Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Garibanizm, Türbanizm ve beyaz-ötesi Türk oryantalizmi
Uğur Ateş
GA­ZE­TE­Cİ­LİK mes­le­ği­ söy­le­mi­nin, pi­ya­sa­ ve ege­men sos­yal güç­le­rin de­rin et­ki­si al­tın­da şe­kil­le­ni­yor ol­ma­sı gü­nü­müz dün­ya­sın­da sı­ra­dan bir ma­lu­mat­tan öte­ye geç­mez. Fa­kat bu tür sos­yal/si­ya­sal güç iliş­ki­le­ri­nin gü­dü­mü al­tın­da­ki ga­ze­te­ci­li­ğin, top­lum­sal ha­yat üze­rin­de­ki bas­kı gü­cü­nün ve ye­ni­den üre­ti­mi­ne kat­kı­da bu­lun­du­ğu kül­tü­rel dış­la­yı­cı­lı­ğın sos­yal ha­yat üze­rin­de­ki et­ki­le­ri ay­rın­tı­lı bir sos­yo-ana­li­zin ko­nu­su­dur. Ba­ğım­sız ga­ze­te­ci­li­ğin, ha­ber ya­pım sü­re­cin­den gün­lük olay­la­rın yo­rum­lan­ma­sı­na ka­dar in­ce­lik­li bir de­mok­rat söy­le­mi üret­me­si ve ko­ru­ma­sı­nın etik zo­run­lu­lu­ğu ile gü­düm­lü ga­ze­te­ci­li­ğin, mu­ha­fı­zı ol­du­ğu sı­nıf­sal çı­kar­la­rı ko­ru­mak uğ­ru­na ka­na­at mü­hen­di­si ya­zar­la­rı­nın o çok­bil­miş şaş­maz oto­ri­te ko­num­la­rı­nın iki­yüz­lü­lü­ğü yo­luy­la üre­te­ce­ği bas­kı­nın di­li bir­bi­ri­ne zıt çı­kar­la­ra hiz­met eder. Bu açı­dan ga­ze­te­ci­li­ğin söy­le­mi, gün­de­lik ger­çek­li­ğe en hız­lı ve doğ­ru­dan mü­da­ha­le­nin ara­cı ol­ma­sı ne­de­niy­le be­lir­li etik il­ke­le­rin en sert şe­kil­de uy­gu­lan­ma­sı ge­re­ken çı­kar ba­ğım­lı bir stra­te­ji ala­nı­dır. Ga­ze­te­ci­lik as­la ma­sum bir mes­lek de­ğil­dir; çün­kü elin­de tut­tu­ğu bas­kı araç­la­rı­nın gü­cü, ama­cı­nı faz­la­sıy­la aşan bir muh­te­va­ya ve et­ki­ye sa­hip­tir.
Bu gü­cün, Tür­ki­ye’de en acı­ma­sız bir şe­kil­de kul­la­nıl­ma­sı, top­lu­mun de­ği­şik ke­sim­le­rin­ce o ka­dar iç­sel­leş­ti­ril­miş­tir ki, bu güç al­tın­da ma­ruz kal­dık­la­rı sem­bo­lik şid­det ne­re­dey­se sı­ra­dan­laş­mış­tır. Yük­sek ti­raj­lı ga­ze­te­ler­de üre­ti­len sem­bol­ler ara­cı­lı­ğıy­la de­ği­şik ha­yat tarz­la­rı ara­sın­da­ki fark­la­rı ide­olo­jik­leş­tir­me, bir top­lum­sal etik yok­sun­lu­ğu­nun ve so­rum­suz­lu­ğu­nun şa­hi­ka­la­rı ola­rak zu­hur et­mek­te­dir. Tür­ki­ye’nin yük­sek ti­raj­lı ga­ze­te­le­ri­nin pek çok mu­te­ber ya­za­rı­nın, bu etik yok­su­nu so­rum­suz­luk­la­rı­na, ait ol­duk­la­rı sı­nıf­sal te­me­le is­ti­na­den “be­yaz-öte­si Türk or­yan­ta­liz­mi” de­mek en uy­gu­nu. Tür­ki­ye’nin hâ­kim sı­nıf­sal dü­ze­ni­nin kül­tü­rel ide­olo­ji­si olan bu te­ma­yül, mev­cut bas­kı gü­cü­nü kul­la­na­rak bir top­lum­sal çev­re­yi mü­te­ma­di­yen aşa­ğı­la­mak­ta­dır. Aşa­ğı­la­nan bu ke­sim­ler Ga­ri­ban­lar ve Tür­ban­lı­lar­dır. Ba­şör­tü­sü söz­cü­ğü­nü kul­lan­mak ye­ri­ne, tür­ban söz­cü­ğü­nü kul­la­na­rak ya­ra­tı­lan dış­la­ma si­ya­se­ti, bu ke­sim­le­rin zih­ni­ne sem­bo­lik bir aşa­ğı­lan­ma­yı ve dış­la­yı­cı bir öte­ki­leş­tir­me­yi ma­ya­la­ma­ya ça­lış­ma­nın stra­te­jik bir yo­ludur ay­nı za­man­da. Ken­di si­ya­sal kâr­la­rı­nı bu ke­sim­le­rin po­li­ti­zas­yo­nu ve dış­lan­ma­sı üze­rin­den üre­ten bu söy­le­min sa­hip­le­ri için mak­bul Türk, ça­ma­şır ma­ki­ne­sin­de renk ve­re­rek iyi­ce be­yaz­la­mış Türk’tür. İç­le­rin­de tür­ban­lı olan ve­ya ol­ma­yan Ga­ri­ban­lar ile yi­ne iç­le­rin­de ga­ri­ban olan ve­ya ol­ma­yan Tür­ban­lı­lar, ga­ze­te­ci­lik söy­le­mi­nin bas­kı gü­cü yo­luy­la bu dış­la­ma ve aşa­ğı­la­ma si­ya­se­ti­nin “ku­ru­cu dı­şa­rı”sı­nı tem­sil eder­ler.
