Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Örtü yasağı, karikatür krizi ve laiklik sorunu
A. Kemal Bersay
TÜR­Kİ­YE ve dün­ya Müs­lü­man­la­rı için son gün­le­rin en önem­li iki ola­yı ba­şör­tü­sü ya­sa­ğı­nın “so­ka­ğa ya­yıl­ma­sı” ve ka­ri­ka­tür kri­zi, as­lın­da gü­nü­müz­de git­tik­çe da­ha yo­ğun bir şe­kil­de ya­şa­nan bir la­ik­lik kri­zi­nin te­za­hür­le­ri­dir. Her iki ola­yın al­tın­da, ay­nı zih­ni­yet ve bu zih­ni­ye­te iliş­kin te­mel bir so­run ya­tı­yor. Bu so­run, esa­sen Ay­dın­lan­ma Dü­şün­ce­si’nin de te­me­lin­de ya­tan mo­dern Ba­tı­lı ben-id­ra­ki­nin ve bu­nun uzan­tı­sı olan la­ik­lik an­la­yı­şı­nın dış­la­yı­cı ka­rak­te­riy­le ala­ka­lı­dır. Bu ne­den­le İs­lam’ın en kut­sal de­ğer­le­rin­den bi­ri­ne ya­pı­lan ha­ka­ret ile Müs­lü­man­la­rın bir di­ğer kut­sa­lı­na yö­ne­lik ha­ka­re­ta­miz kı­sıt­la­ma, esa­sen ay­nı kay­nak­tan çı­kan iki ha­ba­set ır­ma­ğı­na işa­ret edi­yor.
Da­nış­tay’ın Tür­ki­ye’de ör­tün­mey­le il­gi­li ver­di­ği son ka­rar, iki açı­dan önem­li ve bir o ka­dar da teh­li­ke­li­dir. Bi­rin­ci­si, ör­tün­me ya­sa­ğı dev­let da­ire­le­ri ve üni­ver­si­te kam­püs­le­rin­den ta­şa­rak so­ka­ğı da kap­sa­ya­cak ha­le ge­ti­ri­li­yor. Her ne ka­dar bu ka­ra­rın uy­gu­lan­ma­sı pra­tik­te çok zor ol­sa da, sırf sem­bo­lik ba­kım­dan bi­le son de­re­ce önem­li bir ya­sak bu. İro­nik bir bi­çim­de, bu ka­rar­la son za­man­lar­da de­mok­ra­tik­leş­me yö­nün­de me­sa­fe­ler kat eden Tür­ki­ye’de, dev­le­tin güç mer­kez­le­rin­den bir kıs­mı­na va­zi­yet et­miş ki­şi­le­rin, in­san­la­rın so­kak­ta da­hi na­sıl gi­yi­ne­cek­le­ri­ne ka­rış­ma hak­kı­nı ken­di­le­rin­de gör­dük­le­ri­ne şa­hit olu­yo­ruz. Bun­dan bir adım son­ra­sı ise en mah­rem alan sa­yı­lan ev­de bi­le ki­min na­sıl gi­yi­ne­ce­ği­ne mü­da­ha­le et­mek­tir; ki bu ar­tık fa­şiz­min zir­ve nok­ta­sı olur. Be­re­ket, böy­le bir şe­yin -en azın­dan pra­tik­te- uy­gu­lan­ma ih­ti­ma­li pek yok.
İkin­ci­si de en az il­ki ka­dar teh­li­ke­li: Da­nış­tay’ın di­nî bir pra­ti­ği ay­nı di­ne men­sup öğ­ren­ci­ler için de “kö­tü ör­nek” ola­rak ta­nım­la­ma­sı. Böy­le­ce bu ku­rum, yal­nız­ca se­kü­ler hu­kuk ala­nın­da de­ğil, di­nî alan­da da ken­di­ni ne­yin iyi ne­yin kö­tü ol­du­ğu­nu ta­yin et­me ko­nu­mun­da gör­müş olu­yor. Bu, bir hu­kuk da­ire­si­nin ken­di­ni bir tür ‘di­nî oto­ri­te’ ola­rak ko­num­lan­dır­ma­sı an­la­mı­na ge­le­bi­le­ce­ği gi­bi, ay­nı za­man­da onun “la­ik” ni­te­li­ğiy­le de çe­liş­ki arz edi­yor.
