tesis edemediği bu ortaklık son otuz yılda kotarıldı. Bu “başarı”, sanayileşmeden ziyade, bilgi ve iletişim teknolojilerinin çok hızlı bir şekilde tüm dünyada kullanım alanı bulmasından kaynaklanıyor. Ancak bilişim teknolojilerindeki gelişmeler bir taraftan sanayileşme çağının dünyasına son şeklini verirken, diğer yandan da bu çağın kurulu düzenine ciddi anlamda darbe vuruyor. Globalleşme sürecini mercek altına alan düşünürler, biraz da bu sebepten dolayı ikiye ayrılmış durumda. Bir kısmı Batı tipi bir medeniyet yapısının tüm dünya üzerindeki hakimiyetinin pekiştiğini vurgularken, diğer bir kısım düşünür, bu sathî görünüşün altında sanayileşme çağının kurumsal çatısını değiştirebilecek dinamiklerden bahsediyor.
Bu dinamiklerin üretimden tüketime, çalışma hayatından eğlenceye, finans sektöründen turizme, bürokrasiden demokratik karar alma süreçlerine, siyasi kurumların yapısından eğitime kadar modern çağın hayat tarzında ciddi değişikliklere sebep olacağı tahmin ediliyor. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ilk etkisini, uluslararası finans piyasaları ile uluslararası ticarette hissettirdi. Bankacılık faaliyetleri ve sermaye hareketleri bu sayede büyük ölçüde globalleşti, sınır ötesi ticaret eski seviyelerini defalarca katladı. Özellikle nakliye ücretlerinin söz konusu olmadığı hizmet sektörü de bu gelişmelerden oldukça faydalandı.
İletişim altyapılarındaki ilerleme, muazzam büyüklüklerdeki verileri çok hızlı bir şekilde bir noktadan diğer bir noktaya iletiyor ve bu da bilginin sunumunda önemli değişikliklere sebep oluyor. Dahası bilgi işleme teknolojileri ve yazılımlardaki gelişmeler de bilgiye dayalı karar mekanizmalarının işleyişini hızlandırdı ve kısmen de değiştirdi. Kısa vadede ticari işlemlerin önemli bir kısmının internet ortamına taşınacağı tahmin ediliyor. Bu gerçekleşirse, mübadele kavramının mahiyetinin de önemli ölçüde değişeceğini öngörmek çok zor olmasa gerek. Zira tüketim alışkanlıklarından para kavramına, pazarlama anlayışından emek piyasalarına kadar piyasa mekanizmasının birçok alanına yeni bir yüz, yeni bir yaklaşım geleceğe benziyor.
Halihazırda mevcut bulunan teknik ve yazılım altyapısı, sanayileşme çağına ait tüm kavram, süreç ve faaliyetleri değiştirecek donanıma sahip esasında. Ancak, mesele sadece dönüşümü sağlayacak mekanizmaların varlığı ile bitmiyor. Elektriğin bulunmuş olması, onun yaygın kullanılması anlamına gelmiyor. Üreticilerle tüketicilerin aynı frekans ve voltaj standardında buluşmuş olması gerekiyor. Benzer bir durum, bilişim teknolojilerinin daha yaygın kullanımıyla, geleneksel olarak alışageldiğimiz süreçleri de kapsıyor. Bir örnek olarak son zamanların moda kavramı “elektronik ticareti” ele alalım.
Elektronik ticaretin (e-ticaret) bugün geldiği noktada iki ayrı modelin geliştiğine şahit oluyoruz. Bunlardan ilki B2C olarak adlandırılan “Business to Consumer” (Satıcıdan Son Kullanıcıya) modeli; daha ziyade yazılım tabanlı bir katalog sisteminden son kullanıcının satıcı tarafından belirlenmiş tercih opsiyonlarına göre sipariş vermesine ve ödeme yapmasına imkan tanır. Diğer model ise B2B olarak bilinen “Business to Business” (Satıcıdan Satıcıya) modelidir. Bu modelde işlemler mübadeleyi başlatan tarafın belirlediği bir zaman ve ortamda gerçekleşir. Gerçek dünyada karşılaşılan pazarlık, açık artırma ve açık eksiltme usullerinin sanal aleme taşındığı bir modeldir. Bugün internet üzerinden yapılan ticari mübadelelerin önemli bir kısmı bu iki modelin çeşitli versiyonlarından ibarettir.
