SAVAŞLAR, işkenceler ve dünyanın zenginliklerinin paylaşımı için yapılan yeni planlarla geçen 2004, büyük sürprizini son günlerine sakladı. Fakir yerli halkları yaşam mücadelesi verirken, zengin Batılı turistlerin sefa sürdüğü Güneydoğu Asya’nın cennet görünümlü sahillerinden beklenmedik bir felaket haberi geliverdi: 26 Aralık sabahı saat 6:58’de Hint Okyanusu’nda meydana gelen, Richter ölçeğine göre 9.0 büyüklüğündeki depremin sebep olduğu dev dalgalar, yanitsunami, birkaç saat içinde binlerce kilometrelik bir alana yayıldı ve büyük bir yıkıma yol açtı. Etkili olduğu alanda kalıcı siyasî, ekonomik ve toplumsal dönüşümlere yol açacak olan tsunami, en büyük zararı Endonezya, Sri Lanka, Hindistan ve Tayland’a verdi. Malezya, Myanmar, Maldiv Adaları ve Bangladeş gibi diğer Güneydoğu Asya ülkeleri ile Kenya, Somali, Tanzanya, Madagaskar ve Seyşel Adaları gibi Doğu Afrika ülkeleri de tsunamiden zarar gördü. Felaketten bir ay sonra toplam ölü sayısı, artık ölü oldukları varsayılan kayıplarla birlikte 300 bine yaklaştı. 35 bin çocuk yetim, 5 milyon insan da evsiz kaldı.
Hint Okyanusu’nda kaydedilen en son tsunami, 1883’te yaşandığı için bölge ülkeleri Pasifik’te olduğu gibi bir erken uyarı sistemi kurmayı gündeme almamıştı. Oysa bu sistem, binlerce insanın hayatını kurtarabilirdi. Zira dalgalar depremden 2-2,5 saat sonra kıyılara ulaşmıştı ve kaçmak için yeterince zaman vardı. Nitekim 6 Ocak’ta Endonezya’nın başkenti Cakarta’da düzenlenen uluslararası zirvede Hint Okyanusu’na en kısa sürede bir erken uyarı sistemi kurulması kararı alındı.
Felaketin etki alanının genişliği ve ölü sayısının fazlalığı, bunun gerçekten bir doğal afet olup olmadığı ve Pasifik’teki uyarı merkezinin Hint Okyanusu’ndaki ülkeleri uyarıp uyarmadığının sorgulanmasına yol açtı. Hatta bu sorgulamalar çeşitli komplo teorilerinin kurulmasına kadar vardı. Farklı ülkelerden birçok bilim adamı tarafından ortaya atılan bir iddiaya göre, yer altında yapılan nükleer denemeler ile depremler arasında bir bağlantı bulunmaktaydı ve tsunamiye sebep olan 9.0 büyüklüğündeki bu depremin sebebi, ABD, Fransa, Çin, Hindistan gibi ülkelerin Hint Okyanusu’nun dibinde yaptıkları nükleer denemelerdi.
The Independent ve The Guardian gibi İngiliz gazeteleri ile Democracy Now gibi muhalif Amerikan sitelerinde çıkan haberlere göre, Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, depremin hemen ardından Hint Okyanusu’ndaki İngiltere’ye ait Diego Garcia adasını olası bir tsunami felaketine karşı uyardı. ABD Deniz Üssü’ne ev sahipliği yapan ada, aldığı önlemler ve jeolojik yapısı nedeniyle büyük bir hasara uğramadı. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne (NOAA) bağlı olan Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, aralarında Endonezya ve Tayland’ın da yer aldığı Pasifik’e kıyısı olan 26 ülkenin üye olduğu uluslararası bir izleme sistemi. Söz konusu haberlere göre, sisteme üye olmayan Hindistan ve Sri Lanka’nın yanı sıra Tayland ve Endonezyalı yetkililer de, kendilerine herhangi bir uyarı yapılmadığını açıkladı. Merkezdeki bilim adamları ise, Hint Okyanusu’ndaki ülkelere telefonla ulaşmaya çalıştıklarını ancak kimlerle temas kuracaklarını bilmediklerini ileri sürdüler.
Depremin merkez üssü, Endonezya’nın Sumatra adasının kuzeyinde yer alan Açe eyaletinin 160 km açıklarındaydı. 20-25 metre yüksekliğindeki dalgalar, Müslüman nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Açe’nin batı kıyılarına kısa sürede ulaştı ve arkasında yıkılmış evler, yollar, okullar ve hastaneler, ters dönmüş palmiye ağaçları ve kırmızımsı bir çamur bıraktı. Sular altında kalan birçok kasaba ve köyün kara ile bağlantısı kesildi. Başkent Banda Açe ile Meulaboh hayalet şehir haline geldi. Şimdiye kadar 95 bin kişiyi gömdüklerini belirten yetkililer, kayıp 133 bin kişiyi ölü ilan etti; böylece Endonezya’nın ölü sayısı 230 bine yükseldi. Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono, gerçek rakamın hiçbir zaman bilinemeyeceğini söylüyor.