Bu son ka­rar­la da­ha da pe­ki­şen ör­tün­me ya­sa­ğı­nın zih­nî ar­ka pla­nın­da bir yan­dan se­kü­ler (ol­du­ğu var­sa­yı­lan) dev­le­tin kut­sal­laş­tı­rıl­ma­sı, di­ğer yan­dan da dev­let ile top­lum ara­sın­da­ki gri böl­ge­nin adı ol­ma­sı ge­re­ken ka­mu­sal ala­nın, dev­le­tin ala­nı ile öz­deş­leş­ti­ril­me­si ol­gu­la­rı yer alı­yor. Böy­le olun­ca “her du­rum­da hak­lı ve do­ku­nul­maz” gö­rü­len dev­let (ki bu­ra­da, “dev­let” de­di­ği­miz ay­gı­tın ger­çek­te yek-vü­cut ve in­san­la­rın ya­pıp et­me­le­rin­den ba­ğım­sız ol­ma­dı­ğı ger­çe­ği­ni göz önü­ne alır­sak, dev­le­te hük­me­den grup­lar­dan söz edi­yo­ruz as­lın­da) is­te­di­ği her ala­nı “ka­mu­sal” ola­rak ta­nım­la­ma ve “âli men­fa­at­le­ri için” her tür­lü ya­sa­ğı bu alan­lar­da uy­gu­la­ma hak­kı­na sa­hip gö­rü­nü­yor. An­cak yu­ka­rı­da da be­lirt­ti­ği­miz gi­bi dev­let ne tek par­ça ve sta­tik bir ay­gıt, ne de aş­kın bir var­lık, ak­si­ne onu yö­ne­ten ve bu­nun için mü­ca­de­le eden ki­şi ve grup­lar­dan olu­şu­yor; bu da din­dar­lar üze­rin­de­ki bas­kı­la­rın ile­le­bet uy­gu­la­na­ma­ya­ca­ğı­nı gös­te­ri­yor.
Ör­tün­me ya­sa­ğı, dev­le­tin ken­di­ni ir­ti­ca­dan ko­ru­ma öz­gür­lü­ğü ola­rak meş­ru­laş­tı­rıl­ma­ya ça­lı­şı­lır­ken; ka­ri­ka­tür kri­zi de ifa­de öz­gür­lü­ğü bağ­la­mın­da hak­lı­laş­tı­rıl­mak is­te­ni­yor. Bu son olay­da so­ru, “İfa­de öz­gür­lü­ğü mü, di­nî hoş­gö­rü­süz­lük mü?” şek­lin­de for­mü­le edi­le­rek bu yak­la­şı­mın al­tın­da ya­tan ırk­çı­lık göz­ler­den uzak tu­tul­ma­ya ça­lı­şı­lı­yor. Si­ya­sî ar­ka pla­nı ba­riz olan ve plan­lan­mış ol­du­ğu an­la­şı­lan bu kriz as­lın­da -is­tis­na­la­rı ol­mak­la be­ra­ber- ge­nel­de Ba­tı­lı in­sa­nın hüc­re­le­ri­ne ka­dar si­ra­yet et­miş olan dış­la­yı­cı­lık (ken­din­den ol­ma­ya­nı öte­ki­leş­tir­me, öte­ki’ni de ken­di­siy­le ay­nı var­lık de­re­ce­sin­de gör­me­me) eği­li­miy­le açık­la­na­bi­lir.
