Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2008) > Türkiye Siyaset > Andıçlı demokrasi, hukuksuz devlet
Türkiye Siyaset
Andıçlı demokrasi, hukuksuz devlet
Bekir Berat Özipek
1999’DA PKK li­der­le­rin­den Sa­kık ya­ka­lan­mış ve so­ruş­tur­ma zab­tı­na, ya­lan ifa­de­ler ek­len­miş­ti. Bu­na gö­re, Sa­kık’ın ağ­zın­dan ba­zı ga­ze­te­ci­le­rin ve si­vil top­lum ör­güt­le­ri­nin ‘pa­ra kar­şı­lı­ğı PKK’ya des­tek ver­dik­le­ri’ ya­zıl­mış­tı. Son­ra­dan bu­nun Ge­nel­kur­may 2. Baş­ka­nı Org. Çe­vik Bir ve Ge­nel Sek­re­ter Öz­kas­nak ta­ra­fın­dan AN­DIÇ di­ye ad­lan­dı­rı­lan bir ya­zıy­la ha­zır­lan­dı­ğı an­la­şıl­mış­tı (…) Bu ga­ze­te­ci­le­rin tek ku­su­ru Kürt so­ru­nuy­la il­gi­li ola­rak res­mî po­li­ti­ka­ya uyum gös­ter­me­me­le­riy­di.
Meh­met Ali Bi­rand, kur­ban­la­rı ara­sın­da ken­di­si­nin de bu­lun­du­ğu an­dıç ha­di­se­si­ni böy­le özet­li­yor­du. Biz de “an­dıç” ke­li­me­si­ni ilk de­fa Naz­lı Ilı­cak’ın or­ta­ya çı­kar­dı­ğı bu olay ve­si­le­siy­le duy­duk. Son­ra an­la­dık ki, Si­lah­lı Kuv­vet­ler için­de bi­ri­le­ri, ül­ke si­ya­se­ti­ni bi­çim­len­dir­mek için bir tez­gah ku­rup, açık­ça ya­lan­lar uy­du­rup, son­ra da o ya­lan­la­rı ba­sı­na ve­re­rek, ba­zı ki­şi ve ku­rum­la­rı he­def gös­ter­miş.
Uy­du­ran­la­rın o za­man­ki ace­mi­li­ğin­den ola­cak, o gün­ler­de pek çok ki­şi, bü­tün bun­la­rın bir tez­gah ol­du­ğu­nu, “Ben ya­la­nım” di­ye bir ki­lo­met­re öte­den ba­ğı­ran bu “iti­raf”la­ra inan­ma­mak ge­rek­ti­ği­ni söy­le­yip ya­zı­yor; en azın­dan or­ta­da sa­de­ce hu­kuk­suz de­ğil, man­tık­sız bir du­rum da ol­du­ğu­nu ifa­de edi­yor­du. Ama pek çok “dua­yen” ga­ze­te­ci, ne­den­se bun­la­ra inan­ma­yı ter­cih edi­yor­du. Hür­ri­yet’ten Ok­tay Ek­şi’nin baş­ya­zı­sı­nın baş­lı­ğı “Al­çak­la­rı Ta­nı­ya­lım” şek­lin­dey­di. Onun ga­ze­te­si­nin de için­de yer al­dı­ğı ba­sın ara­cı­lı­ğıy­la “ta­nı­dık” da. Aca­ba Ek­şi bu tez­ga­ha inan­mış mıy­dı, yok­sa “te­ca­hü­li arif” sa­na­tı­nın ba­şa­rı­lı bir ör­ne­ği­ni mi ve­ri­yor­du bi­lin­mez; ama sı­ra ar­tık “ta­nı­dı­ğı­mız” o “al­çak­lar”ın ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı­na gel­miş­ti. Sa­kık’ın, ol­ma­yan “iti­raf”la­rı­nın so­nu­cun­da, İHD Baş­ka­nı Akın Bir­dal si­lah­lı sal­dı­rı­ya uğ­ra­dı; si­vil ve de­mok­rat ola­rak ta­nı­nan bir­çok ya­zar ve ga­ze­te­ci iş­ten atıl­dı; fin­can­cı ka­tır­la­rı­nı ür­küt­me­ye kal­kı­şa­cak ka­lem sa­hip­le­ri­ne göz­da­ğı ve­ril­di.
Ola­yın or­ta­ya çı­ka­rıl­ma­sı bir dev­rim et­ki­si ya­pa­bi­lir­di. Üs­te­lik Ge­nel­kur­may da ola­yı ya­lan­la­ma­mış ve bu­nun bir “ça­lış­ma bel­ge­si” ol­du­ğu­nu açık­la­mış­tı. “Ça­lış­ma bel­ge­si… Na­sıl ya­ni? Şim­di ne ola­cak?” so­ru­la­rı zi­hin­ler­dey­di. Bir hu­kuk dev­le­tin­de böy­le bir olay or­ta­ya çı­kın­ca ne olur­du? Her­hal­de bü­tün bun­la­rı yap­mak söz ko­nu­su bü­rok­rat­la­rın “gö­rev ala­nı” için­de de­ğil­di. Ama bu du­rum­da da ken­di gö­rev ala­nı­nın dı­şı­na çı­kıp top­lu­ma ve bi­rey­le­re yö­ne­lik komp­lo ku­ran bir ka­mu gö­rev­li­si ce­za­lan­dı­rıl­maz mıy­dı? Bir hu­kuk dev­le­tin­de el­bet­te ce­za­lan­dı­rı­lır­dı, ama Tür­ki­ye’de ce­za­lan­dı­rıl­ma­dı.
