Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2008) > Türkiye Siyaset > AK Parti, Kürt sorununu çözebilir mi?
Türkiye Siyaset
AK Parti, Kürt sorununu çözebilir mi?
Bekir Berat Özipek
İK­Tİ­DAR­DA olan ve Kürt sorununu çöz­me­si ge­re­ken o. İk­ti­da­ra gel­dik­ten son­ra çö­züm yö­nün­de is­tek­li ol­du­ğu­nu bel­li eden ve bu yol­da önem­li ba­zı adım­lar atan da. Ama bi­ze bu ko­nu­da çok da iyim­ser ol­ma­ma­mı­zı öğüt­le­yen fak­tör­ler ve di­na­mik­ler de var. Zi­ra çö­zü­mün önün­de­ki en­gel­le­rin tü­mü “hü­kü­met dı­şı” de­ğil. Üs­te­lik hü­kü­me­tin bu me­se­le­de ka­rar­lı­lık gös­te­re­bi­le­ce­ğin­den kuş­ku duy­ma­mı­zı ge­rek­ti­ren se­bep­ler­den bi­ri de yi­ne onun ik­ti­dar pra­ti­ği.
AK Par­ti hü­kü­me­ti bu­gü­ne ka­dar is­ter AB sü­re­ci­nin ya da aşa­ğı­dan ge­len ba­skının et­ki­siy­le, is­ter si­ya­si he­sap­la, is­ter­se de ada­let ve din duy­gu­la­rıy­la ol­sun, bu­gü­ne ka­dar çö­zü­mü ko­lay­laş­tı­ran ba­zı önem­li açı­lım­la­ra im­za at­tı. Ör­ne­ğin Kürt­çe ya­yı­nın önün­de­ki ah­la­ka ve hu­ku­ka ay­kı­rı ba­zı en­gel­le­rin kal­dı­rıl­ma­sı yö­nün­de dü­zen­le­me­ler yap­tı. Ama ma­lum, 2005’ten son­ra yo­rul­du ve AB rüz­ga­rı­nın so­na er­me­siy­le bir­lik­te, bu ko­nu­da­ki açı­lım ça­ba­la­rı­nı meş­ru­laş­tı­ran önem­li bir di­na­mik­ten de mah­rum kal­dı.
Cum­hu­ri­yet’le ya­şıt olan bir so­ru­nun ko­lay çö­zü­le­bi­le­ce­ği­ni söy­le­yen yok. Ama in­kar, te­dip, ten­kil, teh­cir­ler­le, on bin­ler­ce ca­nın yi­ti­ril­me­siy­le, kay­bo­lan ba­rış ve yük­se­len et­nik nef­ret­le var­lı­ğı­nı her an his­set­ti­ren bu so­ru­nun şid­det yo­luy­la çö­zü­le­me­ye­ce­ği­nin ar­tık an­la­şıl­dı­ğı; on­yıl­lar­dır “Te­rö­re ağır bir dar­be in­dir­dik” ve­ya “Te­rör ör­gü­tü can çe­ki­şi­yor” gi­bi açık­la­ma­lar ya­pan as­kerî bü­rok­rat­la­rın bi­le fark­lı bir nok­ta­ya var­dık­la­rı bir dö­nem­de, çö­züm için ka­rar­lı bir si­ya­si ira­de­nin önün­de cid­di bir fır­sat var de­mek­tir. Bir za­man­lar Tur­gut Özal’ın elin­de ol­say­dı bel­ki bu­gün bü­tün bun­la­rı ko­nuş­mak zo­run­da ol­ma­ya­ca­ğı­mız bir psi­ko­lo­jik avan­taj­dan söz edi­yo­rum.
