Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2007) > Gündem > ‘Biz’e ait bir anayasanın imkanı
Gündem
‘Biz’e ait bir anayasanın imkanı
Bekir Berat Özipek
BÜ­YÜK fi­lo­zof Aris­to, bun­dan 2400 yıl ön­ce Kar­ta­ca ül­ke­si­nin ana­ya­sa­sın­dan söz eder­ken, “On­la­rın ana­ya­sa­sı­nın üs­tün­lü­ğü­nün ka­nı­tı, sı­ra­dan in­san­la­rın da ona sa­da­kat gös­ter­me­le­ri­dir” yo­ru­mu­nu ya­pı­yor­du. Or­han Ke­mal Cen­giz de Tur­kish Da­ily News’te ya­yım­la­nan 9 Ey­lül 2007 ta­rih­li ya­zı­sın­da bu tes­pit­ten ha­re­ket­le, “İh­ti­ya­cı­mız olan Kar­ta­ca Ana­ya­sa­sı­dır” di­yor.
İn­san­la­rın say­gı du­ya­ca­ğı, ken­di­le­ri­ne ait his­se­de­bi­le­cek­le­ri, sa­hip­le­ne­bi­le­cek­le­ri ve gu­rur­la “Bu bi­zim­dir” di­ye­bi­le­ce­ği bir ana­ya­sa bu ül­ke­ye hiç uğ­ra­ma­dı. Özel­lik­le son iki­si, ya­ni 1961 ve 1982 Ana­ya­sa­la­rı, ka­pa­lı ka­pı­lar ar­dın­da ha­zır­la­nıp top­lu­ma ‘onay­lat­tı­rıl­mış’ dar­be ürün­le­rin­den baş­ka bir şey de­ğil­di. Kim­se­ye na­sıl bir ül­ke­de ya­şa­mak is­te­di­ği, han­gi ku­ral­lar­la yö­ne­til­mek is­ten­di­ği hiç so­rul­ma­mış, me­tin­ler tar­tı­şı­la­ma­mış ve kat­kı da is­ten­me­miş­ti. Her iki ana­ya­sa da, esas ola­rak, onu dik­te et­ti­ren­le­rin ide­olo­jik ter­cih­le­ri­ni, dev­le­tin teş­ki­lat­lan­ma şek­li­ni, ku­rum­la­rın bir­bir­le­riy­le iliş­ki­le­ri­ni gös­te­ren, bu ara­da te­mel ba­zı hak­la­ra da yer ve­ri­yor­muş gi­bi ya­pan me­tin­ler­di.
 
İti­ba­ri Ana­ya­sa­lar­dan Ga­ran­tist Bir Ana­ya­sa­ya…
Gü­nü­müz­de ana­ya­sa de­di­ği­miz­de, ön­ce­lik­le bi­rey hak­la­rı­nı gü­ven­ce al­tı­na alan, bu te­mel­den ha­re­ket­le in­san­la­rın ay­nı ül­ke­de bir ara­da ya­şa­ma­la­rı­nın ge­rek­tir­di­ği hu­ku­ki ve si­ya­si çer­çe­ve­yi çi­zen mu­ta­ba­kat me­tin­le­ri an­la­şı­lır. İki yüz yıl­lık ana­ya­sa­cı­lık ha­re­ke­ti­nin ama­cı da esas ola­rak buy­du. Ana­ya­sa­cı­lı­ğın ge­rek­le­ri açı­sın­dan ba­kıl­dı­ğın­da, ‘bi­zim­ki­ler’, Sar­to­ri’nin de­yi­miy­le “ga­ran­tist ana­ya­sa” adı­nı hak et­mi­yor­lar­dı. Çün­kü oto­ri­te­ye kar­şı bi­re­yin hak­la­rı­nı gü­ven­ce al­tı­na al­mı­yor­lar ve onu pra­tik­te de ko­ru­yu­cu bir iş­lev gör­mü­yor­lar­dı. Bu özel­lik­le­riy­le on­la­ra en faz­la “iti­ba­ri ana­ya­sa” adı ve­ri­le­bi­lir­di.
Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi ana­ya­sa­la­rı­nın, özel­lik­le de son iki­si­nin, ana­ya­sa­cı­lı­ğın ge­rek­le­ri­ne uzak­lı­ğı ya­nın­da, va­tan­daş­la­rın pra­tik­te sa­hip ol­duk­la­rı hak­lar dü­ze­yiy­le iliş­ki­si de son de­re­ce sı­nır­lıy­dı. Dar­be­ler ya­pı­lı­yor, muh­tı­ra­lar ve­ri­li­yor, ar­dın­dan de­mok­ra­tik­leş­me ve si­vil­leş­me dö­nem­le­ri ya­şa­nı­yor, ama on­lar ora­da du­ru­yor­du. 1924 Ana­ya­sa­sı da bu ba­kım­dan fark­lı de­ğil­di. Ör­ne­ğin tek par­ti dö­ne­min­de de, çok par­ti­li ha­ya­ta ge­çiş­te de ay­nı ana­ya­sa yü­rür­lük­tey­di. 1930’da Ser­best Cum­hu­ri­yet Fır­ka­sı’nın ku­ru­lu­şun­dan ce­sa­ret ala­rak ken­di­le­ri de par­ti kur­mak is­te­yen ba­zı ki­şi­ler ür­kek­çe izin is­te­dik­le­rin­de şu ce­va­bı al­mış­lar­dı: “Ana­ya­sa­da par­ti teş­kil et­me­ye ay­kı­rı bir hü­küm mü var? Bu­gü­ne ka­dar kim par­ti kur­mak is­te­di de en­gel olun­du?” Kim­se­nin par­ti kur­mak için baş­vur­ma­dı­ğı doğ­ru ola­bi­lir­di. Ama bu­nu söy­le­yen­ler, si­ya­si at­mos­fe­rin pra­tik ola­rak bu­nu im­kan­sız kıl­dı­ğı ger­çe­ğin­den söz et­mi­yor­lar­dı.
Bu­gün, ye­ni bir de­mok­ra­tik­leş­me ça­ba­sı­nın ürü­nü ola­rak, in­san hak­la­rı­na da­ya­lı de­mok­ra­tik bir re­ji­min ol­maz­sa ol­ma­zı olan ana­ya­sa me­se­le­si­nin de gün­de­me gel­miş ol­ma­sı ümit ve­ri­ci bir ge­liş­me­yi ifa­de edi­yor. İlk kez si­vil bir ana­ya­sa için adım at­ma­ya ça­lı­şan bir ik­ti­dar var; ilk kez oto­ri­ter re­jim­le­re de­ğil, ev­ren­sel ör­nek­le­riy­le mo­dern de­mok­ra­tik re­jim­ler­de­ki ör­nek­le­ri­ne gö­re bir ana­ya­sa­nın ha­zır­lan­ma­sın­dan söz edi­li­yor ve yi­ne ilk kez top­lu­mun çe­şit­li ke­sim­le­ri­nin kat­kı­sı­na açık bir ana­ya­sa ya­pı­mı id­dia­sı var. Ana­ya­sa tas­la­ğı­nı ka­le­me alan­lar da, in­san hak­la­rı­nı, de­mok­ra­si­yi sa­vu­nan­lar­ca tak­dir edi­len ve ala­nın­da yet­kin isim­ler. Bü­tün bun­lar, Tür­ki­ye top­lu­mu­nun pek tat­ma­dı­ğı ama öte­den be­ri ar­zu­la­dı­ğı bir sos­yo-po­li­tik çer­çe­ve­nin ula­şı­la­bi­lir bir he­def ola­rak gö­rül­dü­ğü­nün ka­nı­tı ol­ma­sı ba­kı­mın­dan he­ye­can ve­ri­ci. Da­ha­sı bu gi­ri­şim, ge­niş bir top­lum des­te­ğiy­le ik­ti­da­ra ge­len bir hü­kü­me­tin si­ya­si ira­de­si­ni yan­sı­tı­yor.
