11 EYLÜL meşum saldırıları sonrasında İslam coğrafyasının geniş bir bölümüne savaş açan ve önümüzdeki günlerde yeni cepheler açacağının işaretini veren ABD ve müttefiklerinin askerî işgalleri sürüyor. Öte yandan İslam dünyasını, tarihini ve medeniyetini hedef alan kültürel işgalin boyutları gün geçtikçe büyüyerek farklı soru ve sorunları da beraberinde getiriyor.
Orta Doğu bölgesine yönelen dinî ve siyasî düşmanlığa belki birçok açıklama getirilebilir; ancak şu günlerde bölgede diyalog ve uzlaşma zeminine yatırım yapanları hayal kırıklığına uğratacak çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Adım Adım Krize Doğru
Son yıllarda Batı’da yayımlanan makale ve kitaplarda İslamofobik temaların hızla artması gözlerden kaçmıyor. Örneğin Avrupa ve ABD basınında son aylarda yayımlanan birkaç yazının başlığı şöyleydi: “İslam bombası geliyor”, “Modernizme karşı İslam’ın savaşı”, “İslamî terör Batı’yı tehdit ediyor”, “Haçlı Seferleri devam ediyor”, “Batı ile İslam arasındaki medeniyet çatışması”. Ancak bunların yalnızca sahiplerinin görüşlerini yansıttığı düşüncesi ön plana çıkarılarak, meselenin İslam âlemi ve Batı dünyası arasında kriz oluşturacak düzeye gelmesinin önüne geçiliyordu.
30 Eylül 2005 tarihine gelindiğinde ise, Danimarka’da yayımlanan bir gazetede adları pek de duyulmamış birkaç karikatüristin karaladığı İslam dinine ve özellikle de peygamberine hakaret içeren 12 karikatürün basılması sonrasında yaşanan olaylar, Batı ile İslam dünyası arasındaki ilişkilerin patlamaya hazır bir saatli bomba üzerinde oturduğu gerçeğini gözler önüne serdi.
Peygamberlerin resimlerinin çizilmesini yasaklayan İslam öğretisini ayaklar altına alan bu karikatürler, İslam’ı gerçeklere aykırı bir şekilde resmetmekle kalmıyor; İslam peygamberine açıkça hakaret ederek Müslüman-Arap-terör üçlüsünü aynı kareye yerleştiren açık bir mesaj niteliği taşıyordu. Olayı benzerlerinden ayıran nokta, Danimarka hükümetinin basın özgürlüğünü gerekçe göstererek karikatürü yayımlayanlara zımnî bir destek verir görünmesi, ardından da Avrupa’daki bazı gazetelerin Jyllands Posten gazetesiyle dayanışma amacıyla art arda sayfalarında bu resimlere yer vermesi oldu. Her ne kadar sağduyu sahibi kimi politikacılardan karikatürlerin yayımlanmasının ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemeyeceği yönünde açıklamalar gelse de, kutsal değerlerimize saldırı niteliği taşıyan bu olay sonrasında özellikle de Arap dünyasının önde gelen yazar-çizerleri şu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar: Acaba Batı dünyasının belli kesimlerini uzun süredir etkisi altına alan İslamofobya hastalığı hızla kitlelere de sirayet eden bulaşıcı bir salgın haline mi geliyordu?
Medya Gerçeğin Aynasıdır!
Olayların önceden planlanmış bir strateji doğrultusunda ilerleyen kampanyalar olduğunu ve gücünü de “Tarihin Sonu”, “Medeniyetler Çatışması” gibi tezlerden aldığını savunanlara göre, Arap ve İslam âlemi karşısında hemen her alanda müfrit bir güce sahip durumdaki Batı, bundan aldığı cesaretle Müslümanları ilgilendiren meselelerde başına buyruk hareket ediyor ve medyayı da dilediği gibi kullanıyor. Gücü elinde bulundurması hasebiyle Batı âlemi, Holokost hakkında en ufak bir kuşkuyu dahi affetmezken İslam’ın en önemli kutsalına dil uzatmayı hoş görebiliyor.
Aynı çevreler, İslam peygamberinin şahsına dil uzatmanın özgürlük kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini iddia eden faşizan söylemlerin, yalnızca din ve medeniyet eksenli düşmanlıkları körüklemeye ve ırkçılığı beslemeye yarayacağını vurgulayarak Müslümanların İslamofobi’nin somutlaştırılması anlamına gelen bu karikatürleri hak etmediklerinin altını çiziyordu.
Düzenlenen protesto gösterilerinde yaşanan taşkınlıkları -büyükelçiliklerin ateşe verilmesi ve bayrakların yakılması- asla tasvip etmediklerini de vurgulayan yazarlar, baskıcı yönetimlerin izlediği politikalar sebebiyle Müslüman halkların barışçıl protesto eylemleri düzenleme konusunda halen yeterince olgunlaşamadıklarından dem vuruyorlardı.
Karikatürlerin yayımlandığı günden itibaren İslam âleminin ileri gelenlerinin ellerinden geleni yapmalarına rağmen, Danimarka hükümetinin gerginliği tırmandıracak hareketlerde bulunmakta ısrar etmesi de bugünlerde yaşanan olaylara adım adım planlanarak varıldığı iddialarına güç kazandırıyor. Resmî makamların kamuoylarındaki tepkiyi iletmek amacıyla görüşme taleplerine kulak tıkayan Danimarka hükümetinin Müslümanların sokağa dökülmesinde payı olup olmadığı da akla gelen sorular arasında.
Herkesin Kafası Karışık!
Karikatürlerin Avrupa’da küçük bir azınlık tarafından okunan gazetelerde yayımlanmış olmasını kanıt göstererek Avrupa’daki çoğunluğun İslam dini hakkında bu tip olumsuz düşünceler taşımadığını iddia eden ve yaşanan krizi bağımsız, mahallî bir olay olarak görme eğilimindeki yazarlara göre ise gösterilen tepkiler oldukça abartılı.
Eş-Şark el-Awsat gazetesinde yayımlanan şu sözler de aslında Arap entelektüellerinin bu konularda kafalarının ne denli karışık olduğunu kanıtlayan vahim bir belge niteliğinde: “Olan biteni, bizlerden bir grup yazar hemen ‘medeniyetler çatışması’ olarak nitelemekte acele ediyor. Bizler bu teze inanarak kendimizi şımartmış oluyoruz. Diğer bir medeniyetle çatışan hangi medeniyetten bahsediyoruz Allah aşkına? Arap âlemi de İslam âlemi de, içinde bulunduğu durum itibariyle hiçbir konuda medenî değil; geri kalmışlıkla boğuşmaktalar. ‘medeniyetler çatışması’ boş bir slogandan öteye gitmiyor. Eğer ‘medeniyetler çatışması’ olacaksa, bu eşit askerî güce, ekonomiye ve kültüre sahip iki medeniyet arasında olmalıdır.”
Paylaş
Tavsiye Et