Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2007) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Irkçı duvar bu kez Irak’ta
El-Quds el-Arabi
Çeviri: Hatice Boynukalın Şenkardeşler
23 Nisan 2007 Abdulbari Atwan
 
Görünüşe göre ABD yönetimi, otoritesini günbegün yitirdiği Irak’a hâkim olabilmek için kullandığı zulasındaki çözüm ve fikirlerin tamamını yitirdi. Bundan dolayı da müttefiki İsrail’e kendisini kurtarır umuduyla elini uzattı. İsrail ise Bağdat’ın mahallelerini bölen bir duvar yapılmasını içeren bir plan ile bu yardım talebine karşılık verdi. Böylelikle dört yıldır işgal altındaki Irak’ta hızla yayılan mezhepçi ve ırkçı ayrımın kökleşmesine yarayacak bir adım daha atıldı.
ABD’nin Irak’taki yöneticilerine göre yapılması düşünülen Azamiyye Duvarı’nın hedefi, yönetime bağlı milisler tarafından tesis edilen ve aynı zamanda peş peşe gelen Irak hükümetlerinin içişleri bakanları tarafından da desteklenen ölüm timlerinin gerçekleştirdiği ırkçı saldırıları durdurmak.
ABD Başkanı George W. Bush’un müjdesine (!) göre yeni Irak’ın, siyasi ve toplumsal açıdan demokrasinin yerleştiği, eşitlik, güvenlik ve zenginliğin arttığı bir yer olması öngörülüyordu. Ancak yaşananlar, gerçek tablonun aslında bunun tam tersi olduğunu gösteriyor. Zira mezhep ve ırk ayrımına dayalı bölünmüşlük bugün yalnızca bölgelerle sınırlı kalmıyor. Söz konusu bölünmüşlük artık şehirlere, belki de yakın gelecekte köy ve aşiretlere kadar yayılacak.
Öte yandan bugün inşa edilmeye başlanan Azamiyye Duvarı’nın, yarın Basra Duvarı, öbür gün Musul Duvarı, Kerkük Duvarı vs. şeklinde devam etmeyeceğini, bu durumun Irak kantonlara ya da Irak ahalisi tamamen yalnızlığa itilmiş gettolara ayrılana kadar sürmeyeceğini kim garanti edebilir?
Artık Iraklıları bir araya getiren ortak bir ulusal kimlik yok! Irak’ta şimdi sadece mezhep, ırk, bölge, din ve aşirete göre konumlandırılmış kimlikler var. Ülke göz göre göre ürkütücü bir biçimde parçalanıyor. Belki de bu durum, tüm bir Arap bölgesinin dağılmasını da beraberinde getirecek.
Irak demokrasi ihraç etmiyor. Bilakis bu ülke kurtuluş ve esenlik bulma amacıyla göç eden insanları, kin yüklü bir ırk ve mezhep ayrımcılığını, iç savaşı, ahlaki ve idari çürümüşlüğü ihraç ediyor.
ABD’nin güvenlik planı ne Bağdat’ta, ne de Irak’ın başka bir bölgesinde başarılı oluyor. Şiddet olaylarının kurbanlarının sayısı, bu plan yürürlüğe sokulduğundan beri her geçen gün hızla artıyor. Bombalı araçların patlamaları ise aralıksız devam ediyor. Eli ABD’ye ulaşmasın diye, Bush’un Irak’ta savaştığı el-Kaide örgütü ise Anbar’da devletini tesis etti bile! Örgüt pek yakında yeni hükümetinin savunma, içişleri ve iletişim bakanlarını tayin etme yolunda.
Halen Irak’ta bulunan 170 bin ABD askeri ise başkentin çok küçük bir bölümünü bile güvenli kılmayı, yeşil bölgeden dışarı çıkamayan parlamento üyelerini patlamalardan dahi korumayı başaramıyor. Bu da Iraklı bakan ve yetkililerin çoğunluğunun, resmî görevler yerine getirme bahanesiyle sürekli dış ülkelerde bulunmalarının nedenini açıklıyor.
Irkçı duvarlar, İbrani devletini intihar saldırılarından koruyamadı. Filistin’de gerçekleşen intihar eylemlerinin sayısındaki gerileme sizi yanıltmasın. Bunun sebebi ırkçı duvarın yükselmesi değil, Hamas’ın aldığı ateşkes kararı ve hareketin iki yıldır bu karara büyük oranda uyması. Hamas bu kararı, siyasi sürece katılmanın bir ön hazırlığı olarak almıştı.
Oysa Iraklılar, onlara demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde bir yaşam vadeden hür dünyanın efendisi ABD’den kendilerine bir duvar inşa etmesini değil, adalet, eşitlik ve ekonomik rahatlık getirmesini beklemekteydiler.
Bir İngiliz atasözünde şöyle denir: “Eğer çukura düşersen yapman gereken ilk şey çukur kazmayı bırakmaktır.” Açıkçası Oğul Bush’un bu atasözünü duymadığı anlaşılıyor. Şayet duymuşsa da bundan gereken dersleri almadığı ortada. Zira Bush, Irak çukuruna düştüğünden beri çukuru kazmaya devam ediyor. Artık çukur o kadar derinleşti ki içinden çıkılamaz bir hale geldi.
Başkan Bush halen Irak’a ek kuvvetler göndermekle meşgul. Astronomik rakamlarla ifade edilen harcamaların karşılanması için ise Amerikan Kongresi’nden ilave bütçe talep ediyor. Çekilmeye yönelik kimi çağrılara kulak tıkıyor. Bush, ümitsizce, kaybettiklerini geri almanın savaşını veriyor.
Başkan Bush en vahim hatayı Dick Cheney, Donald Rumsfeld, John Bolton ve diğer gözü dönmüş, ırkçı ‘neo-con’lara güvenmekle değil, bu isimlerin onlardan daha da gözü dönmüş olan Iraklı meslektaşlarına bel bağlamakla işledi. Başkan Bush ve Irak’taki yönetici zümrenin yaptığı bütün hatalar, ülkedeki vaziyetin daha da kötüye gitmesine yol açıyor ve 4 milyondan fazla Iraklının ülke içine ya da dışına güvenlik ve ekmek aramak için kaçmasına, dağılmasına sebep oluyor.
Asıl trajik olansa, Iraklı insanların hakları için timsah gözyaşları döken ahlak abidesi ABD ve Batılı ülkelerin bütün bu olanlara sırtlarını dönmesi. AB ülkeleri, Amman ve Şam sokaklarını dolduran 2 milyon Iraklı göçmene kapılarını açmama konusunda ortak bir karar aldı. ABD ise yapılan baskılar sonucunda, bu göçmenlerden 25 binini önümüzdeki beş yıl boyunca misafir edebileceğini duyurdu.
Netice itibariyle bugünün Irak’ı; Batılıların aldatmasının, yalanının, ikiyüzlülüğünün ve bu ülkeye mensup olmalarına rağmen hayatlarının büyük bölümünü dış ülkelerde düşman istihbarat servislerine hizmet ederek geçiren bazı insanlar tarafından mağdur edilişinin öyküsüdür.

Tavsiye Et