Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2008) > Kapak > Mücadele derin güçler ile sivil güçler arasında
Kapak
Mücadele derin güçler ile sivil güçler arasında
Bekir Berat Özipek
ÇE­TE tu­tuk­la­ma­la­rı, bu ül­ke­de alı­şık ol­ma­dı­ğı­mız tür­den bir şey­ler ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor. Bu­gü­ne ka­dar top­lu­ma kan kus­tu­ran, si­ya­set­te dep­rem mey­da­na ge­ti­ren ci­na­yet­ler­den so­rum­lu tu­tu­lan de­rin ah­ta­pot, ilk kez kol­la­rın­dan bi­ri­ni kap­tır­mış gö­rü­nü­yor.
Ya­şa­dık­la­rı­mız, hiç şüp­he­siz, sa­de­ce “ad­li bir olay” ola­rak de­ğer­len­di­ri­le­mez. Dün­ya­nın hiç­bir ül­ke­sin­de, de­rin dev­let tü­rü ya­pı­lan­ma­lar, sa­de­ce mev­cut yar­gı er­ki­nin ru­tin iş­le­yi­şiy­le, yar­gı­sal bir ka­rar ve sü­reç­le or­ta­dan kal­dı­rı­la­maz (Çün­kü o za­ten hep iş­le­di­ği hal­de bu ya­pı or­ta­ya çık­mış ve var­lı­ğı her­kes­çe bi­lin­me­si­ne rağ­men fa­ali­yet­le­ri sür­müş­tür).
Do­la­yı­sıy­la, mut­la­ka onun­la mü­ca­de­le eden yar­gı­nın da­yan­ma­sı ge­re­ken güç­lü bir si­ya­si ira­de de ol­mak zo­run­da­dır (İtal­ya’da ol­du­ğu gi­bi). Öy­le ki, ge­re­kir­se mev­cut yar­gı er­ki­nin sı­nır­lı­lık­la­rı­nı göz önü­ne ala­rak, bu suç­la mü­ca­de­le­ye özel, ay­rı bir hu­ku­ki ve ad­li bi­rim oluş­tur­mak; onu ge­rek­li hu­ku­ki yet­ki­ler­le do­nat­mak; hâ­ki­me ve sav­cı­ya, baş­ta can gü­ven­li­ği ol­mak üze­re, her tür­lü gü­ven­ce­yi sağ­la­ya­cak ve bel­ki de bü­tün bun­lar ka­dar önem­li­si, sü­re­cin iş­le­yi­şi­ni sa­bo­te et­me­ye, sa­nık­la­rı iti­raf­tan vaz­ge­çir­me­ye ve­ya on­la­ra çe­te­nin is­te­di­ği yön­de ifa­de ver­dir­me­ye ça­lı­şan güç­le­rin et­ki­si­ni kır­mak ge­re­kir. Bu da yet­mez, çe­te­ler­le mü­ca­de­le­ye ka­rar­lı olan si­ya­si ira­de, par­la­men­to ve­ya hü­kü­met, yük­sek yar­gı­nın de­rin güç­ler­den ya­na tu­tum alıp, da­va­la­rı bo­zup, sü­re­ci sa­bo­te et­me­ye­ce­ğin­den emin olmalı; ge­re­kir­se onu da ye­ni­den ya­pı­lan­dı­rmalıdır. Dün­ya­nın her ya­nın­da, ba­şa­rı için bu şart­la­rın bir ara­da ol­ma­sı ge­re­kir.
Tür­ki­ye’de bu­gün ah­ta­po­tun ko­lun­dan göv­de­si­ne ve bey­ni­ne ulaş­ma­yı ve onu or­ta­dan kal­dır­ma­yı sağ­la­ma­nın bu ge­rek­le­ri tam de­ğil. Ya­şa­nan­lar, ken­di Gla­di­o’su­nu ve­ya baş­ka tür­den de­rin dev­let­le­ri­ni or­ta­dan kal­dı­ran de­mok­ra­tik ül­ke­le­rin de­ne­yim­le­ri­ni an­dır­mı­yor. Tür­ki­ye’de çe­te­ler, mev­cut me­ka­niz­ma­nın et­ki­li bir bi­çim­de ça­lış­tı­rıl­ma­sı yo­luy­la çö­ker­til­me­ye ça­lı­şı­lı­yor.
