ANLAYIŞ’ın Kasım sayısında Suriye İçişleri Bakanı Gazi Kenan’ın esrarengiz intiharını yorumlarken “Şam’da domino taşlarının hızla birbiri ardına düşmeye başlayacağı muhakkak” ifadesini kullanmıştık… Kenan’ın ölümünün, Suriye yönetimi içinde yaşanacak daha büyük depremlerin habercisi bir öncü deprem olduğu, 2005’in son gününde yaşanan çok önemli bir gelişmeyle net bir biçimde ortaya çıktı.
Sen de mi Brütüs?
Arapların Kissinger’ı olarak da bilinen 73 yaşındaki kurt politikacı Abdulhalim Haddam (Ebu Cemal) bir yıllık suskunluğunu bozarak konuşmaya karar verdi. Paris’teki ikametgahından el-Arabia televizyonuna verdiği demeçte, Suriye yönetimini hedef alan açıklamalarda bulunan Haddam’ın belki de en dikkat çekici sözleri, Suriye’yi uluslararası kamuoyu nezdinde zor durumda bırakan Hariri cinayeti konusundaki iddialarıydı. Haddam; Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın Refik Hariri’yi, öldürülmesinden kısa bir süre önce tehdit ettiğini öne sürüyor ve bu cinayetin Esad’ın haberi olmadan gerçekleşemeyeceğinin altını çiziyordu.
Demokratikleşme taleplerine kulak tıkamakla, yolsuzluk ve suistimalle suçladığı hükümete yüklenen Haddam, Suriye’de bir yönetim değişikliğinin artık zamanının geldiğine de dikkat çekiyor, halkı ve muhalefeti yönetime karşı ayaklanmaya davet ediyordu.
Zamanlamasıyla dikkat çeken Haddam’ın açıklamaları, beklendiği gibi Suriye yönetimini zor durumda bıraktı. Haddam’ın sözlerinden ilk vazife çıkaran ise, Hariri suikastını soruşturan BM Komisyonu oldu. Raportörün sunduğu bilgileri yalanlayan şahitlerin art arda ortaya çıkmasıyla zor günler yaşayan ve kimi çevrelerin iddialarına göre bu nedenle Komisyon Başkanı Detlev Mehlis’in yerine Belçikalı savcı Serge Brammertz’i atayan BM yetkililerine rahat bir nefes aldıran bu açıklamalar, Uluslararası Soruşturma Komisyonu neticelerine duyulan kuşkuların giderilmesinde ve komisyonun kaybettiği itibarı bir parça da olsa geri almasında önemli bir rol oynayacak gibi.
Haddam’ın yaptığı bu çıkışın önem ve tehlikesi açıklamaların içeriğinden ya da bu iddiaların gerçek veya uydurulmuş olup olmamasından kaynaklanmıyor. Asıl sorun, Suriye devleti hatta Baas Partisi tarihinde benzeri görülmemiş bir şekilde, önemli bir mevkii uzun zaman işgal etmiş bir bürokratın, yaklaşık kırk yıldır üzerinde taşıdığı sorumluluğa ve yönetimdeki ağırlığına aldırmaksızın, kendini tamamen olan bitenden soyutlaması ve böylesine cüretkâr bir açıklama yapmasıdır.
Bu durum, dışta büyük baskılara maruz kalan ve çok zor günler yaşayan Suriye yönetiminin içeride de birlik görüntüsü vermekten öte, gerçek bir krizin eşiğinde bulunduğunu kanıtlar nitelikte. Yine bu gelişme, son zamanlarda gündeme gelen ve Devlet Başkanı Esad tarafından da zımnen doğrulanan, Suriye yönetimini devirmek için birtakım teşebbüslerin bulunduğu iddialarına da kuvvet kazandırmakta.
Haddam’dan Suriye’ye Lider Olur mu?
Suriye’den gelen bilgiler, hükümetin bu sürpriz gelişme karşısında pek de fazla şaşkınlığa uğramadığı yönünde. Hükümetin Gazi Kenan’ın intiharından beri, yani yaklaşık üç aydır bu açıklamaları beklediği söyleniyor. Nitekim son zamanlarda basın yayın organlarında Kenan’ın da içinde olduğu bir grubun ihtilal hazırlığı içerisinde olduğu, bu olayın yönetim tarafından ortaya çıkarılmasından sonra Kenan’ın intiharının gerçekleştiği yazılıp çiziliyor. Ayrıca Gazi Kenan’a destek veren bazı subayların şu an hapiste olduğu da gelen bilgiler arasında. İddialara göre, Rıfat Esad, Abdulhalim Haddam ve halen Los Angeles’ta ikamet eden eski Genelkurmay Başkanı Hikmet eş-Şihabi de işin içinde. Haddam’ın geçtiğimiz Haziran ayında görevinden istifa ederek ülkeyi terk etmesi ise, tüm bu bağlantıların ortaya çıkarılmasının ardından, Gazi Kenan’ınkine benzer bir “komplo”ya kurban gitmemek amacıyla yapılmış olabilir.
Ülkede azınlığı teşkil eden Nusayri nüfusa mensup devlet adamlarınca yönetilen Suriye’de Haddam’ın Sünni bir lider olması da -herhangi bir yönetim değişikliği durumunda- ona, Esad’ın yerine geçecek aday gözüyle bakılmasına neden oluyor. Nitekim son dönemde bölgeye yönelik politikalarında köklü değişikliğe giden ABD’nin Orta Doğu’daki ülkelerin azınlıklar tarafından yönetilmesini destekleyen siyaseti, şimdilerde yerini -bölge ülkelerine “demokrasi ihracı” sloganına uygun olarak- çoğunluğa sahip grubun hakimiyetini desteklemeye bıraktı. Böylece Haddam’ın, bu çıkışını ABD’nin taktik değişikliğinden aldığı cesaretle yaptığı da düşünülebilir.
Finansör Suudi Arabistan!
Tabii olarak bu gelişmenin Lübnan’da da yankı bulması kaçınılmazdı. Nitekim Suriye ile krizin başlamasından beri, Lübnan’da yönetimde ağırlığı olan bazı çevrelerde ilk kez Suriye’deki yönetimde değişiklik talepleri yüksek sesle dile getirilir oldu.
Son haftalarda Lübnan’ın, Dürzi lider Velid Canbolat’ın ardı ardına sürpriz açıklamalarına sahne olmasını da bu gelişmelerin ışığında okumak gerek. Canbolat “Dünyanın her yerinde ülkeler çoğunluk tarafından yönetilirken, Suriye’nin niçin azınlık tarafından yönetildiğini” sorarak halkı Suriye yönetimini devirmeye davet ediyordu.
Abdulhalim Haddam, Suudi finansmanlı el-Arabia televizyonuna verdiği demeç sonrasında Suriye yönetimi tarafından hain ilan edildi; kendisi ve ailesinin ülkedeki mal varlığı donduruldu. Ancak hükümet, Haddam’ı böylesine zorlu bir dönemde ülkesini daha da köşeye sıkıştıracak açıklamalar yapmaya kimin ya da hangi şartların teşvik ettiğini sorgulama gereği hissetmediği gibi izlediği siyasette köklü bir değişiklik yapma vaktinin geldiğini de düşünmüyor.
Paylaş
Tavsiye Et