Ekim ayı AB’nin Türkiye’ye dair ilerleme raporu ve azınlıklara dair tartışmalarla geçti. Kürtler azınlık mı, Aleviler azınlık mı; Lozan’ın hükümleri bunlara da uygulanabilir mi? Derken 29 Ekim gelip çattı ve kimlerin gerçek azınlık olduğu ortaya çıktı. Eşi başörtülü olan herkes! İktidar partisinin milletvekilleri belki bunu da sineye çekecekler ama, millet vicdanında açılan yara derinleşmeye devam edecek. Bu Ülke’nin her şeyi derin zaten: Devleti, milleti, yaraları, azınlıkları…
Geçen ay Anlayış yazarları için son derece hareketli ve bereketli geçti. Gerek İKÖ-AB Forumu, gerek Bilim ve Sanat Vakfı’nın “Klasikler” sempozyumu için Türkiye’ye gelen beş önemli düşünürle söyleşiler gerçekleştirdik: Immanuel Wallerstein, Andre Gunder Frank, Johan Galtung, Richard Falk ve Fred Dallmayr. Farklı perspektiflerden Dünya Sistemi ile yüzleşen bu yazarların değerlendirmelerini sırasıyla okurlarımıza sunacağız.
Wallerstein’ın biri Türkiye’ye özel, diğeri bütün insanlığa şamil iki mesajı var: Türkiye, müstakbel Avrupa için en büyük sınavdır. Avrupa ya bir Hıristiyan kulübü olacaktır, yahut çok-kültürlü bir küresel güç. (Benzer sözleri sekiz ay önceki Ahmet Davutoğlu söyleşimizden de hatırlayacaksınız!) İkinci mesaj, kapitalist sisteme direnmeye dairdir. Sistem geçiş krizinde olduğundan, büyük yapılar artık belirleyici değildir. “Sisteme muhalif eylemci iseniz, gün sizindir!”
Bu ayki dosyamız fazlaca tarihî ve entelektüel. Avrupa’nın İslam algısının evrimi ve bugünkü durum. Türkiye-AB ilişkilerine sadece kısa vadeli ekonomik ve diplomatik perspektiflerden bakmak yanıltıcıdır. Kısa vadede ekonomik ve siyasî yapılar etkili olsa da, uzun vadede belirleyici olan kültür ve medeniyettir.
Oruç sabrın yarısıdır, sabır imanın yarısı. O halde oruç imanın dörtte biridir. Ne güzel hesap! İmanının dörtte birini ikmal eden büyük azınlığın Ramazan bayramını tebrik ediyor, dualarımızın yaramıza şifa olmasını diliyoruz.
Paylaş
Tavsiye Et