ERMENİSTAN ile Türkiye ilişkilerini normalleştirmeyi hedefleyen diplomatik faaliyetlerin 2009 başında ivme kazanmasıyla birlikte, Güney Kafkasya’daki jeopolitik mücadele de kritik bir safhaya taşındı. ABD Başkanı Barack Obama’nın 6-7 Nisan’daki Ankara ve İstanbul ziyaretlerinin akabinde yoğunlaşan ve Türkiye’nin etnik ve tarihsel bağları dolayısıyla özel bir ilişkisinin olduğu kardeş ülke Azerbaycan’ın, Rusya kartına oynayacak kadar tepki göstermesine yol açan Ermenistan ile yakınlaşma süreci, Ankara ile Erivan’ın 22 Nisan’da gece yarısı, bir “Yol Haritası” üzerinde anlaştıklarını duyurmasıyla yeni bir boyut kazandı.
Yol Haritası’nın, iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulması, Türkiye tarafından 1993’te kapatılan sınırın açılması ve Anadolu’da yaşayan Ermenilerin 1915’te Osmanlı Türkleri tarafından soykırıma uğratıldığı iddialarıyla ilgili bir komisyon kurulmasını içerdiği ifade ediliyor. Diğer yandan Azeri ve Türk kamuoyları, Ermenistan işgalindeki Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinin statüsünün de Yol Haritası’nda yer alacağı beklentisini taşıyor. Ancak Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın açıklamasına göre, ilişkilerin normalleşmesi Dağlık Karabağ meselesinin çözümüne olumlu katkıda bulunabilecekse de bu, Karabağ’ın koşul olarak masaya konulduğu anlamına gelmiyor.
Batılı kaynaklar, Yol Haritası’nın, tarafları Ekim ayına kadar yolun sonuna getireceğini öngörüyor. Tarihin Ekim olarak belirtilmesi ise “futbol diplomasisi” ile bağlantılı. Sarkisyan’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü 5 Eylül 2008’de Erivan’da Türk ve Ermeni milli takımları arasında oynanan Dünya Kupası Grup Eleme Maçı’na davet etmesi, normalleşme sürecinin sembolik başlangıcı sayılıyor. Maçın rövanşının 14 Ekim’de Kayseri’de oynanacak olması da müzakereler için doğal bir son tarihe dönüşüyor. Sarkisyan’ın, Wall Street Journal gazetesinde 23 Nisan’da yayınlanan söyleşisinde, sınırın açılmaması halinde maç için Türkiye’ye gelmeyeceğini söylemesi, Ekim vurgusunu güçlendiriyor.
Sarkisyan da bütün bu açıklamalarına ve normalleşme sürecinin Ermeni çıkarlarına aykırı hiçbir unsur içermediğinin altını çizmesine rağmen, aşırı milliyetçilerle karşı karşıya gelmekten kurtulamadı. 131 sandalyeli parlamentoda 16 milletvekilliğine sahip olan Taşnak Partisi, 27 Nisan’da üyesi olduğu koalisyon hükümetinden ayrılma kararı aldı. Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a dâhil edilmesi gerektiğini savunan Taşnak liderlerine göre, Ankara’nın normalleşme sürecini Karabağ sorunu ile paralel görüşme önerisi ve Türkiye’den toprak talebinden vazgeçme koşulu, Erivan’ı zor durumda bırakacak ve Ermenistan’ın dış siyasetinde değişikliğe neden olacak. Mart 2008’de kurulan Ermenistan’daki mevcut koalisyon hükümeti, Sarkisyan’ın Cumhuriyet Partisi, Orinats Yerkir (Hukuk Devleti) Partisi ve Taşnak Partisi’nden oluşuyordu. Taşnakların çekilmesi, şimdiye kadar ABD, Avrupa ve Rusya’nın desteği sayesinde katı bir tavır sergilemeye, masaya oturmayı “soykırım” iddiasının kabulüne bağlamaya alışan Ermeni kamuoyunda belli bir tepki doğursa da bu, Sarkisyan’ı çok fazla zorlamayacaktır.