Ar­dın­dan Ab­dul­lah Öca­lan’ın iti­raf­la­rı gel­di. Ab­dul­lah Öca­lan’ın “iti­raf”la­rı­nı Sa­bah, Hür­ri­yet ve Mil­li­yet gi­bi “ak­re­di­te edil­miş” bü­yük ga­ze­te­ler­de oku­yan­lar, so­ruş­tur­ma aşa­ma­sın­da giz­li tu­tul­ma­sı ge­re­ken “ifa­de tu­ta­nak­la­rı”(?)nın peh­li­van tef­ri­ka­sı gi­bi gün­ler­ce üst üs­te ya­yım­lan­ma­sı­na şa­şır­mış­lar­dı. Tec­rit edil­miş bir ada­da, cid­di bir giz­li­lik için­de özel bir ekip ta­ra­fın­dan sor­gu­la­nan bir ki­şi­nin iti­raf­la­rı­nın böy­le gün­ler­ce ba­sı­na “sız­ma­sı”, el­bet­te araş­tır­ma­cı ga­ze­te­ci­lik ba­şa­rı­sıy­la izah edi­le­mez­di. He­def­te yi­ne in­san hak­la­rı sa­vu­nu­cu­la­rı var­dı. Şem­din Sa­kık’a at­fe­di­len ve da­ha son­ra ya­lan­la­nan ifa­de­le­rin ya­yım­lan­ma­sı­nın ne­ye hiz­met et­ti­ği­ni bi­len­ler için bu­nun da an­la­mı açık­tı. İla­ve ola­rak bu kez he­def, mu­ha­lif ba­zı isim­le­rin tas­fi­ye­sin­den öte, bir dö­ne­min ve bir an­la­yı­şın da mah­kum edil­me­siy­di. An­dıç­ta­ki ifa­de ya­la­nı­na o gün ha­yat­ta ol­ma­yan Tur­gut Özal’ın da adı­nın ka­rış­tı­rıl­ma­sı­nın an­la­mı buy­du. Bi­ri­le­ri, ca­ri si­ya­se­ti di­zayn ede­bil­mek için me­za­rın­da bi­le onu ra­hat bı­rak­mı­yor­du.
Bu­gün de Ta­raf ga­ze­te­si ta­ra­fın­dan or­ta­ya çı­ka­rı­lan ye­ni bir an­dıç re­za­le­tiy­le kar­şı kar­şı­ya­yız. Öğ­re­ni­yo­ruz ki, Mart 2006’da ha­zır­la­nan 73 say­fa­lık ra­por­da si­vil top­lum ör­güt­le­ri, aka­de­mis­yen­ler, işa­dam­la­rı ve ga­ze­te­ci­ler fiş­len­miş. Ge­nel­kur­may ta­ra­fın­dan ya­lan­lan­ma­yan ve ara­la­rın­da Rah­mi Koç, Bü­lent Ec­za­cı­ba­şı, Ali Bu­laç ve Can Pa­ker gi­bi top­lu­mun fark­lı ke­sim­le­rin­de­ki ki­şi­le­rin bu­lun­du­ğu bel­ge­de, Se­zen Ak­su’nun bi­le is­mi var. Ra­por­da, STK’la­rın ta­ma­men ya­sal bir çer­çe­ve­de ger­çek­leş­tir­dik­le­ri ak­ti­vi­te­ler ve AB gi­bi ku­ru­luş­lar­dan mev­zua­ta uy­gun bi­çim­de al­dık­la­rı pa­ra­lar bi­le san­ki kri­mi­nal bir olay­mış gi­bi kay­da ge­çi­ril­miş. AK Par­ti hü­kü­me­ti de “Rum ke­si­min­den ge­len­le­rin, araç­la­rıy­la mu­ha­le­fet kon­voy­la­rı­na ka­tıl­dı­ğı, mu­ha­le­fe­te bü­yük pa­ra­lar akı­tıl­dı­ğı” Ku­zey Kıb­rıs’ta­ki de­mok­ra­tik se­çim­le­rin so­nuç­la­rı­nı “do­ğal kar­şı­la­mak­la” suç­la­nı­yor. Oy­sa ora­da da bir­kaç an­dıç hiç fe­na ol­maz­dı de­ğil mi?
 
Sa­be­tay­cı­lık Suç mu?
