Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Kudüs-Bağdat hattı: Arapların ABD’yle imtihanı
Hatice Boynukalın Şenkardeşler
FİLİSTİN’DEN Irak’a, Kudüs-Bağdat arasında Arap dünyasının ABD’yle olan ilişkilerini belirleyen iki düşünce hattı uzanıyor. Bu hatların ilkine dahil olanlar bölgedeki ABD varlığını Arapların çıkarları için olumlu görürken diğerleri; ABD’nin halen İsrail’i destekleme siyasetine devam ettiğini ve Irak’tan hareketle Arap alemini hegemonyası altına almayı hedeflediğini düşünüyor.
Şaşırtıcı gelse de Arap dünyasında çözüm için hâlâ ABD’den medet uman, hatta ‘pax-Americana’yı tek çare olarak görenler var. ABD’nin varlığını Arapların çıkarları için olumlu görenlere göre; ABD’nin bu çok zorlu ve bir o kadar da karışık bölgede bizzat Arapların yardımına ihtiyacı var.
Bu kanaate sahip olanlar neredeyse yüz yıldır Arap aleminin gündeminde hep birinci sırada yer alan Filistin-İsrail meselesinde de ABD’nin soruna müdahale etmesini önemli, hatta zorunlu görüyor. “Zira ABD, açıkça İsrail’in çıkarlarını gözetse bile, yine de onun elini kolunu bağlayacak tartışmasız tek süper güç. İşte bu nedenledir ki; Filistinlilerin ABD’yle olan ilişkilerini kesmeleri durumunda bundan en çok zarar görecek olanlar yine bizzat Filistinlilerdir. Zaten ne Avrupa Birliği’ne ne de Araplara bu konuda güvenmenin hiç bir anlamı yok. Zira birinciler askeri ve siyasi yönden yeterince güçlü değilken; ikinciler kendi varlıklarını tehdit eden durumlarda dahi ABD’ye rica ve yalvarmadan öte bir tavır ortaya koyamıyor.” Yakın tarihi de, devam etmekte olan son gelişmeleri de yok sayan bu görüş sahipleri, küresel teslimiyetin ve Amerikan muhipliğinin Arap dünyasındaki etkisinin yansımaları olsa gerek.
Neyse ki Arap kamuoyundaki Amerikan lejyonerlerin sayısı fazla değil. ABD’nin halen İsrail’i destekleme siyasetine devam ettiğini ve Irak üzerinden Arap alemini hegemonyası altına almayı hedeflediğini düşünenler çoğunlukta. Bugün Irak’ta oynanan senaryo ile geçen yüzyılın başında Filistin’de oynanan senaryo arasındaki büyük benzerlikler gözlerden kaçmıyor. Bu kesime göre, özellikle Yahudi şirketlerinin Irak topraklarını imar etme ve turistik amaçlara hizmet etme adı altında gösterdikleri yoğun çaba ve ABD hükümetinin bu şirketlere tanıdığı bir nevi özerklik bile ABD’ye karşı konulmasını ve direnilmesini haklı çıkarıyor.
Yakın dönemde Ariel Şaron ve Mahmud Abbas’ın Beyaz Saray’a yaptıkları ziyaret de her iki düşüncedekilere dayanak vermesi bakımından hayli anlamlı. Gezinin en önemli ve tartışılan noktalarından biri hiç şüphesiz ABD Başkanı George Bush’un Ariel Şaron’a, tarihi 1678 yılına dayanan, Yahudilere göre kutsal toprakları gösteren bir harita hediye etmesiydi. Tüm Filistin’in yanı sıra Suriye, Lübnan ve Irak’ın büyük bir bölümünü içine alan harita, ABD’nin halen İsrail’i destekleme siyasetine devam ettiğini savunanlara göre malumun ilamından öte bir anlam taşımıyor. Dikkat çekici olan ise Amerikan muhiplerinin yaşadığı ruh hali. Görüşmeler sırasında Bush’un, İsrail’in yapımına devam ettiği sözde güvenlik duvarını yol haritasına aykırı bulduğunu belirtmesi ABD’yi “Araplar için olmazsa olmaz” görenleri bir hayli memnun etmeye yetti. Ancak aynı Bush konuşmasına; yine de bu konunun İsrail’in güvenliği ile alakalı olduğunu ve İsrail hükümetinin kaygılarını ‘anladığını’ ilave ederek, aslında ABD taraftarlarının memnuniyetinin ‘züğürt tesellisi’nden ibaret olduğunu açıkça göstermiş oldu.
 