Kuş­ku­suz bu psi­ko­lo­jik avan­ta­ja, çö­züm için top­lu­mun her ke­si­min­de mev­cut olan bek­len­ti­ye ve dış di­na­mik­le­rin el­ve­riş­li ol­ma­sı­na rağ­men, çö­zü­mü güç­leş­ti­ren fak­tör­ler de yok de­ğil. Zi­ra AK Par­ti hü­kü­me­ti, kap­sam­lı bir çö­züm prog­ra­mı çer­çe­ve­sin­de ha­re­ke­te geç­mek is­te­di­ğin­de, sa­de­ce ba­zı si­ya­si ak­tör­ler ve bü­rok­ra­tik güç­ler, de­rin odak­lar, şid­det or­ta­mı­nın de­va­mın­dan çı­ka­rı olan­lar, baş­ka­sı­nın ço­cuk­la­rı­nın ha­ya­tı üze­rin­den kah­raman­lık ya­pan si­ya­si nek­ro­fil (ölü­se­vi­ci) Türk ve Kürt it­ti­hat­çı­la­rıy­la mü­ca­de­le et­me­ye­cek­tir. Ay­nı za­man­da ken­di için­de­ki bü­rok­rat zih­ni­yet­li, dar ka­fa­lı, dev­let­pe­rest ve mil­li­yet­çi un­sur­lar­la; din, mil­let, de­mok­ra­si gi­bi me­se­le­ler­le de­ğil, “kal­kın­ma”yla (ken­di­si­ni kal­kın­dır­ma) il­gi­le­nen; hü­kü­me­tin din ve­ya Kürt so­ru­nu gi­bi ma­yın­lı ara­zi­le­re gi­re­rek mü­es­ses ni­za­mın zin­de güç­le­riy­le ça­tış­ma­sı­nı, böy­le­ce ha­li­ha­zır­da ken­di­le­ri le­hi­ne akan su­yun da “bu tür kay­gı­lar” yü­zün­den ris­ke gir­me­si­ni is­te­me­yen; -ama el­bet­te bu kay­gı­sı­nı böy­le ifa­de et­mek ye­ri­ne “bö­lü­cü­lü­ğe ta­viz ver­me­mek ge­rek” tü­rün­den bir mil­li­yet­çi­lik­le ör­ten- “gi­ri­şim­ci­ler”le de mü­ca­de­le et­mek du­ru­mun­da ka­la­cak­tır.
Bu­gün, özel­lik­le de top­lu­mun Dağ­lı­ca ve Ak­tü­tün sal­dı­rı­la­rı son­ra­sı “Ço­cuk­la­rı­mız na­sıl bu ka­dar ko­lay ölü­yor?” so­ru­su­nu yük­sek ses­le sor­ma­ya baş­la­dı­ğı, bir as­ker ba­ba­sı­nın “Hep ga­ri­ban­la­rın ço­cuk­la­rı ölü­yor” de­di­ği bir aşa­ma­da, çö­zü­mün mo­ral ze­mi­ni her za­man­kin­den da­ha sağ­lam ha­le gel­miş­tir.
Bu çer­çe­ve­de hü­kü­me­tin, kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu bü­tün güç­lük­le­re rağ­men bu so­ru­nu çöz­me­si müm­kün­dür. Da­ha­sı bu so­ru­nun çö­zü­mü de­mek, as­lın­da Tür­ki­ye’de oli­gar­şi­nin tas­fi­ye­sin­den si­vil­leş­me­ye, eko­no­mi­den din ve vic­dan öz­gür­lü­ğü­ne ka­dar pek çok so­ru­nun da ke­sin bir bi­çim­de çö­zü­mü an­la­mı­na ge­le­cek­tir. Kürt so­ru­nu­nu üre­ten mil­li­yet­çi­lik­le, din so­ru­nu­nu üre­ten des­po­tik, hat­ta fa­şi­zan la­ik­lik ay­nı kay­nak­tan gel­mek­te; her iki­si de ay­nı sos­yo-eko­no­mik ya­pı ve ege­men­lik iliş­ki­si­nin de­va­mı­na hiz­met et­mek­te­dir.
Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü, el­bet­te uzun va­de­li kap­sam­lı bir çö­züm prog­ra­mı­nın ha­zır­lan­ma­sın­dan (ta­bii dek­la­re edil­me­miş böy­le bir plan ola­bi­lir), bu prog­ra­mın çö­züm ola­ca­ğı­na hü­kü­me­tin ön­ce ken­di­si­nin inan­ma­sın­dan ve son­ra di­ra­yet­li bir bi­çim­de, inat­la ve ce­sa­ret­le uy­gu­la­ma­sın­dan ge­çi­yor. Bu çer­çe­ve­de İs­pan­ya ör­ne­ği­nin in­ce­len­di­ği­ne iliş­kin ha­ber­ler (in­ce­leme­nin Ce­mil Çi­çek gi­bi oto­ri­ter/dev­let­çi bir hü­kü­met üye­si ta­ra­fın­dan ya­pı­lı­yor ol­ma­sı­na rağ­men) ümit ve­ri­ci.
