ENGELLİLERİN varlığı neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak çağdaş anlamda engelli eğitimleri çok yenidir. Bu eğitimlerin geç başlaması ve çeşitli evrelerden geçişi herhangi bir engeli olmayan insanların tutumuna bağlı olmuştur. Tabii sağlıklı insanların engelliye bakışı ve tutumları bilim, teknoloji ve uygarlığın gelişimine bağlı bir değişim süreci geçirmiştir. Çok tanrılı dinlerin hâkim olduğu dönemde engelli bir çocuğun, içinde bulunduğu aileye işledikleri bir suçtan ötürü Tanrı tarafından bir ceza olarak verildiği düşünülmüştür. Bu yüzden engelliye yardım etmenin Tanrı’nın gazabını çekmek anlamına geleceği düşüncesinden hareketle engelliye kimse yardım etmemiş; engelliler şehir dışına sürülmüş, yalnızlığa ve ölüme terk edilmiştir.
Sonraki dönemlerde engelli insanların yok edilmediği, ancak kötü işlerde çalıştırıldığı görülmüştür. Hor görülüp aşağılanan engelliler, değirmenlerde ve su depolarında hayvanların yerine işe koşulmuş; fuhuşta, dilencilikte kullanılmıştır. Bazı toplumlarda da cüzzamlılarla aynı kolonide yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Türkiye’de Engelli Profili
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de engelli olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %12,29’dur. Buna göre ülkemizde 8.431.937 kişi engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Engelli vatandaşların 3.783.197’sini erkekler, 4.648.740’ını kadınlar oluşturmaktadır. Aynı araştırma sonuçlarına göre, dünyada ve ülkemizde en yaygın engelli türleri; ortopedik engelliler, görme engelliler, işitme engelliler, dil ve konuşma engelliler, zihinsel engelliler ve süreğen hastalıklar olarak tespit edilmiştir. Bu araştırma sonuçlarına göre engellilerin en yoğun yaşadığı bölge Marmara Bölgesi iken, en az yoğunluksa Ege Bölgesi’ndedir.
Toplumun Engelliyle Bütünleşme Sorunu
Günümüz Türkiye’sinde engellilerin toplumla bütünleşme yönünde büyük sorunlar yaşadıkları aşikâr. Adlandırmadan başlayıp yaşamın pek çok alanına yayılan bu sorunlar, her geçen gün bir kartopu gibi büyüyor. Bu durum engelli bireylerin, toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını daha da güçleştiriyor.
Toplumun engelliyi anlamaması, paylaştıkları hayatın içinde engelliyi fark etmemesi, engellinin de “Nasıl olsa önemsenmiyorum” deyip kendini topluma takdim etmekten kaçınması, çok ciddi iletişim sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Sürekli bu sorunlarla boğuşan ve sorunlarına gerekli çözümleri üretemeyen engelli bireyler, kendilerini mutsuz hissediyor. Toplumun engelliyle bütünleşmesinin önündeki sorun ise engelli kavramının bilinmemesi ile başlıyor.
Engellilik Nedir, Engelli Kime Denir?
Günümüzde bu kavramlar tam olarak tanımlanamıyor. Engellinin kim, engelliliğin ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca, engellilere yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşiyor. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden oluyor. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü, engellinin kendisini anlatmasını ve diğerlerinin de onu kolayca anlamasını zorlaştırıyor.
Burada engelli kavramıyla ilgili tanımlara yer vererek konuyu biraz daha açmak gerekiyor. Bireyin yaşadığı sürece yaş, cins, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır. Birey yetersizlik yüzünden burolleri gereği gibi oynayamaz durumda kalırsa buna özür veya engel denir. Zedelenme ya da bazı sapmalar sonucu, bir insan için normal kabul edilen bir etkinliğin ya da hareketliliğin, engellenme veya sınırlanması haline ise yetersizlik denmektedir. Birey zedelenme ya da sapma sonucu yaşamında bir takım güçlüklerle karşılaşır; bazı güçlüklerin üstesinden gelmede yetersiz kalır. Örneğin bacaklarının olmayışı ya da fiziksel engelli oluşu, yürüyememe, yürüyerek yapılacak etkinliklerde yetersiz hale gelmesine neden olur. (Özel Eğitime Giriş, Prof. Dr.Yahya Özsoy, Kartepe Yay. )
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerin başında adlandırma sorunu gelmekle birlikte bu sorundan daha büyük sorunların da olduğu ortaya konmuştur. Bunlardan ikisi ve belki de en önemlileri “yoksulluk ve eğitim”dir.
Engellilik ve Yoksulluk
Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş ülkeler için de geçerlidir. Ülke nüfusunun dörtte biri açlık sınırının altında yaşarken, engelli nüfusun dörtte ikisi açlık sınırının altında yaşamaktadır.
Kuşkusuz yoksulluk, bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Temel insani ihtiyaçlarını gideremeyen bireylerin, engelliliklerinden kaynaklanan bakımlarının yanı sıra sağlık ve sosyal sorunlarının üstesinden gelmeleri zordur. Bu durum bir ekonomik kaynaktan beslenmeyi zorunlu kılar.
Demek ki engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyo-ekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu, gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi engeldir.
Engellilik ve Eğitim
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli sorunlardan birisi de eğitimdir. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın 2002 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre, genel nüfusun göstergeleriyle özürlü nüfusun göstergeleri arasında çok ciddi uçurumlar olduğu gözlenmiştir. Yapılan araştırmaya göre, Türkiye genel nüfusunun %13’ü okuma yazma bilmiyorken, engelli nüfusun %36’sının okuma yazma bilmediği görülmüştür.
Tamamlanmış eğitim durumuna göre özürlü nüfus oranı verileri de genel nüfusa göre oldukça düşüktür. Engellilerin %41’inin, süreğen hastalığı olanların yaklaşık %47,10’unun, ilköğretim ve liseden sonraki eğitim düzeyleri de çok düşündürücüdür. Yüksekokula devam eden engelli (bedensel, görme, işitme ve konuşma engelliler) oranı %2,24’tür. Sonuç olarak, okuryazarlığı olmayan ve eğitim seviyesi düşük bir engelli kitlesinin varlığından söz edilebilir.
Engelliler için sorunlar saymakla bitmez; erişebilirlik, çevre düzenlemesi, rehabilitasyon, istihdam, iletişim, özel hayat/aile yaşamı vb. Bunlar hiç kuşkusuz sorunların tamamı değil, sadece bizim tespit edebildiklerimizdir.
Çoğu zaman farkına bile varmadığımız engellilerle hayatı paylaşmak zorundayız. Paylaşmak, iletişim kurmakla, iletişim de fark etmeyle başlar. Engelliler, başarılarıyla kendilerini fark ettirmeli; sağlıklı bireyler de onlara bunun için fırsat vermelidir. Bu durum onların üreten, saygın bireyler olarak toplumda yer almalarını sağlayacaktır.
Paylaş
Tavsiye Et