Her ne kadar bu iki model tarafların işlerini kolaylaştırıyorsa da, bugün itibariyle bilgi iletişim teknolojilerinin tam kapasitesini kullanıyor değildir. Her şey bir yana, taraflardan biri için, mübadele sürecinin en maliyetli kısmı olarak değerlendirilen arama ve sorgulama süreci hâlâ, en azından zaman alıcıdır. B2C modelinde son kullanıcı, satıcının sunduğu katalogla sınırlıdır. B2B ise; sürecin gerçek zamanlı olarak tasarlanmış olması, ilgilenenlerin haberdar olamaması veya zamanı denk düşürememesi yüzünden ciddi bir kısıtlayıcı ile malûldür. Dahası, tarafların birbirini tanımamasından veya kur riski, ödeme şekli gibi hâlâ geçerli olan durumlardan kaynaklanan riskler mübadele maliyetini artırıcı bir etkiyi haizdir.
Bugün itibariyle e-piyasaların önünde teknik yetersizlikler dışında bu iki temel engel bulunuyor. İlk engel alışveriş sürecinde insan unsurunun hâlâ çok fazla yer almasından kaynaklanıyor. Nihayet insanoğlu, dünyanın farklı zaman dilimlerine dağılmış olduğundan alışveriş gibi bir araya gelmeyi gerektiren ortamları ancak kısmen gerçekleştirebiliyor. Tabii olarak coğrafi yakınlık ve zaman ortaklığının olmaması, tam anlamıyla globalleşmenin önündeki en büyük engellerden biridir. Ancak karar alma mekanizmaları en azından kısmen otomatikleştirilebilirse, bu engel büyük ölçüde aşılacaktır. Bunun için bilgi dediğimiz kavramın standartlaşması gerekiyor. XML (eXtensible Markup Language) ve SOAP (Simple Object Access Protocol) gibi yaygın kullanım kazanan veri gösterim dil ve protokolleri sayesinde yeni nesil programlama ortamları ile hazırlanan yazılımlar, artık sadece dar bir veri çerçevesiyle sınırlı kalmayacak, internet üzerindeki her türlü veriyi kullanılabilir olarak görecektir. İşte yeni sanal ekonominin temelini bu imkan oluşturacaktır. Bu sayede, özelleştirilebilir kişisel programcıklar sizin adınıza internette arama yapabilir, topladığı bilgileri değerlendirebilir, alım ve satımda bulunabilir ve böylece arama–sorgulama maliyetlerini ciddi anlamda düşürebilir. Bu özelliklerin sadece masaüstü bilgisayarlara değil, insan kullanımına açık tüm vasıtalara kurulabileceğini düşünürsek, ticari mübadele sürecinin gerçekten çok ciddi bir değişim yaşayacağı muhakkaktır. Bunun altyapısı bugün hazırdır; ama önemli olan standartlaştırma sürecini kimin denetleyeceğidir. İşte uluslararası yaptırım gücü olan yapıların önemi burada başlıyor.