 
İs­pan­ya’nın Tec­rü­be­si Ne­den Önem­li?
İs­pan­ya ör­ne­ği, ger­çek­ten de çö­zü­mü ge­ti­re­cek kap­sam­lı bir prog­ra­mın ha­zır­lan­ma­sın­da son de­re­ce ufuk açı­cı, yol gös­te­ri­ci ve ba­şa­rı­lı bir mo­de­li ifa­de edi­yor. İs­pan­ya’da de­mok­ra­si­ye ge­çiş sü­re­ci dik­ta­tör Ge­ne­ral Fran­co’nun 1975’te ölü­müy­le baş­la­dı ve ye­ni de­mok­ra­tik ana­ya­sa­nın (mu­ta­ba­kat ana­ya­sa­sı) ka­bul edil­di­ği 1978’de ba­şa­rıy­la ta­mam­lan­dı. Baş­ta Bask so­ru­nu ol­mak üze­re, “mil­li­yet­ler so­ru­nu” da bu dö­nem­den son­ra hal yo­lu­na gir­di. Çö­züm ko­lay de­ğil­di; çün­kü ora­da da şid­det var­dı. ETA’yı or­ta­ya çı­ka­ran, İs­pan­ya’yı kırk yıl bo­yun­ca dik­ta re­ji­mi al­tın­da yö­ne­ten Fran­co’nun dev­let te­rö­rüy­dü; Fran­co öl­müş­tü ama cid­di bir şid­det ve nef­ret mi­ra­sı bı­rak­mış­tı. Bu­na rağ­men İs­pan­ya, di­ra­yet­li Kral Ju­an Car­los’un ka­nat­la­rı al­tın­da Fran­kist re­ji­mi aş­ma­yı, de­mok­ra­si­ye geç­me­yi ve Ka­ta­lon­ya ve Bask so­ru­nu­nu şid­de­tin ner­dey­se ta­ma­men or­ta­dan kalk­tı­ğı kat­la­nı­la­bi­lir bir dü­ze­ye çek­me­yi ba­şar­dı.
Bu çer­çe­ve­de AK Par­ti hü­kü­me­ti İs­pan­ya tec­rü­be­si­ni iz­ler­ken şu hu­sus­la­rı mut­la­ka göz önü­ne al­ma­lı:
İs­pan­ya’da çö­züm ge­nel bir de­mok­ra­tik­leş­me prog­ra­mı dâ­hi­lin­de sağ­lan­dı. Ana amaç Bask so­ru­nu­na çö­züm de­ğil, onu da içe­re­cek bi­çim­de bü­tün­cül bir de­mok­ra­tik dö­nü­şüm ola­rak be­lir­len­di. Bu prog­ram­da si­vil bir ana­ya­sa­nın ha­zır­lan­ma­sı, din so­ru­nu­nun çö­zü­mü ve -1977 ta­rih­li Si­ya­si Re­form Ka­nu­nu’n­da so­mut­la­şan- öz­gür­lük­çü bir sos­yo-po­li­tik dü­ze­nin te­si­si ile bir­lik­te et­nik so­ru­nun da çö­zü­mü amaç­lan­dı.
Bask so­ru­nu­nun çö­zü­mü hiç­bir bi­çim­de “ETA’yla mü­ca­de­le”ye in­dir­gen­me­di, bu hiç­bir za­man asıl amaç ve­ya çö­züm yön­te­mi ola­rak gö­rül­me­di. Bu çer­çe­ve­de kap­sam­lı bir af ka­nu­nuy­la bir­lik­te, Fran­co dö­ne­min­de in­kar edi­len bü­tün kül­tü­rel ve si­ya­si hak­lar ia­de edil­di.
