KKTC’DE 19 Nisan Pazar günü yapılan genel seçimlerle birlikte yeni bir sürece girildi. 2000 yılından bu yana KKTC’de yapılan bütün seçimler, iç siyasetten ziyade doğrudan Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik politikaların etkisi altında gerçekleşti. Dolayısıyla 19 Nisan seçimlerinin, 2002 öncesi siyasal duruma dönüş yolunda güçlü sinyaller verdiğini söyleyebiliriz; ancak Ulusal Birlik Partisi (UBP)’nin seçimleri kazanmasını tam olarak eskiye dönüş olarak nitelemek de bizleri hatalı bir değerlendirmeye götürür. Zira Derviş Eroğlu liderliğindeki UBP her ne kadar seçimlerden mutlak bir zaferle çıkmış olsa da, Annan Planı sonrasında oluşan yeni gerçeklikler temelinde bir siyaset üretmek zorunda olduğunun farkında. Seçim sonrası UBP’den gelen ilk mesajlar da söz konusu gerçekliklere uygun bir yol izleneceği yönünde.
Seçim sonuçlarına göre %5 barajını aşan beş parti, Cumhuriyet Meclisi’ndeki 50 sandalyeyi paylaştılar. UBP oyların %44’ünü alarak 26 milletvekili çıkarırken, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) %29 oyla 15, Demokrat Parti (DP) %10,7 oyla 5, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) %6,8 oyla 2 ve Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) %6,3 oyla 2 sandalye kazandı. Meclis başkanının UBP milletvekilleri arasından seçilmesi durumunda, UBP’nin hükümet kurabilmesi için gerekli 26 güvenoyu sayısına ulaşması ancak bir başka parti ile koalisyon kurmasıyla mümkün. UBP ile koalisyon kurmak için anlaşması en muhtemel iki parti, UBP’den ayrılanların oluşturduğu ÖRP ve DP. 2003 ve 2005 seçimleri ile karşılaştırdığımızda bölünmeler yaşamış olsa da UBP’nin bu son seçimlerde oylarını ciddi bir oranda arttırdığını gözlemliyoruz.
Her iki seçimde de Annan Planı temelinde çözüm isteyen ve “Annanistler” olarak adlandırılan geniş çatı altında yer alan CTP, TDP ve Birleşik Kıbrıs Partisi seçimlerde ciddi bir yenilgiye uğradı. 2003 ve 2005 seçimlerinde toplam oy oranları %50’yi geçen “Annanistler” bu kez %39’da kaldılar. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz CTP’nin neredeyse tüm siyasal sermayesini endekslediği AB ve uluslararası kamuoyunun, vaatlerini yerine getirmemeleri. Gerçekleştirilemeyen vaatler CTP’nin iktidarının sona ermesine zemin hazırladı. Diğer bir etken de Ada’daki Türkiyeli göçmenlerin desteği. Bugün KKTC’de nüfusun %40-45’ini oluşturan Türkiyeli göçmenlerin büyük çoğunluğu geleneksel olarak UBP, DP ve ÖRP gibi merkez sağ partileri destekliyorlar. 2003 ve 2005 seçimlerinde CTP’yi destekleyen göçmenler, CTP’nin taleplerine kulak tıkamasına paralel bir şekilde UBP-DP çizgisine geri dönüş yaptılar.
Seçimler ve Kıbrıs Görüşmeleri
Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Kesimi Lideri Dimitris Hristofyas arasındaki görüşmelerin sekteye uğramayacağına dair garanti vermesi ise büyük önem arz ediyor. Zira UBP’nin seçimi kazandığının belli olmasının hemen ardından Rum kesiminden ve Atina’dan yükselen sesler UBP’nin görüşmeleri kesmek isteyeceği yönündeydi. Eroğlu’nun açıklaması bir taraftan uluslararası topluma güven verirken diğer taraftan da masada Talat’ın elini güçlendirdi. Görüşmelerin KKTC’de oluşan yeni siyasal gerçekliği dikkate alarak ilerlemesi, toplumların muhtemel bir çözümü daha kolay sindirmesini sağlayabilir. Görüşmelerin olumsuz sonuçlanması halinde mevcut statükonun aynen kalması zor gözüküyor ve bu da Rum tarafını korkutuyor. Bu durumda da AB üyesi olmanın avantajlarını şantaj aracı olarak kullanmak isteyen Rum tarafı için, görüşmelerin bir takvime bağlı olmaksızın uzaması gayet doğal bir şey haline geliyor.
