Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2005) > Dünya Siyaset > Filistin’de zor seçim
Dünya Siyaset
Filistin’de zor seçim
Hatice Boynukalın Şenkardeşler
ÖNÜMÜZDEKİ yılın ilk ayları, Orta Doğu’nun geleceği açısından yeni gelişmelere gebe. Bir yandan Irak’ta istikrarı sağlayamayan ve günden güne saplandığı bataklıkta güç ve prestij kaybeden ABD, Ocak ayı sonunda yapılması planlanan seçimler ve sonrasına ilişkin hazırlıklarını yürütürken, diğer yandan Filistin halkı, müteveffa devlet başkanlarının yerine geçecek yeni liderlerini belirlemek üzere 9 Ocak günü sandık başına gitmeye hazırlanıyor.
 
Seçimlere çok az bir zaman kala Filistin’deki tablo yavaş yavaş netleşmeye başladı. Hamas, İslamî Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi seçimlere katılmayacaklarını duyurdu. Yine İsrail’de mahkumiyeti devam eden Fetih Hareketi liderlerinden Mervan Barguti, seçimlerden nihai olarak çekildiğini açıkladı. Milliyetçi akımı temsil eden Dr. Hasan Hureyşe’nin de adaylıktan çekilmesiyle geriye, Filistin yönetiminin adayı Mahmud Abbas (Ebu Mazen), demokrat akımın adayları ile gayri resmî örgütlerin gösterdiği adaylar (Mustafa Barguti, Teysir Halid ve Bessam Salihi) kaldı. Tüm bunlar, Filistin’de gerçekleştirilecek seçimlerin meşruiyetine yönelik tartışmaların alevlenmesine ve seçimlerin beklenenin aksine coşkusuz ve sönük geçeceğine dair yorumlara yol açtı. 
 
Kafalarda Soru İşareti
Barguti’nin kafalarda soru işareti oluşturan adaylıktan çekilme süreci hakkında birçok Arap siyasetçi ve gözlemci çeşitli yorumlar yaptı. El-Mustakbel gazetesinden Ali el-Abdallah’a göre “Yaser Arafat’ın ölümü, genel anlamda Filistin’de, özelde de Fetih Hareketi’nde bir takım zayıf noktaların ve anlaşmazlıkların açığa çıkmasına neden oldu. Özellikle de Fetih Hareketi adına Mahmud Abbas’ın Filistin Ulusal Yönetimi’nin başına getirilmesi ihtilafları artırdı. Zira Abbas, Filistin liderliği için gerekli olan siyasî destekten yoksun bir portre çiziyordu.” Bu yüzden Fetih Hareketi’ne mensup bir diğer liderin, Mervan Barguti’nin, Mahmud Abbas’ın karşısına aday olarak çıkmasını çok önemli bulduğunu belirten yazar, bunun en azından Fetih Hareketi içerisinde önemli bir kesimin, Abbas’ın devlet başkanı olmasına kuşkuyla baktığını kanıtladığını düşünüyor. Mervan Barguti’ye karşı yürütülen aleyhte kampanyayı bu çerçevede değerlendiren El-Quds gazetesi yazarı İbrahim Dubeys ise “Tutumlarını ve duruşunu beğenelim-beğenmeyelim Mervan, Fetih’teki genç jenerasyonu temsil etmektedir” diyordu. Dubeys, bundan dolayı seçimleri kazanmasına kesin bir gözle bakılan Barguti’ye, Fetih içerisindeki Abbas destekçileri tarafından adaylığını çekmesi için baskı yapıldığını vurguluyordu.
Yüzde İki Oy Oranıyla Lider!
Fetih yönetimi tarafından aday gösterilen Mahmud Abbas tartışmalı bir kişiliğe sahip. El-Hayat’tan Yaser Zaatira’ya göre yönetimin Abbas’ı aday gösterme nedeni onun halk nezdinde gördüğü destek ya da başarılı bir politikacı olması değil; “Ebu Mazen’in seçimlerde aday gösterilmesi, uluslararası arenada ve Arap dünyası içerisinde terazinin kefesinin Abbas’ın lehine ağır basmasından dolayıdır. Fetih liderleri de Hamas ve İslamî Cihad’ın seçimlere katılmadığı bir ortamda Abbas’ın kazanmasına kesin gözüyle bakmaktadırlar.”
Mahmud Abbas, direniş örgütlerinin silahsızlandırılmasını, İsrail tarafıyla barış görüşmelerinin bir an önce başlatılmasını, Filistin yönetimine tekrar çeki düzen verilmesini ve Filistinlilere daha iyi yaşam şartları sunulmasını savunuyor. Öte yandan Abbas’a ABD’nin Filistin’deki adamı, İbrani Devleti tarafından kabul gören ve sözleri ciddiye alınan bir kişi olarak bakılıyor.
Ancak son günlerde belki de Abbas’ın en çok tartışılan icraatı, kalabalık bir heyetle Lübnan, Suriye ve Kuveyt’e düzenlediği resmî ziyaret ve Filistin yönetimi adına Birinci Körfez Krizi sırasında yönetimin takındığı tutumdan dolayı Kuveyt halkından özür dilemesi oldu. Hatırlanacak olursa Kuveyt’in Irak tarafından işgal edildiği 1990 yılında Yaser Arafat, Saddam Hüseyin’e destek verdiğini ilan etmiş ve bunun sonucunda Kuveyt ve diğer Körfez ülkelerinde yaklaşık 300 bin Filistinli sınır dışı edilmişti. Kuveyt ve Filistin yönetimi arasında 14 yıldır devam eden resmî boykot sonrası yaşanan bu ani gelişme, gazete köşelerinde de kıyasıya tartışıldı.
El-Hayat’tan Abdullah İskender, birkaç hafta içerisinde Abbas’ın, önceki yönetimin tarihî ve şahsî bazı nedenlerden ötürü başaramadığı bir işi gerçekleştirerek kesintiye uğrayan Filistin-Arap ilişkilerini tekrar canlandırdığını vurguluyor ve Filistin yönetiminin Şam, Beyrut ve Kuveyt’e düzenlediği resmî ziyaretlerin, Arap-Filistin mutabakatı önündeki son engelleri de kaldırdığının altını çiziyordu. El-Quds gazetesinde yer alan bir yorumda, Kuveyt’in “düşman ülkeler” ile var olan anlaşmazlıklarını birer birer çözdüğü şu günlerde, iki kardeş ülke olan Filistin ve Kuveyt’in husumetlerinin devam etmesinin oldukça yadırgatıcı olduğu belirtiliyordu. Gazete devamla, “Nitekim yakın bir zamana kadar Filistin-Kuveyt ilişkileri Arap aleminde en parlak dönemlerini yaşıyordu. Irak’ın Kuveyt’i kuşatması, Filistin-Kuveyt ilişkilerinde süren bahar havasının da sonunu getirdi. Halbuki Filistin davasının Arap dünyasında gerçekleşen tüm anlaşmazlıkların ve kavgaların üstünde olması gerekirdi. FKÖ Lideri Mahmud Abbas’ın geçtiğimiz günlerde Kuveyt’te dilediği özür muhakkak ki uzun yıllardır İsrail işgalinden muzdarip Filistin halkının ve resmî makamlarının da olaya bakış açısını yansıtmaktadır” diyordu.
 