Çö­züm için cid­di bir ümit be­lir­gin­leş­ti­ği an­dan iti­ba­ren ETA’nın ey­lem­le­ri as­tro­no­mik bir tır­ma­nış gös­ter­di, ör­güt ta­ra­fın­dan öl­dü­rü­len gü­ven­lik kuv­vet­le­ri­nin sa­yı­sı ani­den yük­sel­di, Fran­kist ge­ne­ral­ler bu or­ta­mı dar­be yap­mak için fır­sat ola­rak kul­lan­ma­ya ça­lış­tı, 1981’de Cor­tes’i (İs­pan­ya Par­la­men­to­su’nu) ba­san Te­je­ro ör­ne­ğin­de dar­be gi­ri­şim­le­ri ya­şan­dı, mu­ha­le­fet­te­ki sağ­cı Halk Bir­li­ği sü­re­ci bal­ta­la­ma­ya ça­lış­tı; ama ge­rek Kral Ju­an Car­los, ge­rek­se de onun baş­ba­ka­nı Sua­rez, kö­tü­lü­ğe tes­lim ol­ma­ya­rak, se­bat et­ti ve prog­ra­mı so­nu­na ka­dar iz­le­me­yi ba­şar­dı­.
Bu an­lam­da İs­pan­ya tec­rü­be­si, et­nik bir so­ru­nun na­sıl çö­zü­le­bi­le­ce­ği­ni ve­ya mi­ni­mi­ze edi­le­bi­le­ce­ği­ni gös­te­ren ba­şa­rı­lı bir ör­nek ola­rak önü­müz­de du­ru­yor. Bel­ki ulus-dev­let söz ko­nu­su ol­duk­ça et­nik so­run­la­rın sı­fır­lan­ma­sı müm­kün ol­ma­ya­bi­lir; ama et­nik so­run­lar o form için­de da­hi to­le­re edi­le­bi­lir ha­le in­dir­ge­ne­bi­lir.
Aca­ba AK Par­ti bu­nu ya­pa­bi­lir mi? On­dan da ön­ce, aca­ba Baş­ba­kan Er­do­ğan baş­ta ol­mak üze­re, AK Par­ti bu so­ru­nu İs­pan­ya­lı­la­rın ken­di so­run­la­rı­nı gör­dük­le­ri net­lik­te gö­rü­yor mu? Aca­ba Er­do­ğan çö­zü­m yönünde ba­zı adım­la­r at­mak ge­rek­ti­ğin­de, ör­ne­ğin Kürt­çe yer isim­le­ri­nin ia­de­si söz ko­nu­su ol­du­ğun­da Özal gi­bi ce­sur dav­ra­na­bi­lir, Ka­sım­pa­şa­lı ol­du­ğu­nu gös­te­re­bi­lir mi?
Açık­ça­sı emin de­ği­lim. Hat­ta ba­zen Er­do­ğan baş­ta ol­mak üze­re ba­zı AK Par­ti­li­le­rin, DTP’nin ba­rı­şa hiç­bir bi­çim­de kat­kı­sı ol­ma­yan aji­ta­tif gi­ri­şim­le­ri­ne duy­duk­la­rı kız­gın­lık­la çö­züm pers­pek­ti­fin­den uzak­la­şa­cak­la­rın­dan kay­gı du­yu­yo­rum. Üs­te­lik bu­ra­da on­la­rı re­form için yü­rek­len­di­re­cek bir Kral Ju­an Car­los da yok. Açık­ça­sı Cum­hur­baş­ka­nı Gül de iyi ni­ye­ti­ne rağ­men, ge­rek Kürt me­se­le­si ge­rek­se si­vil­leş­me ko­nu­sun­da eli­ni ate­şe so­ka­cak ka­dar ce­sur gö­rün­mü­yor.