 
La­ik­lik ve Araç­sal Akıl
La­ik­lik ref­lek­siy­le hak­lı­laş­tı­rıl­ma­ya ça­lı­şı­lan ör­tün­me ya­sa­ğı ve ifa­de öz­gür­lü­ğü ile ka­muf­le edil­mek is­te­nen “ka­ri­ka­tür ırk­çı­lık” esa­sen ay­nı ol­guy­la iliş­ki­li­dir. Her iki ola­yın da al­tın­da ya­tan; te­mel ka­rak­te­ri dış­la­yı­cı­lık ve ta­hak­küm olan ve 18. yüz­yıl­da Ay­dın­lan­ma Dü­şün­ce­si’yle bil­lur­la­şan mo­dern Ba­tı­lı ben-id­ra­ki­dir. Bu id­ra­kin do­ğur­du­ğu po­zi­ti­vist zih­ni­yet dün­ya­yı ve top­lu­mu iki­li kar­şıt­lık­lar­la al­gı­lar ve bu iki­lik­ler­den bi­ri­nin öte­ki­ne ta­hak­kü­mü­nü nor­mal­leş­ti­rir. Ör­ne­ğin bu zih­ni­yet, top­lu­mu ‘ka­mu­sal’ ve ‘özel’ alan­la­ra ayı­ra­rak ka­mu­sa­lı ‘ras­yo­nel’ (ak­lın ala­nı), öze­li de ‘ir­ras­yo­nel’ (duy­gu­sal) ola­rak ta­nım­lar; ka­mu­sal ak­tif, özel ise pa­sif­tir. ‘Se­kü­ler’ ve ‘di­nî’ olan ara­sın­da­ki ay­rım da böy­le­dir: Din ir­ras­yo­nel ve pa­sif­tir, an­cak özel alan­da ya­şa­ma hak­kı­na sa­hip­tir. Eğer özel ala­nın dı­şı­na ta­şar­sa, ya dev­le­tin ala­nı­na gir­miş ya da ifa­de öz­gür­lü­ğü­ne mü­da­ha­le et­miş olur, ki her iki du­rum da (do­ğal ola­rak!) çok teh­li­ke­li­dir. Gö­rül­dü­ğü gi­bi bu zih­ni­yet, dev­le­ti mut­lak­laş­tı­ra­rak si­vil/top­lum­sal iliş­ki­le­rin ala­nı­nı da­ral­tı­yor; ifa­de öz­gür­lü­ğü­nü mut­lak­laş­tı­ra­rak da din ve vic­dan hür­ri­ye­ti­ne ya­şa­ma ala­nı bı­rak­mı­yor. Böy­le­ce en ma­sum du­rum­lar/ta­lep­ler da­hi -de­ği­şen si­ya­sî bağ­lam­la­ra ko­şut ola­rak- teh­li­ke­li ha­le ge­ti­ri­le­bi­li­yor.
Mo­dern Ba­tı’da bil­gi­nin se­kü­ler­leş(ti­ril)me­si, ak­lın araç­sal­laş­tı­rıl­ma­sıy­la be­ra­ber ger­çek­leş­ti. Yu­ka­rı­da sö­zü edi­len, Ba­tı­lı-se­kü­ler ku­rum ve de­ğer­le­ri bes­le­yen ras­yo­na­li­te esa­sen araç­sal ras­yo­na­li­te­dir; ya­ni her­han­gi bir di­nî de­ğer­den ba­ğım­sız, tek­nik he­def­le­ri ger­çek­leş­tir­me­ye ya­ra­yan ve me­ta­fi­zik ola­nı dış­la­yan akıl. Bu akıl, top­lum­la­rı “Ba­tı­lı” (ras­yo­nel) ve “di­ğer­le­ri” (ir­ras­yo­nel) ola­rak kod­la­yıp Ba­tı’nın si­ya­sî ve as­ke­rî ta­hak­kü­mü­nü nor­mal­leş­ti­rir­ken; la­ik­li­ği “nötr” (nor­mal), di­ni ise “anor­mal” ola­rak işa­ret­ler. So­nuç­ta -as­lın­da ken­di­si de bir ne­vi di­ne dö­nüş­müş olan- la­ik­li­ğin din (özel­de İs­lam) üze­rin­de­ki ta­hak­kü­mü­nü