AB’ye endekslenmiş Annan Planı’nın Ada’yı çözüme kavuşturacağı, eğer Türk tarafı planı kabul ederse uluslararası tecridin sona ereceği yönünde oluşturulan güçlü beklenti bir türlü gerçekleşmedi. Beş yıldır günlük hayatın işleyişini doğrudan etkileyecek somut bir adımın atılmaması, Kıbrıslı Türkler arasında AB ve uluslararası kamuoyuna yönelik güvensizlik hissinin doğmasına neden oldu. Örneğin, Annan Planı kapsamında Rumlara bırakılması düşünülen Güzelyurt bölgesinde UBP tekrar birinci parti oldu. 24 Nisan 2004’te yapılan Annan Planı referandumunda Güzelyurt seçmeni, planın kabul edilmesi yönünde oy kullanmış, 2003 ve 2005 seçimlerinde de CTP’yi birinci parti olarak çıkarmıştı. KKTC’nin en verimli ve sulak ovası olan Güzelyurt’un tercihlerindeki bu değişim, halkın 2002’den beri yaşadığı gerilimleri net biçimde ortaya koyuyor. Halkın Brüksel, Washington ve uluslararası kamuoyuna gönderdiği mesaj gayet açık: “Uluslararası tecridin sona ermesi için sembolik adımlar değil somut girişimler görmek istiyoruz”.
UBP Asiye’yi Nasıl Kurtarabilir?
Aralık 1963’te fiilen ortadan kalkan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti, “Ayşe’nin 1974 yazında Ada’da tatile çıkması” ile birbirinden ayrı iki devletli bir yapıya dönüştü. Güneydeki devletin 6 Mart 1964 tarihli ve 186 no’lu BM Güvenlik Konseyi kararınca Ada’nın tek sahibi olarak tescil edilmesi, Rumlara Kıbrıs’ın tamamında hak iddia etme imkanını sağladı. 1964-1974 arası dönemde Ada’nın %8’inde gettolarda yaşamaya zorlanan Kıbrıslı Türkler, “Ayşe’nin Ada’ya gelişi”nin ardından kuzeyde kendi devletlerini kurma yoluna gitti. 1983’te ilan edilen KKTC’nin, Türkiye hariç hiçbir devlet tarafından tanınmaması ve tecride mahkum edilmesi, Ankara ve Ada’da tatilde olan Ayşe’nin suçlanmasını da beraberinde getirdi. Ayşe’nin 35 yılı bulan uzun tatilinin sona ermesi için ortaya konan planlar birer birer tarihin tozlu sayfalarında yerlerini aldı. Bu süreçte Ayşe’nin tatilden dönmesi “Asiye’nin kurtarılması”na endekslendi. Asiye içinde Ayşe’nin tatilinin uzamasına kızanlar “işgalci güç” söylemine sarılıyor ve “anavatan” tabirini kullanmaktan özenle kaçınıyorlardı. 19 Nisan seçimlerinin Türkiye açısından en olumlu sonucu, Asiye ile Ayşe arasındaki buzların erimeye başladığını tescil etmesi.
Annan Planı sürecinde Ankara’nın Kıbrıslı Türklerin taleplerine karşı takındığı olumlu tavır ve çözüm söylemi, özellikle “Annanistler” olarak tanımlanan gruplar arasında hem Ayşe’nin hem de Türkiye’nin imajını düzeltti. 2002 öncesinde Asiye içinde Ayşe’den şikayetçi olanların sık sık dile getirdikleri “işgalci güç” söylemi, Annan Planı sürecinde Ankara’nın politikaları çerçevesinde değişim göstererek giderek azalma eğilimine girdi. Bu noktadaki önemli bir gelişme de, daha önce “anavatan” tabirini kullanmaktan özenle kaçınan başta Talat olmak üzere birçok siyasetçinin, sık sık “anavatan” demeye başlamaları. Zira son seçimlerin de gösterdiği gibi Kıbrıs Türkleri, Asiye’nin kurtulması konusunda AB ve uluslararası kamuoyundan ümitlerini kesmeye başladı. Bu noktada UBP’nin üzerine düşen görev, Ada’da çözüm için görüşmelerini sürdüren Talat-Hristofyas ikilisine Asiye’nin taleplerini dikkate almaları yönünde telkinde bulunmak. Ankara’nın ise Asiye ile Ayşe arasındaki mevcut gerilimleri en aza indirmesi ve karşılıklı güvenin kalıcı tesisini sağlamak için daha çok çaba göstermesi gerekiyor.
Paylaş
Tavsiye Et