 
Her Za­man Bir Yol Var­dır
Kap­sam­lı bir çö­züm prog­ra­mı­nı bü­tün un­sur­la­rıy­la bir­lik­te uy­gu­la­ya­bi­le­cek bir si­ya­si ira­de he­nüz gö­rün­mü­yor. Oy­sa bu or­tam­da bi­le atı­la­bi­le­cek adım­lar var. Ata­na ma­li­ye­ti bü­yük ol­ma­ya­cak, ama atıl­dı­ğın­da cid­di bir ra­hat­la­ma sağ­la­ya­cak, gü­ven art­tı­rı­cı ve uz­laş­ma­dan ya­na olan­la­rın eli­ni güç­len­di­ri­ci adım­lar. Ör­ne­ğin TRT’nin Kürt­çe ya­yın yap­ma­sı­nın önün­de­ki en­ge­lin kal­dı­rıl­ma­sı olum­lu bir adım­dı. Bu ger­çek­ten önem­liy­di; çün­kü TRT’nin Kürt­çe ya­yın yap­ma­sı­nın önün­de­ki en­gel­le­rin kalk­tı­ğı bir or­tam­da özel TV ka­nal­la­rı­nın bu­nu yap­ma­sı­na kim­se bir söz söy­le­ye­mez­di. Sı­rada da­ha ta­li ba­zı dü­zen­le­me­ler­ vardı, ama ar­ka­sı gel­me­di. TRT’nin ya­yı­na baş­la­ma­sı ge­cik­ti/ge­ci­ki­yor; özel ka­nal­la­rın da öy­le. Oy­sa res­mî ve özel TV ka­nal­la­rı­nın bir an ön­ce Kürt­çe ya­yı­na geç­me­si­nin sağ­lan­ma­sı, Kürt­çe ya­yın ya­pan özel ka­nal­la­rın da di­ğer­le­riy­le ay­nı sta­tü­de ser­best­çe fa­ali­yet gös­ter­me­si hiç de zor de­ğil. Özel TV ka­nal­la­rı­nın bu ko­nu­da adım at­ma noktasında ce­sa­ret­len­di­ril­me­le­ri, ör­ne­ğin Kürt­çe tür­kü­le­re yer ve­re­bil­me­le­ri, nor­mal­leş­me sü­re­ci­ne kat­kı sağ­la­ya­bi­lir­di; hâ­lâ da sağ­la­ya­bi­lir.
Ama bu­ra­da bi­le ak­sa­ma var. Ör­ne­ğin RTÜK üs­tü­ne dü­şe­ni ya­pı­yor mu? Bu ku­rum ata­le­ti üs­tün­den atıp, ye­rel dil ve leh­çe­ler­de ya­yı­nı güç­leş­ti­ren ve TRT’nin Kürt­çe ya­yın ya­pa­ca­ğı bir or­tam­da ar­tık çok da­ha an­lam­sız ha­le ge­len yö­net­me­li­ği kal­dır­mak­ta ge­cik­me­ye­rek nor­mal­leş­me­ye kat­kı­da bu­lu­na­bi­lir. Ama ma­ale­sef bu ku­rum, öz­gür­lük söz ko­nu­su olun­ca gös­ter­di­ği ata­le­ti, res­mî tri­bün­le­re oy­na­ma ko­nu­sun­da gös­ter­mi­yor; ör­ne­ğin “Ço­cu­ğum ol­say­dı as­ke­re gön­der­mez­dim” di­yen Bü­lent Er­soy’un söz­le­ri açık­ça ifa­de hür­ri­ye­ti kap­sa­mın­da ol­du­ğu hal­de, bu söz­le­rin söy­len­di­ği TV ka­na­lı­na uya­rı ce­za­sı ver­me­yi ter­cih ede­bi­li­yor.
Yi­ne çö­züm için kap­sam­lı prog­ra­mı bek­ler­ken (ve­ya bu prog­ram kap­sa­mın­da) ko­lay­lık­la ya­pı­la­bi­le­cek iş­ler, atı­la­bi­le­cek adım­lar var. Ör­ne­ğin hü­kü­met, son dö­nem­de gü­ven­lik güç­le­ri­nin DTP’li gös­te­ri­ci­le­re kar­şı şid­det kul­lan­ma­la­rı­nı en­gel­le­ye­bi­lir. Ve­ya ör­ne­ğin Ada­na Va­li­li­ği’nin gös­te­ri­ye ka­tı­lan ço­cuk­la­rın ai­le­le­ri­nin ye­şil kart­la­rı­nı ip­tal et­me gi­bi akıl ve vic­dan dı­şı bir ka­rar al­ma­sı­nı en­gel­le­ye­bi­lir. Ken­di­si gi­bi meş­ru bir si­ya­si par­ti olan DTP ile ile­ti­şim­den ka­çın­ma ha­ta­sı­na son ve­re­bi­lir.
Baş­ta­ki so­ru­mu­za dö­ne­lim: Aca­ba Kürt so­ru­nu­nun çö­zü­mü müm­kün mü ve AK Par­ti hü­kü­me­ti bu­nu ba­şa­ra­bi­lir mi? Hü­kü­met çö­zü­mün ge­rek­tir­di­ği ba­si­reti ve ce­sa­re­ti gös­te­re­bi­le­cek mi? Keş­ke şar­kı­da­ki gi­bi “Be­nim hâ­lâ umu­dum var” di­ye­bil­sem. Ama ne ya­zık ki bu pek müm­kün gö­rün­mü­yor.

Paylaş Tavsiye Et