Açe’de BM ve diğer yardım örgütleri ile ABD, Avustralya, Fransa, Almanya, İngiltere, Japonya, Çin ve Pakistan askerî birlikleri yardım, kurtarma ve yeniden inşa etme çalışmaları yapıyor. Ancak Endonezya hükümeti özellikle 15 bin kişilik Amerikan ve bin kişilik Avustralya birliklerinin 30 yıldır Endonezya’dan ayrılma mücadelesi veren Açe’deki varlığından oldukça rahatsız. O yüzden Endonezya, yabancı birliklerin 26 Mart’tan itibaren bölgeden ayrılmaya başlamalarını istedi. Hükümet sonradan bu talebini yumuşattıysa da, Amerikalı ve Avustralyalı yetkililer, birliklerin 26 Mart’a kadar görevlerini tamamlayıp Endonezya’yı terk edeceğini açıkladı. Hükümet, malzemeleri ve yardım görevlilerini Özgür Açe Hareketi’ne (GAM) karşı korumak için operasyonlarını sürdürürken, GAM liderleriyle Ocak sonunda barış görüşmelerine başlama kararı aldı.
Endonezya’dan sonra en çok zarar gören ülke, Hindistan’ın güneyinde yer alan 20 milyon nüfuslu bir ada devleti olan Sri Lanka’ydı. Tsunami,ülkenin doğu ve güneydoğu kıyılarını yıkıp geçerken, evleri, tarım ürünlerini ve balıkçı teknelerini de yok etti. Ülkede ölü sayısı 31 bin, kayıp ise 5 bin 700 civarında. Sri Lanka hükümetine karşı 20 yıldır silahlı mücadele yürüten Tamil Kaplanları gerillaları ile Sri Lanka hükümeti felaketin yaralarını sarmak için ortak hareket etmeye başladı. Ancak hükümetin, başkent Kolombo’ya gelen yardımları, Tamil Kaplanları’nın kontrolündeki kuzeydoğu bölgesine yeteri kadar ulaştırmadığı, yardımların çoğunu Sinhalese kökenlilerin yaşadığı güney bölgelerine gönderdiği iddiaları gerilimi yeniden yükseltti.
Hindistan’ın güneydoğu kıyısında yer alan Tamil Nadu eyaleti ile Andamar ve Nicobar adaları da büyük zarar gören yerler arasında. Kayıplarla birlikte ölü sayısı 16 bin 500’e ulaştı. Hindistan, adalardan birinde askerî üssü bulunduğu, diğerlerinde de yerli kabilelerin yaşadığı gerekçesiyle uluslararası kuruluşların yardım önerisini reddetti. Aksine, kendisi zarar gören diğer ülkelere yardım etmeye başladı. Tayland’da ise batı sahillerinde yer alan balıkçı köyleri ile Phuket adası ve civardaki küçük adalarda yer alan turistik tesisler büyük ölçüde zarar gördü. Ölü sayısı, 36 ülkeden gelen 1700’ü aşkın turist dahil, kayıplarla birlikte 5 bin 400 civarında. Tayland da uluslararası yardım talep etmedi; sadece cesetlerin kimlik tespiti için teknik destek istemekle yetindi.
Tarihindeki en büyük yardım operasyonunu gerçekleştiren BM’nin yanı sıra, AB ülkeleri, Avustralya, Japonya, Çin, Rusya, Hindistan, Kanada ve ‘cimri’ eleştirileri sonrasında ABD, Güneydoğu Asya’ya milyarlarca dolarlık yardımda bulundu. Özellikle Avrupa’da sivil toplum örgütleri ve medyanın başlattığı yardım kampanyaları, gerek şirketlerin, gerekse de bireylerin katkılarıyla büyük rakamlara ulaştı. Ne yazık ki Müslüman halklar, bu trajediye karşı yeterli duyarlılığı gösteremedi. Türk halkı da ilk anda bu insanlarla empati kurmayı başaramadı. Belki Başbakan Erdoğan’ın bölgeye yapmayı planladığı gezi de bu ihmali telafi amacı taşıyor. “Sömürgeci Batı’nın bu ülkelere borcu olduğu” gerçeği, Müslümanların sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Felakete uğrayan insanların yaraları zamanla sarılır. Fakat bizim duyarsızlığımızın insanlığın kalbinde açtığı yara ne olacak?
Paylaş
Tavsiye Et