Ama bu sü­reç ek­sik yön­le­riy­le de dik­kat çe­ki­yor. Ör­ne­ğin, “ir­ti­ca­cı ci­na­yet” ro­lü­nü oynu­yor gö­rü­nen ak­tör­ler, ya­ka­lan­sa­lar bi­le, bu sü­reç­te ken­di­le­ri­ne bi­çi­len ro­lü oy­na­ma­ya de­vam ede­bi­li­yor­lar. Çün­kü muh­te­me­len ken­di­le­ri­ne ve­ri­len baş­ka tür ga­ran­ti­le­re gü­ve­ni­yor­lar ve­ya kor­ku­yor­lar; ama so­nuç­ta on­la­rı yön­len­di­ren ira­de­nin tel­ki­ni al­tın­da ol­duk­la­rı iz­le­ni­mi­ni ve­re­cek şe­kil­de ha­re­ket edi­yor­lar. Bu ak­tör­le­rin bağ­lan­tı için­de ol­duk­la­rı ki­şi ve ya­pı­la­rın hiç de “ir­ti­ca­cı” ol­ma­dık­la­rı, hat­ta tam ter­si­ne, on­lar­la mü­ca­de­le eden­le­rin “la­ik ulu­sal­cı” un­sur­lar ol­du­ğu or­ta­ya çı­ka­rıl­sa bi­le, ör­ne­ğin bir fo­toğraf ka­re­sin­de bel­ge­le­nen iliş­ki­le­ri ba­sı­na yan­sı­sa bi­le, ken­di­le­ri­ne bi­çi­len ro­le uy­gun yön­de ifa­de ver­me­ye de­vam ede­bi­li­yor­lar. Bu du­rum, çe­tey­le mü­ca­de­le­nin ge­rek­tir­di­ği mo­ral at­mos­fer ve sü­re­cin psi­ko­lo­jik üs­tün­lük ko­şu­lu­nun ek­sik ol­du­ğu­nu dü­şün­dü­rü­yor. Hâ­li­ha­zır­da, bu ak­tör­ler üze­rin­de­ki kon­trol, baş­tan be­ri on­la­rı kul­la­nan­lar­da gö­rü­nü­yor. Oy­sa bu so­run çö­zül­me­den, de­rin bağ­lan­tı­lar da çö­zü­le­mez.
Bu çer­çe­ve­de si­ya­si ik­ti­da­rın, yar­gı­ya mü­da­ha­le an­la­mın­da de­ğil, ama yar­gı­nın adil bir bi­çim­de yü­rü­tül­me­si­ni sağ­la­ma an­la­mın­da so­rum­lu­lu­ğu var. Za­ten ya­şa­nan­lar da ona so­rum­lu­luk­tan kaç­ma se­çe­ne­ği bı­rak­ma­dı. Bu ka­dar üs­tü­ne gi­dil­me­sey­di, bel­ki de ce­sa­ret edip eli­ni ate­şe so­ka­ca­ğı da yok­tu (“Nor­mal şart­lar al­tın­da” hü­kü­met, ken­di için­de­ki bü­rok­ra­tik zih­ni­ye­tin kı­dem­li tem­sil­ci­le­ri­nin mü­sek­kin et­ki­si ya­pan tel­kin­le­ri­ne ku­lak ve­re­bi­lir­di).
