1991 YILINDA SSCB’nin dağılışı yakın tarihin en önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmekteydi. Türkiye için ise bu dağılmanın daha özel bir anlamı vardı. Orta Asya’da meskun bulunan Türk kökenli toplumlarla daha yakın bir ilişkinin kurulabilmesi için bu durum bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve Türkiye bölgeye yönelik çok ciddi adımlar atmak için kollarını sıvamıştı. Bu adımların sonuçta hangi kazanımları ve kayıpları doğurduğunu ayrıca tartışmak mümkündür. Bunlar işin Türkiye’yi ilgilendiren yönleri. Bir de doğrudan bölgenin ve bölgede yaşayan toplumların on üç yıl içerisinde nasıl bir serüven yaşadıklarını ve hangi aşamalardan geçtiklerini incelemek gerekmektedir. Böyle bir incelemeye kalkıştığımızda ise liderlerden bağımsız bir Orta Asya incelemesi yapmanın mümkün olmadığı ortaya çıkıyor. Orta Asya’nın SSCB sonrası tarihi, aslında bölgesel liderlerin tarihidir ve bu tarih kişilerin tarihiyle özdeşleşmiştir. 1991 yılından beri bölgede değişmeden kalabilen tek gerçek, bölgeyi yöneten isimlerdir. Bu isimleri incelemeye çalışmak da aslında farklı zorlukları içeriyor. Her biri farklı niteliklere ve farklı yöntemlere sahip olan bu kişileri tek bir yazının çatısı altında toplamak hiç de kolay olmadı.
Dört Mühendis, Dört Başkan
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ni yöneten dört ismin benzeştiği tek nokta, belki de hepsinin mühendislik eğitimi almış olmaları. Türkmenbaşı enerji mühendisliği, Nazarbayev metalürji, Kerimov ve Akayev de mekanik mühendisliği eğitimi aldılar. Askar Akayev’i diğerlerinden ayıran en önemli yönü, siyasî kariyer için gerekli hiçbir aşamadan geçmemiş olması. 1988 yılında Kırgızistan Bilimler Akademisi’nin başkanlığına getirilen Akayev, 1990 yılında birdenbire parlamento tarafından Kırgızistan Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanlığı görevini yürütürken bile öğrenim görmeye devam eden Akayev Maryland Üniversitesi’nde tahsilini sürdürdü. Fakat devlet yönetiminde diğer meslektaşlarını örnek almak zorunda kaldığını ifade etmek gerekiyor. Bugün Kırgızistan Orta Asya’nın belki de en sessiz ülkesi ve genellikle adı, ABD-Rusya arasındaki bölgesel rekabetle anılıyor.
Liderlerin biyografilerini okurken göze çarpan bir başka benzerlik, Akayev dışındaki liderlerin hepsinin siyasî kariyerlerine Brejnev döneminde başlamış olmaları. Brejnev dönemi, Sovyetler Birliği’nde “tek adam show”un yaşandığı bir dönemdi. Brejnev hem parti genel sekreteri, hem mareşal, hem de tüm yüksek devlet ödüllerinin taşıyıcısı olmak gibi bir meziyete sahipti. Devlet yönetimi stajyerliklerini o dönemde ifa edenlerin, bugün Brejnev’in izlediği yolu takip ettiklerini görmekteyiz. İslam Kerimov’un ve Saparmurat Türkmenbaşı’nın neredeyse her sene devlet tarafından verilen nişan ve unvanların sahibi olmaları bunun iyi bir örneği.
Brejnev döneminden tevarüs edilen yönetim biçimleri, sonuçta Brejnev döneminin zayıflıklarının da bugüne aktarılmasına neden oldu. Ülkelerin içe kapanması, ekonomik dar boğaz, reform çabalarının başarısızlığa uğraması gibi sonuçlardı bunlar. Sosyalizm sonrası dönemde bağımsızlıklarını ilan eden ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin sahip olduğu tüm kaynaklardan mahrum olan Baltık ülkeleriyle küçük bir kıyaslama yapmak bile, Orta Asya’da bir şeylerin yolunda gitmediğini göstermek için öğretici olabilir.
Liderleri ayrı ayrı incelemeye başlamadan önce son bir hatırlatmada bulunmamız gerekiyor. Aralık ayında Türkmenistan ve Özbekistan’da parlamento seçimleri var. Her ikisi de ebedî başkanlık unvanı taşıyan iki ülke liderinin, toplumları için nasıl bir gelecek öngördüklerini bu seçimler sonrasında daha iyi görmek mümkün olabilir.
İslam Kerimov: Kendisi İçin İktidar
İslam Kerimov’un hangi tür yönetici zümresine dahil olduğu sorusunun en iyi cevabı şüphesiz ‘tiranlıktır’. Cumhurbaşkanlığı gibi bir sıfatı üzerinde taşımaya devam etse de, bunun hakkını vermekten uzak bir yönetim usulüne sahip olduğu bilinmektedir. Ülkede muhalefet olarak görülebilecek tüm kesimler, Kerimov rejimi tarafından baskı ve takibe uğratılmaktadır. Özellikle İslamî muhalefet söz konusu olduğunda, Kerimov’un her türlü tedbire başvurduğu bilinmektedir. Son dönemlerde Taşkent için çatısız hapishane benzetmesinin yapıldığını hatırlatmak, herhalde durumun vahametini gözler önüne sermek için yeterli olacaktır.
