Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Kıbrıs’ta çözüm AB yolunu açar mı?
Muzaffer Şenel
BM GENEL Sekreteri Kofi Annan’ın hazırlayıp AB’ye girişe endekslediği plan temelinde, Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması için uluslararası kamuoyunun baskısı giderek artıyor. Gelişmeler karşısında AK Parti hükümeti, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin 1 Mayıs’ta AB’ye üyeliğe geçişine kadar çözümün sağlanabilmesi için görüşmelerin başlaması gerektiğini açıklarken; BM, AB ve ABD’den de Yunanistan’a ve Kıbrıslı Rumlara masaya oturmaları yolunda baskı yapmalarını istedi. Kıbrıs’ta 1 Mayıs tarihinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül müzakerelerin Annan Planı temel alınarak yapılacağını belirtti. “Biz Annan Planı referans alınarak müzakerelerin başlamasına ‘evet’ diyoruz. Kesin bir şey söylemeden önce Rumlar ne diyecek onu görmek istiyoruz” diyen Gül, Rum tarafının atacağı adıma göre adım atacaklarının sinyalini verdi. Bu politika aynı zamanda çözümsüzlük isteyen tarafın Türk tarafı olmadığını uluslararası kamuoyuna göstermeyi amaçlıyor. KKTC’de yeni kurulan CTP-DP koalisyon hükümeti de amaçlarının 1 Mayıs’a kadar Annan Planı temelinde bir çözüme ulaşmak olduğunu açıkladı.
GKRY ve Atina, Annan Planı temelinde çözüm için masaya oturacaklarının sinyalini veriyor. Fakat Annan Planı’nı şu anki durumuyla referanduma götüremeyeceğini sık sık vurgulayan ve Kıbrıs sorununu oluşturan çeşitli konulardaki yaklaşımlarına bakılırsa, talep edeceği değişikliklerin kabul görmesi güç olan GKRY Lideri Tasos Papadopulos, bu aşamada müzakerelerin başlamasını hiç de arzu etmiyor. Bunun iki nedeni var: GKRY’nin 1 Mayıs’taki AB üyeliğiyle daha güçlü pozisyonda bulunacağına inanması ve Yunanistan’da 7 Mart’ta yapılacak genel seçim. Papadopulos, seçimleri Yeni Demokrasi Partisi lideri Konstantin Karamanlis’in kazanmasını bekliyor.
7 Mart’ta Yunanistan’da yapılacak seçimlere kadar görüşmelerde ilerleme kaydedilemeyeceği aşikâr. Annan Planı konusunda kendisine baskı yapılacağını anlayan Atina erken seçim kararı alarak zaman kazanmaya çalışıyor. Seçimin şu an iktidarda bulunan parti PASOK ile ana muhalefet partisi YDP arasında geçmesi bekleniyor. Son yapılan kamuoyu yoklamaları Türkiye ile ilişkiler konusunda PASOK’a oranla daha şahin tavırlar sergileyen YDP’nin seçimin galibi olacağını gösteriyor. PASOK, yeni lideri Yorgo Papandreu ile aradaki farkı kapatabilir. Ancak YDP seçimi kazanır ve çözümü tıkayıcı yeni bir strateji ile masaya gelirse AB ve ABD Atina’ya baskı yapacak mı? Yoksa Atina’nın AB’nin işleyişini tıkama tehditlerine Brüksel sessiz mi kalacak? AB ve ABD, eğer 1 Mayıs’a kadar Atina ve Kıbrıslı Rumları masaya oturtamazsa bu duruma karşı herhangi bir tedbir alacak mı? Bu sorular cevaplanmayı bekliyor. Ancak şu an görünen, AB’nin GKRY’ye masaya oturma çağrısı yapmak dışında daha somut adımlar atması gerektiğidir. Türk siyasi iradesinin kabul edeceği bir çözümü Türk kamuoyu da kabul edecektir; ancak aynı durum Rum tarafı için de geçerli mi? Kilisenin kabul etmediği fakat Rum siyasi iradesinin imzaladığı bir antlaşmanın Rum kamuoyu nezdinde geçerliliği var mıdır? Tarihsel bilincimiz bu konuda bizi uyarıyor. Zira 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti tecrübesi gösterdi ki, Kilisenin kabul etmediği bir çözümün Kıbrıs’ta yaşama şansı yoktur.
