GEÇTİĞİMİZ ay Türkiye’nin dış politika gündeminde başbakanın ABD ziyareti ve AB Anayasası referandumu gibi konular hakim olsa da, hükümetin başka alanlardaki dış politika çabaları sessiz sedasız ilerliyor. Genel Sekreterliği’ni Türkiye’nin üstlendiği İslam Konferansı Örgütü’ndeki (İKÖ) reform çabaları geçen ay Pakistan’da gerçekleştirilen bir toplantıda ele alındı. Yıllardır faaliyette bulunmasına karşın, istendiği oranda etkinlik gösteremeyen İKÖ’nün, günümüz dünyasında daha fazla söz sahibi olabilmesi için, reform ihtiyacı içinde olduğu aşikâr. Soğuk Savaş şartlarında kurulan bazı örgütler Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte ortadan kalkarken, bazıları da yeni şartlara uyum sağlayarak varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Örneğin, NATO’nun misyonundaki değişim ve AB’nin geçirdiği dönüşüm bu çerçevede ele alınabilir. Yine Soğuk Savaş döneminin en büyük uluslararası örgütü olan BM’de de şu anda reform çabaları gündemi oluşturuyor. BM’nin yapısının günümüz şartlarına uygun hale getirilmesi için Genel Sekreter’in başkanlığında bir heyetin yürüttüğü çalışma son günlerde tartışılan konulardan birisi.
BM kadar olmasa da, oldukça fazla üyeye sahip olan İKÖ’nün, Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrası şartlara uyum göstererek, daha aktif bir kurum haline gelmesi İslam dünyasında çeşitli devlet adamları ve bilim adamları tarafından dile getirilen bir konu idi. Burada en önemli amaç, bölgeselleşme çabalarının hız kazandığı bir dönemde, özellikle 11 Eylül sonrasında ciddi bir travma ile karşı karşıya kalan İslam dünyasının iç sorunlarını çözmek ve dış kaynaklı sorunlara karşı daha hazırlıklı olmaktır. 11 Eylül sonrası dünyada, Müslümanların karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık ve yanlış anlamaların aşılabilmesi için planlı ve ortak bir çaba gerekiyor. Bu çerçevede İKÖ’nün üstleneceği misyon, bütün İslam dünyasını doğrudan ilgilendiriyor.
Türkiye’nin öncülük ettiği reform çabaları, İKÖ’yü yeni bir yapıya kavuşturarak İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu meydan okumalara karşı ciddi bir platform oluşturmak amacına hizmet etmelidir. Türkiye öncelikle örgütün bir konferans havasından çıkarak, daha kurumsal bir mekanizmaya kavuşmasını hedefliyor. Kurumsal yapıdaki eksiklikler, örgütün tepkisel karakterinin devam etmesine sebep oluyor. Bu nedenle İKÖ, İslam dünyasını ilgilendiren Bosna veya Filistin benzeri herhangi bir konuda tepkisel olarak bazı kararlar alıyor, ama bunların uzun süreli uygulamasını takip etmekte sorunlar yaşıyor. Ciddi bir kurumsal yapı ile örgüt, stratejik planlar hazırlamalı ve gündemin peşinden giden değil; kendi oluşturduğu gündemi takip eden bir siyaset izler hale gelebilmelidir.
Bu çerçevede izlenmesi gereken en önemli prensip, kapsayıcılık olmalıdır. Dünya çapında Müslümanlara zarar verecek şekilde, karşı bir kutup oluşturuyormuş havası vermeden, üye ülkeler arasında yakınlaşma artırılmalı; yeni düşmanlar üretilmemelidir. Türkiye’nin yeniden yapılanma ile ilgili olarak önerdiği konulardan bir diğeri de üye ülkelerin izledikleri bazı politikaların diğer üye ülkelere zarar vermesini engelleyecek şekilde koordinasyon ve tazmin politikalarının geliştirilmesidir. Petrol ambargosu sırasında, petrol kaynaklarına sahip olmayan İslam ülkeleri bu politikalardan en fazla etkilenen ülkeler arasındaydı. Bu çabalara paralel bir şekilde, üye ülkeler arasındaki sorunların, İran-Irak Savaşı ve Körfez Savaşı örneklerinde görüldüğü gibi, sıcak çatışmaya dönüşmeden, çözüm mekanizmalarının geliştirmesi yoluyla ortadan kaldırılması diğer bir hedef olarak ortaya kondu. Böylece hem insan ve ekonomik kaynak israfı önlenmiş, hem de Müslüman ülkeler arasındaki sorunların çözümü için başka ülkelerin müdahalesi engellenmiş olacak.
Türkiye’nin konferans sırasında dikkati çektiği diğer bir nokta ise, uzun dönemli stratejiler ile kısa vadeli projeler arasında uyumun sağlanmasıydı. Bazen çok iddialı stratejiler ile yola çıkılmakta, fakat bu stratejiyi gerçekleştirirken atılacak kısa vadeli taktik adımlarla ilgili belirsizlik, sorunlara yol açmakta. İKÖ’nün istenilen ölçüde etkili olamamasının bir başka nedeni de, rasyonel bir bürokratik yapının kurulamamış olması. Ülke yöneticilerinin tercihlerinden bağımsız bir bürokrasi, İKÖ’nün etkinliğinin artmasını sağlayacak en önemli faktörlerden birisidir.
Büyük bir uluslararası örgüt olan İKÖ, küresel dünyada daha aktif bir rol üslenebilmek için, günümüzde uluslararası ilişkilerin önemli birer aktörü haline gelen sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmalıdır. İslam dünyasının bu konudaki eksikliği aşikâr; sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak işbirliği, hem örgütün çalışmalarına bir dinamizm getirecek, hem çalışmaları klasik bürokratik havadan kurtaracak, hem de halkın daha fazla katılımını sağlayarak örgütün hedeflerinin gerçekleşmesine hizmet edecektir. İKÖ’yü sadece devlet adamlarının bir araya geldiği bir örgüt olmaktan çıkararak, üye ülkelerden akademisyenlerin, kadınların ve gençlerin katılımını sağlayacak yeni bir yapılanma, günümüz dünyasında onun başarılı olma şansını artıracaktır. Bu türden öneriler, yeni bir örgüt kültürü demek olacağından, bunların hepsinin kabul edilip hayata geçirilmesi kolay olmasa da, örgütün günümüz şartlarına intibak edebilmesi için reform yapılması kaçınılmazdır.
Türkiye’nin Genel Sekreterlik görevini üslenmiş olması, örgütün bir reform sürecine girmesi için bir şanstır. Fas’tan Endonezya’ya bir coğrafi bütünlük oluşturan İslam dünyasının karşı karşıya olduğu iç ve dış sorunları çözmek için İKÖ, önemli bir forum işlevi görebilir. Küreselleşmenin en önemli sonuçlarından birisi, dünyanın çeşitli kesimlerinde bölgeselleşme çabalarının hız kazanmasıdır. İKÖ de, üyeleri arasındaki yakınlaşmayı artırarak, küreselleşmeye verilecek cevap bakımından İslam dünyasında yeni bir açılım gerçekleştirebilir.
Paylaş
Tavsiye Et