de nor­mal­leş­ti­rir. “Do­ğal” ola­rak, di­nin “ita­at eden” ko­nu­mun­da ol­ma­sı se­be­biy­le, din­dar­la­rın eşit­lik ta­lep­le­ri (ör­ne­ğin ifa­de öz­gür­lü­ğü adı­na di­nî inanç­la­rın ren­ci­de edil­me­me­si) de aşı­rı/teh­li­ke­li ha­le ge­le­bi­li­yor. Do­la­yı­sıy­la ge­rek la­ik­lik, ge­rek­se ifa­de öz­gür­lü­ğü ko­nu­sun­da se­kü­ler ola­nı nötr ka­bul eden söy­lem, top­lum­sal alan­da­ki ik­ti­dar iliş­ki­le­ri­nin üze­ri­ni ör­te­rek, la­ik­lik ve ifa­de öz­gür­lü­ğü kav­ram­la­rı­nı bi­rer “sem­bo­lik şid­det” ara­cı­na dö­nüş­tü­rü­yor. Ör­ne­ğin ka­ri­ka­tür kri­zin­de, hem ya­yın­la­nan ha­ka­re­ta­miz ka­ri­ka­tür­le­rin ken­di­le­ri, hem de Ba­tı­lı-se­kü­ler ta­hak­kü­mü giz­le­yen ifa­de öz­gür­lü­ğü söy­le­mi ma­ri­fe­tiy­le ya­yı­lan araç­sal akıl, Müs­lü­man­lar üze­rin­de sem­bo­lik şid­det uy­gu­la­ma­ya ya­rı­yor. Bu­na kar­şı gös­te­ri­len -ve el­bet­te şid­de­te dö­nüş­me­me­si ge­re­ken- tep­ki­ler de “öz­gür­lük kar­şı­tı” ve “ir­ras­yo­nel” ola­rak kod­la­na­bi­li­yor.
Pe­ki, bu du­rum­da na­sıl bir ta­vır ta­kın­ma­lı? Araç­sal ak­lı red­det­mek, ir­ras­yo­nel­li­ğe yö­ne­liş gi­bi ro­man­tik ve re­ak­si­yo­ner bir ko­nu­mu da­vet et­me­me­li; ak­si­ne bu­nun al­ter­na­ti­fi ‘de­ğer-ba­ğım­lı ras­yo­nel­lik’ ol­ma­lı. Yi­ne bu ras­yo­nel­lik, We­ber’in wert­ver­nün­tig­ke­it adı­nı ver­di­ği ve Kant­çı ras­yo­nel ah­lak­la sı­nır­lı ak­lın da öte­sin­de, sa­de­ce bir er­de­mi ger­çek­leş­tir­me­ye yö­ne­lik de­ğil ay­nı za­man­da biz­zat bir er­dem­den kay­nak­la­nan ve me­ta­fi­zik ola­nı dış­la­ma­yan bir akıl ol­ma­lı. Zi­ra an­cak bu şe­kil­de bu­gün ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı si­ya­se­tin di­li­ne hâ­kim olan ‘rea­list’ söy­le­min ak­si­ne, bir ‘de­ğer-ba­ğım­lı si­ya­set’ (bel­li ah­la­kî ön­cül­ler­den yo­la çı­ka­rak üre­ti­len si­ya­set) müm­kün ola­bi­lir. Ah­la­kî ola­nı red­det­me­yen bu de­ğer-te­mel­li ras­yo­na­li­te­ye da­ya­nan si­ya­set, in­san­la­rın kut­sal­la­rı­na sal­dı­rı­yı ifa­de öz­gür­lü­ğüy­le eşit­le­me­di­ği gi­bi, gös­te­ri­len hak­lı tep­ki­le­rin şid­det içer­me­si­ne de mü­saa­de et­mez. An­cak bu şe­kil­de hem se­kü­ler ta­hak­küm­den kur­tul­mak, hem de fark­lı gö­rüş­le­rin “ba­rış için­de bir ara­da” ya­şa­ma­la­rı müm­kün ha­le ge­lir.

Paylaş Tavsiye Et