So­run, hu­ku­ki ol­du­ğu ka­dar si­ya­si bir ni­te­lik de ta­şı­yor. Ni­te­kim bu nok­ta­da­ki saf­laş­ma, ade­ta hiç kim­se­nin ko­nu­ya sa­de­ce yar­gıy­la il­gi­li bir so­run ola­rak bak­ma­dı­ğı­nı dü­şün­dü­rü­yor. Ama asıl tra­jik olan, “Hü­kü­me­te ya­ra­ya­cak” di­ye, de­mok­ra­tik ül­ke­ler­de çok­tan ger­çek­leş­ti­ri­len, ama Tür­ki­ye ta­ri­hin­de ilk kez gi­ri­şi­len bu tas­fi­ye­de si­vil top­lu­mun ya­pı­cı de­ne­ti­mi­nin en­gel­le­ni­yor ol­ma­sı.
Bu­nun ba­sın­da­ki yan­sı­ma­sı çok açık. Ör­ne­ğin Do­ğan Gru­bu tra­jik bir ses­siz­lik için­de; ne ke­di gir­miş, ne za­rar et­miş gi­bi ya­pı­yor, ya­ni ade­ta, olup bi­te­ni gör­mez­den gel­me­yi ter­cih edi­yor. “Olay yar­gı­ya in­ti­kal et­miş­tir, şim­di ya­pıl­ma­sı ge­re­ken mah­ke­me­nin so­nu­cu­nu bek­le­mek­tir” şek­lin­de dü­şün­dük­le­ri­ni farz et­mek abar­tı­lı bir iyim­ser­lik olur; çün­kü bu ga­ze­te­ler Şem­din­li’de da­va­ya ön say­fa­dan mü­da­hil ol­muş, sav­cı­yı man­şet­le­riy­le döv­müş­ler­di. Şim­di hü­kü­me­ti Şem­din­li’de ba­şa­rı­sız bir sı­nav ver­mek­le eleş­ti­ren Ra­di­kal bi­le “grup ka­ra­rı”na uy­gun dav­ra­nı­yor ve da­va­nın bit­me­si­ni bek­li­yor; muh­te­me­len “çe­te­le­ri çö­ker­te­me­yen ake­pe hü­kü­me­ti”ni da­ha son­ra suç­la­ya­cak, ge­le­cek­te­ki kur­ban­lar için en iç­li ağıt­la­rı da yi­ne o ya­ka­cak. Tür­ki­ye’de­ki ege­men­lik iliş­ki­le­ri­ni göz önü­ne al­dı­ğı­mız­da, bel­ki de, bu da­va­da on­lar­dan ko­nu­yu can­lı tut­ma­la­rı­nı, unut­tur­ma­ma­la­rı­nı ve ope­ras­yo­nun de­rin­leş­ti­ril­me­si için des­tek oluş­tur­ma­la­rı­nı bek­le­mek ha­ta olur­du.
Ama bu sü­reç­te, baş­ta gü­lüm­se­yen fo­toğ­ra­fı­nı her gör­dü­ğüm­de içi­min cız et­ti­ği Hrant Dink ol­mak üze­re, kur­ban­la­rın biz­le­re yük­le­di­ği ah­la­ki öde­ve ria­yet eden, çe­te­ye kar­şı hu­ku­ka ve de­mok­ra­si­ye sa­hip çı­kan ba­sın da var. Ney­se ki ba­sın es­ki­ye kı­yas­la çe­şit­len­miş du­rum­da ve ar­tık onun ana göv­de­si du­yul­ma­sı­nı is­te­me­di­ği ha­be­ri ör­te­mi­yor; Star, Ye­ni Şa­fak, Ta­raf ve di­ğer­le­ri çe­te­yi gö­rü­yor.