 
“Ka­mu­sal Şey”e Ga­ri­ban­lar ve Tür­ban­lı­lar Gi­re­mez!
Top­lum­sal ik­ti­da­rı elin­de tut­ma­nın ve ma­ni­pü­le et­me­nin ara­cı ola­rak sem­bo­lik mü­ca­de­le­nin teo­rik nes­ne­si me­sa­be­sin­de­ki ka­mu­sal alan kav­ra­mı, Tür­ki­ye’de­ki bu iki ke­si­mi dış­la­ma­nın stra­te­jik anah­ta­rı ha­li­ne gel­miş du­rum­da­dır. Türk ik­ti­dar seç­kin­le­ri­nin ken­di sı­nıf­sal nar­si­sizm­le­ri­nin nes­nel ko­şul­la­rı­na bağ­lı ola­rak ge­liş­tir­dik­le­ri bu ka­mu­sal­lık söy­le­mi, ay­nı sı­nıf­sal çı­ka­rın mu­ha­fa­za­sı için de kul­la­nıl­mak­ta­dır. Eği­tim, eko­no­mi ve kül­tür me­ka­niz­ma­la­rın­dan müm­kün ol­du­ğu ka­dar sis­te­ma­tik bir tarz­da dış­la­nan bu ke­sim­le­rin, hâ­kim sem­bo­lik dü­zen için­de ‘nor­mal’ ola­rak gö­rül­me­le­ri ne­re­dey­se im­kân­sız­dır. Bun­lar ya ad­lî ha­ber­le­rin ya dev­le­ti ele ge­çir­me­nin ya da kül­tü­rel dış­la­ma­nın ko­nu­la­rı ola­rak gö­rü­nür ve su­nu­lur­lar; te­le­viz­yon ve ga­ze­te­le­rin ‘nor­mal’i için­de gö­rü­nür­lük­le­ri­ne im­kân ta­nın­ma­dı­ğı gi­bi ‘ses­le­ri’ de iyi­ce kı­sıl­mış­tır. Dış­lan­ma­nın mağ­dur­la­rı­dır­lar esa­sen; fa­kat on­lar bu dış­lan­ma­nın anor­mal­li­ği­ni an­la­ma­ya ça­lı­şır­ken, şaş­maz ga­ze­te oto­ri­te­le­ri on­la­rı güç lo­bi­le­ri ola­rak, sis­te­mi ele ge­çir­mek için ik­ti­da­ra sı­zan giz­li top­lum­lar ola­rak yan­sı­tır. Bu yan­sıt­ma­nın di­ğer adı ha­ki­ka­tin per­de­len­me­si­dir. Ha­yat tarz­la­rı ara­sın­da­ki ta­ma­men do­ğal fark­lı­lık­lar bü­yük ga­ze­te edi­tör­le­ri­nin “içi­ne otu­rur”: “Bu Ga­ri­ban­lar mı bi­zi tem­sil ede­cek! De­ni­ze don­la gi­ri­yor­lar, yet­mi­yor bir de ka­pı­la­rı­nın önün­de­ki ayak­ka­bı­lar ça­mur­lu.” Be­yaz-öte­si Türk­le­rin sı­nıf­sal tem­si­li­ye­ti­nin sem­bo­lik ve ik­ti­sa­dî ola­rak hâ­kim ko­nu­mu­nu kay­bet­me­me­si için ga­ze­te­ci­ler had­di­za­tın­da men­su­bu da ol­duk­la­rı bu sı­nıf­la­rın gö­nül­lü sav­cı­la­rı­na dö­nü­şür. Yok­sul­lar, ga­ri­ban­lar, tür­ban­lı­lar ga­ze­te­ci­li­ğin söy­lem­sel ve sem­bo­lik bas­kı gü­cü­nü kul­la­nan şaş­maz oto­ri­te­le­rin seç­kin­ci dış­la­ma söy­lem­le­ri yo­luy­la sis­te­mi teh­dit eden gul­ya­ba­ni­le­re dö­nü­şü­ve­rir­ler. On­lar, ken­di ha­yat­la­rın­da mü­ca­de­le et­mek zo­run­da ol­duk­la­rı her