Asıl Filistinlilerden Özür Dilenmeli!
El-Quds el-Arabi gazetesinden Abdulbari Atwan ise olaya çok farklı bir açıdan yaklaşmaktaydı. Yazar “Ebu Mazen, sanki Filistin halkının seçilmiş, meşru lideri gibiymişçesine hareket etmekte, özürler dağıtmaktadır... Ebu Mazen’in Arap ülkelerine yaptığı ziyaretler, bölgede meydana gelen değişiklikler ve Arapların içinde bulunduğu gerçekler doğru okunmadan gerçekleşmiştir. Abbas, Körfez Bölgesi liderleriyle, özellikle de Kuveyt lideriyle Filistin yönetimini zora sokacak zayıf bir tavır içerisinde görüştü. Kendisinden istenmediği halde özürler sundu. Halbuki onun kendine güvenen bir tutum sergilemesi, karşısındakiyle eşit konumda olan bir lider bilinciyle Filistin- Kuveyt ilişkilerini tartışması, Kuveyt’te kaybolan, toplu mezarlarda ortaya çıkan, hükümete bağlı milislerce maddi-manevi çeşitli işkencelere tâbi tutulan ve hakları gasp edilen Filistinlilerin dosyalarını gündeme getirmesi gerekiyordu. Nitekim BM’de, Ramallah’taki Filistin İnsan Hakları Derneği’nde ve Londra’daki Uluslararası Af Örgütü’nde bu tecavüzlerin ve olayların belgelendiği dosyalar bulunmaktadır. Yine 1990 öncesindeki gibi bağış toplamak için düzenlenen ziyaretlerin artık bugünlerde fayda etmeyeceği Mahmud Abbas’ın gözünden kaçmış gibi görünüyor. Zira şu günlerde Körfez ülkelerinin çoğu, özellikle de Kuveyt, ABD’nin icazeti olmaksızın mali yardım yapmıyor. Kuveyt artık eski Kuveyt değil, Suudi Arabistan da öyle. Köprülerin altından çok sular aktı!” diyordu.
İki yıl önce Abbas, Mısır’da Şarm eş-Şeyh’te yaptığı bir konuşmada Filistin’i işgal eden İsraillilerden de özür dilemiş ve bu olay onun siyasî hayatına mal olmuştu. Tarih tekerrürden ibarettir. Önümüzdeki günlerin beraberinde ne getireceğini ise zaman gösterecek. Ancak Mahmud Abbas yönetiminin işi Filistin’de, uluslararası arenadaki kadar kolay olmayacağa benziyor.

Paylaş Tavsiye Et