Ermenistan, Türkiye ile Uzlaşmaya Mahkum
Türkiye’nin sınırlarını resmen tanımayan ve Büyük Ermenistan idealine anayasasında yer veren Ermenistan’ın futbolu vesile kıldığı bu tavır değişikliğinin ardında, Sarkisyan’ın önceki Ermeni liderlerinden daha barışçı olması değil, Türkiye’yle anlaşmaya mecbur olması yatıyor. Bu mecburiyet de büyük ölçüde Ermenistan’ın ekonomik koşullarından kaynaklanıyor. ABD başkanlarının, 1915’te Anadolu’da yaşayan Ermenilerin tehcir edilmeleri kararının uygulama tarihi olan 24 Nisan’ı soykırım günü olarak nitelendirmelerini ve Amerikan Kongresi’nden bu yönde bir yasa çıkarmayı varlık nedenleri haline getiren Ermeni diasporasının pek umurunda olmasa da, ülke ekonomisi çökmüş vaziyette.
Türkiye, İran ve Azerbaycan tarafından çevrelendiği için denize çıkışı bulunmayan, petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmayan, şimdiye kadar Rusya’nın yardımlarıyla ayakta duran Ermenistan için, Türk sınırı Avrupa’ya çıkış kapısı konumunda. Ağustos 2008’deki Rusya-Gürcistan Savaşı sırasında, ana tedarik yolu olan Gürcistan demiryolunun Rusya tarafından kesilmesi, Ermenistan’ın yaşadığı izolasyonun boyutlarını idrak etmesini sağladı. Savaşın, AB ve ABD’nin Kafkasya’daki nüfuzunun sınırları ile günde bir milyon varil Azeri doğalgazını Akdeniz’e ulaştıran Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın kırılganlığını da göstermesi, Kafkasya’daki artan Rus etkinliğini kırmak isteyen Batı’nın Ermenistan’ı Rusya’dan uzaklaştırma çabalarını hızlandırdı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Türkiye-Ermenistan yakınlaşması üzerine 17 Nisan’da Moskova’yı ziyaret edip “Rusya stratejik ortağımız” demesinde, Batı’ya güvenerek Rusya’ya efelenmeye kalkışan Gürcistan’ın başına gelenlerin de etkisi olabilir. Azerbaycan’ın, Ermenistan üzerindeki çözüm baskısı ortadan kalkacağı endişesiyle Dağlık Karabağ meselesi halledilmeden Türkiye’nin sınırı açmasına karşı çıkması bir yere kadar anlaşılabilir. Fakat Azeri yöneticilerin, Ermenistan’ı Azeri topraklarını işgal etmeye teşvik eden sanki Rusya değilmiş gibi davranıp kendilerini Rus “ayı”sının pençelerine uzatmaları ve Türk liderlerinin açıklamalarına itibar etmedikleri izlenimi vermeleri de oldukça hatalı.
Dağlık Karabağ meselesinin kökenleri, 1917 Ekim Devrimi sonrasında, özellikle de Stalin döneminde bölgede yapılan düzenlemelere kadar uzanıyor. Sorunu alevlendiren ise Azerbaycan’a bağlı özerk statülü bir bölge olan ve nüfusunun yarıdan fazlası Ermenilerden oluşan Dağlık Karabağ’ın parlamentosunun, 1988’de aldığı Ermenistan ile birleşme kararı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından başlayan ve 1994’te son bulan Azeri-Ermeni Savaşı, Ermenistan’ın Karabağ ile etrafındaki bazı bölgeleri işgaliyle sonuçlandı. İşgal sebebiyle Karabağlı binlerce Azeri, topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Böylesine karmaşık ve yıllanmış bir sorunu kısa sürede halletmek zor olsa da, belli bir aşamaya getirmek elbette mümkün. Nitekim Karabağ sorununu çözmek için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde oluşturulan üç eş başkanlı (Fransa, Rusya ve ABD) Minsk Grubu da, Türkiye-Ermenistan normalleşmesini yakından izliyor.
Mayıs ayından itibaren çeşitli vesilelerle bir araya gelecekleri ifade edilen Aliyev ile Sarkisyan’ın, Karabağ’ın çözümü konusunda en azından bir mutabakata varmaları, ihtimal dışı değil. “Komşularla sıfır problem” ilkesiyle hareket eden Türkiye’nin, kuzeydoğu komşusu Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesi kaçınılmaz. Obama’nın “soykırım” iddialarını desteklemesi ve 24 Nisan için Ermenice “büyük felaket” ifadesini kullanması da, Türkiye’nin Ermeni diasporasının baskısını etkisizleştirmek için bazı adımlar atmasını gerektiriyor. Başbakan Erdoğan’ın, Bakü’ye gidip Aliyev ile görüşmesi ve mümkün olan en kısa sürede sürecin detaylarının kamuoyuyla paylaşılması, iki ülke arasındaki gerilimi azaltabilir.
Paylaş
Tavsiye Et