Türkmen meslektaşının ülkesinin toplumsal yapısıyla ilgili uyguladığı politikanın aksini yapan Kerimov, 20. yüzyılın başından beri Özbekistan’da yaşanmakta olan klan savaşlarını devam ettiriyor. Genel olarak Semerkand, Taşkent, Buhara, Harezm, Fergana, vs. kökenlilerin ülke içi iktidar mücadelesinde rol aldığı biliniyor. Kendisi de Semerkand klanına mensup olan Kerimov, diğer grupların iktidarda etkili görevler almaması için de mücadele ediyor. Özbekistan’daki iktidar mücadelesinde bugün Semerkand-Taşkent çatışması yaşanıyor. Fakat tüm muhalefetler gibi Taşkentli muhalefet de Kerimov tarafından başarılı bir biçimde devre dışı bırakıldı.
Özbekistan, Orta Asya’nın yer altı ve yer üstü kaynakları açısından en zengin bölgesidir. Özellikle altın ve pamuk üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Fakat Kerimov’un Özbekistan’ında halk kesimleri sefalet sınırının altında yaşamaya mahkumlar ve ülkenin doğal zenginliklerinden faydalanmaktan çok uzaklar. Özbekistan’da geçimlerini sağlayamayan Özbekler bugün Rusya’da işçilik, dahası Kazakistan’da karın tokluğuna zengin ailelerin yanında hizmetkarlık yapmak zorunda kalıyor. Fakat bu bilgilere ulaşabilmek için başvurulacak yegane kaynak, Özbekistan’da yaşayan “görgü tanıklarıdır”. Özbek medyasında bu türlü bilgilere rastlamak umuduyla araştırma yapanlar nafile bir gayret sarf etmiş olacaklardır.
Saparmurat Türkmenbaşı: İyi Kalpli Tiran
Türkmenbaşı şüphesiz, Kerimov’la mukayese edildiğinde daha merhametli bir tiran olarak karşımıza çıkıyor. Kendisi için çalıştığı kadar, ülkesinin gelişmesi ve kalkınması için de çaba gösterdiğini söylemek mümkün. Her ne kadar, ülke içi muhalefeti yasadışı ilan edip tüm partileri kapatsa da, Kerimov türü bir baskı rejimi kurduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak Türkmenbaşı, dünya medyasında Türkmenistan için yaptıklarından ziyade yazdığı kutsal kitapla, takvim üzerinde ayların isimlerini değiştirmeyle ve diktiği devasa heykellerle anılmaya devam ediyor. Günümüz dünyasının yaşayan en ilginç liderlerinden birisi olduğu muhakkak. Ülkesinin tüm ‘emek’, ‘hizmet’, ‘kahramanlık’ ödülleri neredeyse her sene kendisine verilmekte; Türkmenbaşı ismi Türkmenistan milli marşında bile yer almaktadır. Yüksek dereceli bürokratları, bakanları ve devlet memurlarını cezalandırmak için özel çiftliklere göndermek ve bu kişileri hayvancılık ve tarımla uğraştırarak ıslah etmeye çalışmak da yine Türkmenbaşı’nın ilginç icraatları arasında yer alıyor.
Türkmenbaşı’nın en önemli icraatı, Türkmenistan’ın ezeli sorunu olarak nitelenebilecek boy ayrımına dayalı toplumsal yapısını tek bir kimlik altında toplamaya çalışmasıdır. Türkmen toplumu için bir başka önemli icraatı da, Türkmen devletini ‘bağlantısız’ ve ebedî tarafsız ilan etmiş olmasıdır. Türkmenbaşı’nın ülkesi için öngördüğü model, Asya’nın İsviçre’si olmak şeklinde özetlenebilir. Böyle bir adımın ekonomik-demografik-askerî potansiyeller açısından zayıf durumda olan Türkmenistan için geçici de olsa bir güvenlik ve dokunulmazlık sağladığını söylemek mümkündür.
Nursultan Nazarbayev: Avrasya Birliği’nin İdeologu
Nazarbayev’i diğer liderlerden ayıran en önemli özelliği SSCB döneminde Politbüro üyeliğine kadar yükselebilmeyi başaran bir siyasî kariyere sahip olmasıdır. SSCB’nin dağılmasından önceki dönemde Nazarbayev, Gorbaçov ve Yeltsin’den sonra SSCB’nin en önemli ismiydi. SSCB varolmaya devam etseydi Nazarbayev, birliğin başbakanlığı için adı geçen adaylar arasında olacaktı.
Diğer liderler gibi Nazarbayev de 1991’den beri değişmeyen tek adam makamını işgal ediyor. Ancak diğer ülkelerle kıyaslandığında Kazakistan’ın birçok alanda daha olumlu bir aşamada olduğunu kaydetmek gerekiyor. Nazarbayev siyasî rekabete ve ülke içi muhalefete karşı diğer liderlere nazaran daha toleranslı davranmakta. Türkmenistan’da Türkmenbaşı’nın partisinin dışında hiçbir partinin olmadığını ve hiçbir baskı grubunun oluşmasına izin verilmediğini, buna karşın Kazakistan’da dokuz siyasi partinin, üç yüzün üzerinde de baskı grubunun varolduğunu belirtmek herhalde açıklayıcı olacaktır. Nazarbayev, ülkesinin coğrafî, ekonomik ve demografik potansiyellerini değerlendirmekte diğer liderlerle mukayese edilemeyecek kadar önemli adımlar attı. O, diğer liderler gibi Washington-Moskova arasında sürekli saf değiştiren bir politikadan ziyade, Avrasya Birliği projesini ilk kez gündeme getiren devlet başkanı olmayı tercih etti. Ülkesinin Çin’le sınırdaş olması ve Kazakistan’da yaşayan Rusların nüfusunun neredeyse Kazaklar kadar olması da Nazarbayev için başka bir seçenek bırakmadı.
Paylaş
Tavsiye Et