Ama da­ha da kö­tü­sü var. Bu ül­ke­nin va­tan­daş­la­rın­dan ba­zı­la­rı, et­nik ve­ya di­nî kö­ken­le­ri ne­de­niy­le ade­ta suç­lu ola­rak gös­te­ril­me­ye ça­lı­şı­lı­yor, Sa­be­tay­cı “kim­lik­le­ri” de yap­tık­la­rı “kö­tü” iş­le­rin ara­sı­na so­kuş­tu­ru­lu­yor. So­yu­muz­la so­pu­muz­la il­gi­le­nen, kaç yüz yıl ön­ce han­gi­mi­zin ai­le­si­nin Sa­be­tay­cı ol­du­ğu­nun, bu­gün de han­gi­mi­zin “sa­mi­mi” ola­rak “dön­dü­ğü­mü­zün” he­sa­bı­nı tu­tan bir dev­let! Bu kez fiş­le­nen­ler ara­sın­da Ok­tay Ek­şi’nin de is­mi var ve Ek­şi ola­yı du­yun­ca son de­re­ce de­mok­ra­tik bir tep­ki ve­re­rek ya­pı­lan işin “saç­ma­dan da aşa­ğı” ol­du­ğu­nu söy­le­miş.
Söz ko­nu­su ra­por­da­ki ay­rım­cı­lık bu­nun­la da bit­mi­yor. Da­ya­nış­ma ya­pıl­ma­sı ge­re­ken STK’lar ara­sın­da “soy­daş” fe­de­ras­yon ve der­nek­le­ri de sa­yıl­mış. Kö­ke­ni­miz ne olur­sa ol­sun, ana­ya­sa­ya gö­re “Türk” sa­yıl­dı­ğı­mı­zı göz önü­ne ala­cak olur­sak, bu­ra­da­ki “soy­daş”tan ka­sıt acep ne ola ki? Ka­muo­yu oluş­tur­ma­da ken­di­sin­den ya­rar­la­nı­la­cak olan ku­rum­lar­dan bi­ri de Oyak. Ha­ni ban­ka­sı ar­tık ING Bank olan Oyak­bank’ın Oyak’ı. İn­sa­nın ka­fa­sı ka­rış­mı­yor de­ğil. Li­be­ral Dü­şün­ce Top­lu­lu­ğu’nu 11.500 do­lar al­dı di­ye an­dıç­la­yan­lar, ne­den­se bu de­va­sa sa­tı­şa yer ver­me­miş­ler.
 
Komp­lo Kur­ma­nın Ser­best Ol­du­ğu “Hu­kuk Dev­le­ti”
Bu­gü­ne ka­dar kaç an­dıç ya­şa­dık, han­gi­sin­de kim­ler ka­ra­lan­dı, şu an­da uy­gu­la­ma­da olan bir “ça­lış­ma bel­ge­si” var mı, hü­kü­met de an­dıç­la­rın he­de­fi ol­du mu, o ka­ra­la­nan­lar­dan kim­ler son­ra vu­rul­du, aca­ba Hrant Dink için de bir an­dıç dü­zen­len­miş miy­di, yar­gı­ya yö­ne­lik an­dıç­lar da var mıy­dı, bil­mi­yo­ruz. An­dıç re­za­le­ti “za­man za­man ger­çek­leş­ti­ri­len ku­rum içi bir uy­gu­la­ma” piş­kin­li­ği ve­ya iti­ra­fı ola­rak ce­za­lan­dı­rıl­ma­dan kal­dık­ça da öğ­re­ne­me­ye­ce­ğiz. Tür­ki­ye se­çil­miş­le­rin atan­mış­la­ra söz ge­çi­re­me­di­ği bü­rok­ra­tik bir re­jim ol­ma­ya de­vam et­ti­ği sü­re­ce de kim­se kay­da de­ğer bir ce­za al­ma­ya­cak.
An­dıç ha­di­se­le­ri, Tür­ki­ye’nin bir hu­kuk dev­le­ti olup ol­ma­dı­ğı­nı an­la­ma­ya yar­dım­cı ola­cak bir kri­ter ola­rak iş­lev gö­rü­yor. Zi­ra bir ül­ke­de hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü, bu­nun Ana­ya­sa’da ve­ya ya­sa­lar­da yaz­ma­sı­na de­ğil, te­mel ge­rek­le­ri­nin pra­tik ola­rak yü­rür­lük­te ol­ma­sı­na bağ­lı­dır. Ku­ral­la­rın bir kı­sım ka­mu gö­rev­li­si için bağ­la­yı­cı sa­yıl­ma­dı­ğı bir ül­ke­de, kuş­ku­suz üs­tün olan bir­şey­ler var­dır, ama bu ke­sin­lik­le hu­kuk de­ğil­dir.
Ama bu ül­ke­de ku­ral­dır: Eğer su­çu iş­le­yen ce­za­lan­dı­rı­la­maz­sa, o su­çun iş­len­di­ği­ni söy­le­yen­ler ce­za­lan­dı­rı­lır. Ni­ha­ye­tin­de “Eden kur­tu­lur, di­yen kur­tul­maz” sö­zü bu ül­ke­de söy­len­di­ği­ne gö­re, bel­ki de sus­mak en iyi­si. Ta­bii ba­şı­nı­zı der­de sok­ma­nız için si­zi sü­rek­li dür­ten vic­da­nı­nı­zı sus­tu­ra­bi­lir­se­niz…

Paylaş Tavsiye Et