Arap Milliyetçiliği Tezinin Dönüm Noktası
Kudüs-Bağdat arasındaki kritik hat Arapların sadece ABD’yle ilişkilerini sorgulamalarına yol açmadı; aynı zamanda Arap dünyasının kendi içindeki temel bazı tartışmaları da yeniden alevlendirdi. Öne çıkan bu tartışmaların başında Arap milliyetçiliği geliyor. Öyle ki gelinen noktada ‘Arap kardeşliği’ dahi sorgulanır oldu. Ünlü Arap yazar Hasan Müneyme el-Hayat gazetesine yazdığı makalede; Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle Irak özelinde yaşanan bu sorunun tüm Arap topraklarını tehdit eder boyuta ulaşmadan çözülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Müneyme’ye göre; Irak halkının ‘Arap kardeşliği’ne duyduğu güvensizliğin başlıca sebebi, hiç şüphesiz geçmiş yönetimin Arap milliyetçiliği sloganlarıyla kurduğu sıkı dostluktu. Devrik lider Saddam Hüseyin’in “Yaşasın Filistin” sloganları ve kendini Arap İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerle özdeşleştirmesi bu kuvvetli bağın kurulması için atılan adımlardan başka bir anlam taşımıyordu. Ancak yine Müneyme’ye göre; Irak halkının Arap milliyetçiliğinden bu kadar uzaklaşmasının nedeni sadece bu değil. Bu durumun önemli nedenlerinin başında, Baas Partisi iktidarı döneminde yaşanan zulümlere yine Arap dünyasının neredeyse tamamen sessiz ve ilgisiz kalması geliyor. Tüm bunların sonucunda Irak halkının geniş bir kesiminde ‘Arap kardeşleri’ne karşı oluşan olumsuz hava kimi komşu ülkelerin Arap yazarlarını Irak’ın ‘Araplığı’ konusunda endişeye düşürecek kadar ileri gitmiş gibi.
Konunun önemine değinen yazarlardan bir diğeri, el-Hayat gazetesinden Abdurrezzak es-Safi’ye göre artık Irak halkının geçmişte yaşananları unutup geleceğe yönelik planlar yapması gerekiyor. Yazara göre, buna karşılık Arap ülkeleri, Irak halkının kararlarını kendi başlarına verebilmeleri ve halkın iradesini seslendiren bağımsız-yerel bir hükümetin kurulması için seferber olmalı. Es-Safi, artık Arap hükümetleri ve halklarının, “umursamazlık, korku, endişe, suskunluk, yalnızca söylemde kalan karşı çıkmalar, kuru gürültü, rahatlık ve uzlaşma” arasında gidip gelen şu anki tutumlarını terk edip net bir tavır sergileme vakitlerinin geldiği görüşünü seslendiriyor.
Diğer yandan eş-Şarku’l Evsat gazetesinin Lübnanlı yazarı İyad Ebu Şakra, Iraklılara seslendiği makalesinde, onları artık duygusal davranmayı ve ait oldukları dünyaya küsmeyi bırakıp daha gerçekçi olmaya çağırıyor. Şüpheciliklerini, Amerika’yı tenkit eden herkese “Saddam yanlısı” gözüyle bakmaya vardıran bazı Iraklılara seslenen yazar, onlara Lübnan’ın 150-200 bin arası evladını kaybettiği iç savaşta ve İsrail’in başkent Beyrut’u işgali sırasında olaylara seyirci kalan ve kılını dahi kıpırdatmayan Arap ülkelerini hatırlatıyor.
 
Pentagon’daki Hesap Bağdat’a Uymadı!
Arap dünyası, işgalci ABD askerlerinin ağır silahlar, apaçi helikopterleri ve füzelerle gerçekleştirdikleri operasyon sonucu ölü ele geçirdikleri Saddam’ın iki oğlu Uday ve Kusay’ın ardından farklı bir tartışmaya daha sahne oldu. El-Ahram gazetesi yazarlarından Ahmet Naci Kamha’ya göre Amerikalılar büyük bir yanılgı içine düşerek, kovboy zihniyet ve kültürüne uygun şekilde ‘Kurt Uday’ ve ‘Tilki Kusay’ın parçalanıp puzzle parçaları gibi birleştirilen resimlerini yayımlamanın Irak direniş güçlerine hayal kırıklığı yaşatacağını umdular. Ancak ABD’lilerin atladığı en önemli husus Irak’taki direnişin devrik hükümetle bir bağlantısının olmadığı gerçeğiydi. Yani yazara göre “Irak’ta direnen halk bir daha ne Saddam’ı ne de oğullarını başta görmek istiyordu. Iraklıların çoğu başlarında bulunan diktatör rejimden kurtulma hayalleri kurarken bunun kendi elleriyle gerçekleşmesini umut ediyordu. Ne yazık ki Pentagon’daki hesap Bağdat’a uymadı”.
Mısırlı ünlü yazar Fehmi Huveydi’ye göre ise, Uday ve Kusay’ın öldürülmesi üzerine Amerikalıların duydukları sevinç ve coşkuyu, Irak’ta yaşadıkları zor durumu örtbas etme çabası olarak görmek de mümkün. Baas rejiminin kurbanlarının bu duruma sevinmeleri yazarı çok da fazla şaşırtmazken ona göre; “Asıl anlaşılması zor olan, Amerikan yönetiminde olayla beraber oluşan iyimser havadır. Bu durumda akla en yakın gelen yorum, ABD’nin büyük bir toz bulutu oluşturarak gerçeklerin üstünü örtmek için bu olayı bu kadar önemsemesidir.” ABD’li eski istihbaratçı Graham Fuller’in eş-Şarku’l Evsat gazetesine yaptığı, “Büyük bir ihtimalle ABD halkının sabrı işgal sırasında verilen kaybı taşıyacak kadar geniş değildir!” şeklindeki açıklaması da bunu göstermektedir. Bu bağlamda, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in Irak ziyareti dönüşü düzenlediği basın toplantısında, “Amerikan askeri harekatında meydana gelen aptalca yanlışlıklar” başlıklı beyanatlarda bulunması dikkat çekicidir.

Paylaş Tavsiye Et