Elektronik para, dijital ödeme, internet güvenliği ve sanal kimlik konularında yapılan çalışmalar, ikinci maliyet unsurunu azaltmaya yöneliktir. Elektronik para, eğer gerçekten yaygın kullanım kazanır ve uluslararası mali piyasalarca denetlenebilir bir noktaya ulaşırsa, birçok yerel para biriminin yerini alabilecek bir potansiyele sahiptir. Gerçek dünyada da, sözgelimi euronun gelecekteki başarısı bu sürece müspet etki edecektir. Tabii bu arada milli devletlerin ekonomi-politik araçlarından biri olan milli paranın anlamsızlaşmasına karşı tepkilerini de detaylı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Dijital ödeme, internet güvenliği ve sanal kimlik çerçevesinde yürütülen çalışmalarsa, tarafların “gerçek kişi” olup olmadıklarını kontrol eden, ancak kullanıcıların gizlilik haklarını da garanti eden, üçüncü tarafların mübadele sırasında akan bilgileri ele geçirmesini engelleyen program ve altyapıları kurmaya yöneliktir. Bunun da altyapısı bugün hazırdır; ancak uygulama, standartların eksikliği ve denetim mekanizmalarının tam tesis edilememiş olmasından dolayı yaygınlık kazanamamıştır.
Bu engelleri aşmak için merkezi bir denetim ve standardizasyon otoritesinin varlığının önemi günden güne anlaşılmaktadır. İşte AB gibi blokların gücü, bu engelleri aşma noktasında daha bir anlam kazanıyor. Özellikle ticareti yapılan mal ve hizmetlerin global ölçekte tanımlı olması ve euro gibi sadece ortak olmayıp, aynı zamanda ilgili tarafların tüm gelir–gider hesaplarını tuttukları bir para birimi ile kur riskinin sıfırlanması, bilişim çağının yeni ticari yapısı için elzem gözüküyor. Dahası maliyetleri azaltmak için ortaya atılan güvenlik, elektronik para ve dijital ödeme gibi kavramların hepsi de merkezi denetleme ve düzenleme kurumlarının oluşmasıyla yakından ilgilidir. Burada merkezilik, milli devlet merkeziyetçiliğinden çok daha geniş bir kapsama alanı olan, yeni bir kavramdır. Bu merkezi yapının bilişim çağına uygun olarak yeniden tanımlayacağı para, vergi ve piyasa gibi mekanizmalar ve oluşturacağı standartlar, yeni ekonomiyi denetleyecek ve düzenleyecek bir imkan sunacaktır. Tanımlama tekeli tabii olarak, siyasi bir gücü de beraberinde getirecektir.
Bu çerçevede bilişim çağında güç, standart koyabilme ve denetim kapasitesinden geçecektir. Halihazırda böyle bir yapıya en yakın olarak gözüken blok Avrupa Birliği’dir. Şüphesiz ki, gelecek yirmi yılda alternatif bloklar da ortaya çıkacaktır. Geleceğin dünyası, milli devletlerden ziyade, bir blok bünyesinde birleşmiş “federe” devletlerin dünyası olacağa benziyor. AB, işte bu yüzden önemli. Bugünün Avrupa Birliği, zamanla değişiyor olsa da, sınırları tanımlı coğrafî bir bölgeyi kapsıyor. Bununla birlikte, bildiğimiz anlamda bir ülke de değil. İşin ilginç yanı, devletin temel üç işlevi olarak bildiğimiz yasama–yürütme–yargı üçlemesini, bünyesinde kurduğu kurumlarla icra eden bir niteliği var AB’nin. Dolayısıyla AB bugün bir devletten beklediğimiz hizmetleri, yerel hükümetleri aracılığıyla sunan bir üst devlet yapısındadır.
Bilişim çağı ve globalleşme, sadece standartlar açısından değil, ortak mevzuat ve hukuk bakımından da devletler üstü yapıları destekliyor. Ancak, Avrupa’daki hiçbir üye devlet, yüzyılların birikimi olan ulus-devlet anlayışını bir kenara atarak, AB’yi yeni bir devlet modeli olarak benimsemeye henüz hazır değil. Teknoloji, yeni yapıları ön plana çıkarsa da, insanoğlu değerlerini kolaylıkla terk edemiyor.

Paylaş Tavsiye Et