 
Si­vil Ana­ya­sa Önün­de­ki En­gel­ler
Yi­ne de ta­ri­hî tec­rü­be, bi­ze faz­la ümit­len­mek için he­nüz ye­ter­li se­bep ol­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor. Zi­ra bu olum­lu at­mos­fe­re rağ­men si­vil ana­ya­sa gi­ri­şi­mi­nin ba­şa­rı­sı­nın önün­de cid­di en­gel­ler de var. Ön­ce­lik­le, ana­ya­sa ya­pı­mın­da iz­len­me­si ge­re­ken ide­al yön­tem de­ğil, “ikin­ci en iyi” söz ko­nu­su. İde­al olan, ana­ya­sa­yı, tas­la­ğın­dan son ha­li­ne ka­dar, top­lu­mun bü­tün ke­sim­le­ri­ni ve bü­tün renk­le­ri­ni tem­sil eden bi­rey ve grup­la­rın ka­tı­lı­mıy­la ha­zır­la­mak­tır. Ör­ne­ğin İs­pan­ya, Fran­kist dö­ne­mi tas­fi­ye sü­re­cin­de ana­ya­sa­yı böy­le ha­zır­la­mış­tır. Kral’ın hi­ma­ye­sin­de sa­ğın ve so­lun bir ara­ya gel­me­siy­le, uzun sü­ren pa­zar­lık­lar ve mü­za­ke­re­ler­le ha­zır­lan­mış­tır ana­ya­sa. An­cak bu yön­te­min Tür­ki­ye’de uy­gu­la­na­bil­me­si bu­gün için çok müm­kün gö­rün­me­mek­te­dir. Tür­ki­ye’de de­mok­ra­si­nin sol aya­ğı (mer­kez so­lu kas­te­di­yo­rum) hep ak­sa­mak­ta, sü­re­ce kat­kı de­ğil en­gel ola­rak et­ki­de bu­lun­mak­ta­dır. Bu an­lam­da Tür­ki­ye’de de­mok­ra­tik­leş­me ma­ale­sef mer­kez sol­la bir­lik­te de­ğil, ona rağ­men ger­çek­leş­ti­ril­mek du­ru­mun­da­dır.
İkin­ci ola­rak, si­vil ana­ya­sa gi­ri­şi­mi, söz ko­nu­su sü­reç­ten hiç mi hiç mem­nun ol­ma­yan ve onu en­gel­le­mek için uğ­ra­şan çe­şit­li ik­ti­dar odak­la­rı­nın mü­da­ha­le­sin­den ba­ğım­sız de­ğil­dir. Üs­te­lik on­la­rın fii­lî gü­cü ve et­ki­si, İs­pan­ya’da­ki ben­zer­le­ri­ne gö­re da­ha faz­la­dır. As­ker-si­vil iliş­ki­le­ri­ne, Kürt so­ru­nu­na ve din öz­gür­lü­ğü­ne iliş­kin ola­rak ya­pıl­ma­sı ge­re­ken­ler bel­li­dir; ama bun­la­rın ne ka­da­rı­nın met­ne yan­sı­ya­ca­ğı kuş­ku­lu olup, bu sü­reç­te­ki mü­ca­de­le­nin so­nu­cu­na bağ­lı­dır.
Bu­na bağ­lı üçün­cü so­run, ger­çek­ten si­vil bir ana­ya­sa ya­pı­mı­nın ih­ti­yaç gös­ter­di­ği kök­lü de­ği­şik­lik­le­rin ya­pı­la­ma­ya­cak ol­ma­sı­dır. Ör­ne­ğin ana­ya­sa­nın di­ba­ce­siy­le, de­ğiş­ti­ri­le­mez hü­küm­le­ri da­ha baş­tan dış­ta tu­tul­muş­tur. Oy­sa de­mok­ra­si ön­ce­si dö­nem­le­rin ürü­nü olan ve ana­ya­sa yap­mak için yet­ki­li olan or­ga­nı bağ­la­yan bir çer­çe­ve­de ana­ya­sa yap­mak -söz ko­nu­su çer­çe­ve geç­miş­te meş­ru yön­tem­ler­le te­sis edil­miş ol­sa bi­le-, bu­gü­nün so­run­la­rı­na çö­züm ge­ti­re­cek bir dü­zen­le­me­yi en­gel­le­yi­ci ola­bil­mek­te­dir. “Ana­ya­sa­la­ra de­ğiş­mez hü­küm­ler koy­mak, ölü­le­rin di­ri­le­re hük­met­me­si­dir” der Tho­mas Pai­ne. Bu­gün­kü si­vil ana­ya­sa da bu hü­küm­le­rin göl­ge­sin­de ha­zır­lan­mak­ta­dır.