yer­den dış­lan­mış­lık ve acı­lar­la ba­şa çık­ma­ya ça­lı­şır­ken bir­den bi­re giz­li ide­olo­ji­le­rin top­lum­sal öz­ne­le­ri­ne dö­nü­şürler çok­bil­miş ga­ze­te­ci­le­rin di­lin­de. On­lar ar­tık 21. yüz­yı­lı teh­dit eden Tür­ba­nizm ve Ga­ri­ba­niz­min, 19. yüz­yı­lın or­yan­ta­list imaj­la­rı için­de ye­ni­den üre­til­miş ol­duk­ça ef­sun­lu ve ga­yet teh­li­ke­li ide­olo­jik öz­ne­le­ri­dir. Hak­la­rı­nı sa­vu­na­cak, ses­le­ri­ni du­yu­ra­cak na­mus­lu ga­ze­te­ci­ler arar­ken; bu dış­la­ma, öte­ki­leş­tir­me yo­luy­la hak­la­rı­nı sa­vu­na­maz ve ses­le­ri­ni du­yu­ra­maz ha­le ge­ti­ri­lir­ler. Çün­kü ça­lış­ma­dan sız­la­nan­lar­dır on­lar; ga­ri­ban ede­bi­ya­tı ya­pa­rak hiç­bir şey üret­me­den ulu­fe ta­lep eden­ler ya­hut tür­ban­la­rıy­la bü­tün be­yaz-öte­si Türk es­te­tik zev­ki­ni in­ci­ten teh­li­ke­li ar­ka­ik öz­ne­ler. Be­yaz-öte­si Türk­le­rin nar­sist ay­na­sın­da çok fe­na gö­zü­kür­ler ça­mur­lu ayak­ka­bı­la­rıy­la. Ga­ze­te­ci­le­rin bu ko­nu­mu, Ra­mon Go­mez de la Ser­na’nın “Hat­ta bir ay­na­nın için­de bo­ğul­muş çok in­san var­dır” de­yi­şi­ni ha­tır­la­tı­yor ya da We­ber’in “Her­kes ken­di kal­bin­de ola­nı gö­rür” sö­zü­nü.
“Be­yaz-öte­si Türk” ga­ze­te­ci­le­rin hâ­kim iliş­ki­ler ve ik­ti­dar dü­ze­ni­ni ko­ru­ma gü­dü­le­ri ile top­lu­mun dış­la­nan ke­sim­le­ri­nin bek­len­ti­le­ri ara­sın­da­ki ma­kas açıl­dık­ça, ga­ze­te­ci­li­ğin za­ten pek şüp­he­li iti­ba­rı iyi­den iyi­ye si­lik­le­şi­yor. Dü­ze­nin ka­na­at mü­hen­di­si sav­cı­la­rı ol­duk­ça bu ma­ka­sın da­ha da açıl­ma­ma­sı mu­hal. Bos­na Sa­va­şı sı­ra­sın­da sağ­cı Fran­sa Sa­vun­ma Ba­ka­nı şöy­le di­yor­du: “Sa­yın ba­sın men­sup­la­rı, Sa­ray­bos­na’yı o mü­kem­mel ya­yın­la­rı­nız­la siz­ler kur­ta­ra­cak­sı­nız!” Bu tür söz­le­ri duy­ma­ya alış­mış Nar­kis­sos’un ay­na­la­rın­da bo­ğul­muş gön­lü­dar ga­ze­te­ci­le­rin aş­ka gel­me­me­si im­kân­sız ta­bi­i. Bu tel­kin­ler, hâ­kim sı­nıf­sal dü­ze­ni ko­ru­mak adı­na bir mis­yo­na (me­de­ni­leş­tir­me mis­yo­nu) dö­nüş­tü­ğün­de, be­yaz-öte­si Türk­le­rin tik­sin­di­ri­ci or­yan­ta­lizm­le­ri da­ha bir pes­pa­ye olu­yor. Ama biz yi­ne de, Mal­lermé’nin de­di­ği gi­bi “Yar­dım ede­lim Ej­der­ha’ya, gö­zü­nün önün­de­ki sis per­de­si­ni da­ğıt­sın”.

Paylaş Tavsiye Et