15 Ocak’ta Türkiye’yi ziyaret eden ilk AB Komisyonu Başkanı olan Romano Prodi yaptığı konuşmalarda Türkiye’nin AB üyeliğine çok yaklaştığını vurgularken, Kıbrıs’ın Türkiye’nin AB üyeliği yolunda resmi bir şart olmadığının, fakat siyasi bir realite olduğunun altını çiziyordu. AB Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Günter Verheugen, bir yandan Türkiye’nin özellikle son bir yıldır Kopenhag kriterlerini yerine getirmek için olağanüstü çaba sarf ettiğini ve giderek AB’ye yaklaştığını vurgularken, diğer yandan; “Kıbrıs sorunun çözümü Türkiye’nin AB üyeliği için bir ön koşul değildir; ancak çözüme engel olan taraf Türkiye olmamalıdır. AB üyesi olan bir ülkeyi, yani Kıbrıs’ı tanımayan bir ülkeyle katılım müzakerelerinin başlatılması imkansızdır. Bu nedenle Ankara’nın hâlâ serbest giriş bileti yok” diyerek AB’nin tavrını net bir şekilde ortaya koyuyordu.
GKRY’nin tüm ada adına AB’ye tam üye olması Türkiye için yeni sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu üyelikle Enosis’i gerçekleştirecek olan Yunanistan, Doğu Akdeniz’de kendi lehine bir dengesizlik yaratacaktır. Bu noktada AB’nin Doğu Akdeniz’de Türk-Yunan dengesini oluşturmak veya korumak gibi bir düşüncesi yoktur. Ortaya çıkan dengesizliği tersine çevirebilecek olan, Türk tarafının olası bir çözüm atağı ile uluslararası kamuoyunda kendisi hakkındaki olumsuz imajı silmek için yoğun çaba göstermesidir. Bu çerçevede Ankara’nın tüm komşu ülkelerle sorunlarını diplomatik diyalog yoluyla çözme ısrarı ve bu ülkelerle dostane ikili ilişkiler geliştirme çabası önemlidir.
Peki Kıbrıs’ta çözüm Türkiye’ye AB üyeliğine giden yolu açar mı? Bu soruya net cevap verebilmek zor. Belki Kıbrıs’ta çözüm Türkiye’nin tam üyelik görüşmelerine başlayabilmesi için müzakere tarihi almasının kapısını açabilir. 2007 şu an için öngörülen en makûl tarihtir. Müzakere tarihinin alınması verilen tarihte tam üyelik müzakerelerine başlanacağı anlamına gelmiyor. Müzakereler verilen tarihte başlasa bile ne kadar süreceği belirsiz. Her ne kadar AB Kopenhag kriterleri dışında başka kriterler olmayacağını açıklasa da, hiç kimse ortaya çıkacak gelişmelerden hareketle oluşması muhtemel yeni siyasi realitelerin üyelik için koşul olmayacağının garantisini veremiyor. Peki, bunlar neler olabilir? Fransa’da ve Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilmiş olan sözde Ermeni soykırımı, Kürt sorunu, Kuzey Irak, Brüksel zirve bildirisinde yer aldığı şekliyle “Güneydoğu Anadolu” sorun olarak gösterilebilecek meselelerin sadece birkaçıdır.
Türkiye’nin büyük bir nüfusa sahip olması, ekonomisinin durumu, sosyo-kültürel farklılığı, farklı bir medeniyet aidiyeti, Avrupa-içi dengeleri değiştireceği korkusu, Avrupa’ya hakim tarihsel şuurun neden olduğu algılamalar ve pratik anlamda en öne çıkan, AB üyesi komşusu Yunanistan’la olan sorunları küresel güç olma isteğinde olan AB’nin Türkiye’ye tam üyelik yolunda tarih vermesini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle Kıbrıs konusunda olduğu gibi ortaya çıkacak yeni gelişmelerin AB tarafından siyasi realite olarak şart koşulması muhtemeldir.
Peki çözüm olmazsa AB Türkiye’ye kapılarını kapayacak mı? Muhtemelen kapılarını kapamayacaktır; ama içeriye alması daha da zorlaşacaktır. Özellikle 11 Eylül ve ABD’nin Irak’ı işgali sonrası küresel rekabette geriye düşen AB, Türkiye’yi tamamen dışlayamayacağının farkındadır. AB, stratejik çıkarları ve yeniden inşa etmeye çalıştığı kimliği ile korkuları ve Yunanistan’ın tehditleri arasında sıkışmış görünüyor. Tercihini kimlik ve çıkarları ekseninde mi kullanacak, yoksa korku ve tehditlerin esiri mi olacak, önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.

Paylaş Tavsiye Et