Dör­dün­cü so­run, si­vil ana­ya­sa­ya ön­cü­lük eden hü­kü­me­tin ken­di için­den ve şim­di­ye ka­dar ser­gi­le­di­ği si­ya­set pra­ti­ğin­den do­ğa­bi­lir. Hü­kü­met, si­vil bir ana­ya­sa ya­pı­mı ko­nu­sun­da ge­rek­li is­te­ğe sa­hip ol­du­ğu­nu gös­ter­mek­te­dir, an­cak bu­nun için ge­rek­li ira­de­yi or­ta­ya ko­ya­bi­le­ce­ğin­den kuş­ku duy­mak için se­bep­le­ri­miz var­dır. Geç­miş­te “YÖK Re­for­mu” ko­nu­sun­da ol­du­ğu gi­bi ge­ri adım ata­cak olur­sa, bü­tün bu ça­ba­lar bo­şa git­mek­le kal­maz, sa­hip ol­du­ğu­muz öz­gür­lük­ler açı­sın­dan bi­zi bu­gü­ne gö­re da­ha ge­ri bir du­ru­ma da dü­şü­re­bi­lir. Da­ha açık bir bi­çim­de ifa­de et­mek ge­re­kir­se, hü­kü­me­tin si­ci­lin­de, zor za­man­da de­mok­ra­si­den ya­na sağ­lam dur­du­ğu­nu gös­te­ren ye­te­rin­ce ka­yıt mev­cut de­ğil­dir. 12 Ey­lül Ana­ya­sa­sı’nın be­lir­le­di­ği sta­tü­ko­nun ve ona bağ­lı ay­rı­ca­lık­lı ko­num­la­rı­nın el­den git­me­si­ni is­te­me­yen odak­la­rın kri­tik mad­de­ler­de yay­ga­ra ko­par­ma­sı du­ru­mun­da, Er­do­ğan hü­kü­me­ti­nin sa­de­ce TÜ­Sİ­AD’ın de­ğil, ken­di için­de­ki sta­tü­ko­cu, bü­rok­rat zih­ni­yet­li, “dev­let tec­rü­be­si olan” ki­şi­le­rin de tel­kin­le­ri­ne rağ­men sağ­lam du­ra­bi­le­ce­ğin­den ya­na kuş­ku duy­mak için pa­ra­no­yak ol­mak ge­rek­mi­yor.
İş­te si­vil ana­ya­sa gi­ri­şi­mi, sü­re­ci olum­lu ve olum­suz yön­de et­ki­le­ye­cek di­na­mik­le­riy­le böy­le bir va­sat­ta ger­çek­le­şi­yor. Böy­le bir or­tam­da bel­ki or­ta­ya çı­ka­cak me­tin, ger­çek­ten içi­mi­ze si­ne­rek “si­vil ana­ya­sa”, “bü­tün bir top­lu­mun ana­ya­sa­sı” ve­ya “Kar­ta­ca ana­ya­sa­sı” di­ye­bi­le­ce­ği­miz bir ni­te­lik ta­şı­ma­ya­bi­lir; bü­yük bir ih­ti­mal­le de ta­şı­ma­ya­cak. Or­ta­ya çı­ka­cak ana­ya­sa da ye­ni bir ana­ya­sa­dan çok, da­ha yü­zü­ne ba­kı­lır ha­le gel­miş bir ana­ya­sa ola­cak. Ama in­san hak­la­rı­nı te­mel alan, de­mok­ra­si­yi bü­tün ge­rek­le­riy­le te­sis ede­bi­le­cek ‘ga­ran­tist’ bir ana­ya­sa­ya ulaş­ma pers­pek­ti­fi­mi­zi as­la yi­tir­me­den, “ül­ke ger­çek­le­ri”ne hiç­bir za­man tes­lim ol­ma­dan ve­ya “ya hep ya hiç”çi­li­ğin vic­dan ra­hat­la­tan çö­züm­süz­lü­ğü­ne ka­pıl­ma­dan, sü­re­ce des­tek ver­mek­ten da­ha iyi bir se­çe­nek gö­rün­mü­yor. Zi­ra 27 Ma­yıs ve­ya 12 Ey­lül hu­kuk­suz­lu­ğu­nun ürü­nü olan me­tin­le­ri ve hü­küm­le­ri tas­fi­ye ede­cek en mü­te­va­zı gi­ri­şi­min bi­le bir de­ğe­ri var. Bu­nun için, her an tö­kez­le­me­si müm­kün olan ira­de­yi da­ha si­vil ve de­mok­rat bir çiz­gi­de tut­mak için eleş­ti­ri yap­ma­yı ih­mal et­me­den sü­re­ce des­tek ver­mek ge­rek. Ye­ter ki bu­nu ya­par­ken, uf­ku­mu­zu ‘ya­pı­la­bi­le­cek­ler’le sı­nır­la­ma­ma­yı ba­şa­ra­lım.

Paylaş Tavsiye Et