 
“Uz­laş­ma” Tu­za­ğı
Ama sü­re­cin la­yı­kıy­la ta­mam­lan­ma­sı­nın şart­la­rı var. Evet, bu aşa­ma­da hü­kü­met, gö­rü­nen o ki, bı­ça­ğın ke­mi­ğe da­yan­dı­ğı­nı gör­dü­ğü için, za­ru­ret­ten kay­nak­la­nan bir ce­sa­ret gös­te­ri­yor. Çe­te­yi tas­fi­ye ede­mez­se, ken­di­si­nin tas­fi­ye ola­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yor. Ama onun bu du­ru­mu, ger­çek ay­rış­ma­yı ve ta­raf­la­rı gör­me­mi­zi en­gel­le­me­me­li. Bu, hü­kü­me­ti de aşan bir ay­rış­ma ve onu yan­lış oku­ma­mak ge­rek. “Bir ta­raf­ta İs­la­mi dün­ya is­te­yen­ler, di­ğer ta­raf­ta ulu­sal­cı­lar”, an­la­mın­da bir de­ğer­len­dir­me ya­pan M. Ali Bi­rand’ın yak­la­şı­mı, yan­lış ol­du­ğu ka­dar teh­li­ke­li bir sah­te iki­le­mi ifa­de edi­yor. Oy­sa Ah­met Al­tan’ın da isa­bet­le vur­gu­la­dı­ğı gi­bi, söz ko­nu­su olan de­mok­ra­si mü­ca­de­le­si. Bu ay­rış­ma­da ta­raf­lar, bü­tün ek­sik­lik­le­ri­ne kar­şın sa­hip ol­du­ğu­muz “de­mok­ra­si” ile ül­ke­yi ko­ca­man bir av sa­ha­sı ha­li­ne ge­tir­me­ye ça­lı­şan “de­rin çe­te­ler”. Mü­ca­de­le, si­vil güç­ler­le de­rin güç­ler ara­sın­da.
Risk ise, hü­kü­met­ten bu ka­dar ce­sa­ret bek­le­me­yen ve bu­gün afal­la­mış gö­rü­nen de­rin güç­le­rin, “ar­tık uğ­raş­ma­ma” ta­ah­hü­dün­de bu­lun­ma­sı du­ru­mun­da, hü­kü­me­tin de “ger­gin­lik çık­ma­sın”cı bir yo­la gi­rip, kö­tü­lük­le “uz­laş­ma­sı”. Bu du­rum­da, “doğ­ru ile yan­lış ara­sın­da­ki her uz­laş­ma­dan yan­lış ga­lip çı­kar” ku­ra­lı iş­le­ye­cek ve baş­lan­gıç­ta­kin­den çok da­ha kö­tü bir nok­ta­ya ge­li­ne­cek. Bi­raz fe­la­ket tel­la­lı ola­rak gö­rün­me pa­ha­sı­na be­lirt­mek ge­rek ki, bu nok­ta, sa­de­ce hü­kü­me­tin ik­ti­da­rı­nı kay­bet­me­si de­ğil, öl­me­yen ah­ta­po­tun da­ha güç­lü ve da­ha sal­dır­gan ola­rak bü­tün bir ül­ke­yi sar­ma­sı an­la­mı­na ge­le­cek. Bu­gün da­hi, sa­de­ce “mer­kez”de de­ğil, taş­ra il­le­rin­de bi­le, acen­te­leş­me eği­li­min­de olan bir olu­şum­dan söz edi­yo­ruz. “Va­ta­nı kur­tar­ma­nın söz ko­nu­su ol­du­ğu”, ya­ni “bol pa­ra­lı ka­mu iha­le­si­nin mev­cut ol­du­ğu” her yer­de, ar­tık on­lar­dan söz edi­li­yor.
Bu ope­ras­yon, yö­nel­di­ği amaç ba­kı­mın­dan, “Mü­es­ses Ni­zam”ın ar­tık kont­rol­den çık­ma eği­li­mi gös­te­ren de­rin un­sur­la­rı bu­da­ma­sın­dan iba­ret de ola­bi­lir. Ama öy­le bi­le ol­sa, dal­lar­dan kök­le­re git­mek için ça­ba har­ca­mak­tan baş­ka se­çe­ne­ği­miz yok.

Paylaş Tavsiye Et