IRAK, 20 Mart 2003’te başlayan ABD işgali ile birlikte içine düştüğü kanlı bataklıkta debelenirken, George W. Bush hükümeti dört bir yanından dikişleri atan Irak stratejilerine çeki düzen vermenin telaşı içerisinde. Irak’ta ölen insanların Bush ve ekibinin uykularını kaçırmasından söz edilemese de, 160.000 Amerikan askerinin bulunduğu bir ülkede yaşanan bu kaosun, ABD’nin süper güç imajı ve bölgede kurmaya çalıştığı hegemonya üzerindeki kanırtıcı etkisi görmezden gelinemez. ABD’nin Irak’ta yaşadığı bu sıkıntılı halin en çarpıcı dışa vurumu, Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin birden bire Kongre üyelerinden Başkan Bush’a kadar dört bir yandan yaylım ateşine tutulması oldu. Salvoların açılışını Irak’ı birlikte ziyaret eden iki Senato üyesi, Cumhuriyetçi John W. Warner ile Demokrat Carl Levin yaptı. 20 Ağustos’ta ortak bir basın toplantısı düzenleyen senatörlerden Levin’e göre, Irak’taki etnik ve dinî savaşı sona erdirmek için Maliki’nin ve bazı Iraklı yöneticilerin değiştirilmesi şart. Amerikalıların geri çekilmesinin vakti ise Levin ve Warner’a bakılırsa çoktan gelmiş de geçiyordu.
Irak’taki Amerikan güçlerinin başkomutanı General David H. Petraeus ile birlikte Eylül ortasında Kongre’ye sunulacak ilerleme raporunu hazırlayan ABD’nin Irak büyükelçisi Ryan C. Crocker ise, 21 Ağustos’ta Irak’taki siyasi gelişmenin “kaygı uyandıracak ölçüde bir hayal kırıklığı yaşattığını” ve ABD’nin Maliki hükümetine verdiği desteğin “açık çek” olmadığını söyleyerek ikinci eli ateşledi. Ancak en sert darbe, Bush’un aynı gün Kanada’da düzenlenen Kuzey Amerika liderleri zirvesinde, Irak hükümetinin çatışma halindeki etnik grupları birleştirmekte gösterdiği başarısızlığın “tam bir düş kırıklığı” olduğunu söylemesiyle indi. 22 Ağustos’ta ise Demokrat Parti’nin başkan aday adayları arasında yer alan Senatör Hillary Clinton, Maliki’yi istifaya çağırdı.
Bush, bir gün sonra “Maliki zor bir işin üstesinden gelmeye çalışan iyi bir adamdır… onu destekliyorum” diyerek ortamı biraz yumuşatmaya çalıştıysa da, bu esnada Suriye’yi ziyaret etmekte olan Maliki’nin, hükümetinin halk tarafından seçildiğini hatırlatıp Irak’ın dünyanın başka yerlerinden dost bulabileceği karşılığını vermesini engelleyemedi. Irak’ın komşuları olan ve ABD’nin yeni hedef listesinin başını çeken İran ve Suriye ile işbirliği yapmaya çalışıp kontrolden çıkabileceği sinyallerini gönderen Maliki’nin “yaramaz çocuk” ilan edilip yaşanan trajedinin tek sorumlusu olarak gösterilmesi, Bush ve ekibinin sık kullandığı ancak her zaman da işe yaramayan “destekle-sorun çıkarırsa değiştir” taktiğinin son örneği. Ancak Washington ile Bağdat arasında başlayan bu gerilim gün geçtikçe daha da artabilir. Zira Kasım 2008’de yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde, Demokrat Parti’nin aday adayları arasında, Hillary Clinton’dan sonra, en çok öne çıkan ikinci isim olan Senatör Barack Obama’nın da Irak’ta yaşanan başarısızlık üzerinde sıklıkla durması, ortaya ABD kamuoyunu ikna etme meselesini çıkarıyor. Bush’un Irak’ı istikrara kavuşturmak için önerdiği mevcut asker sayısının daha da artırılması planı için Eylül ayında Kongre’nin desteğini alması gerekiyor.
Bunların üstüne, İngiliz The Independent gazetesinin saygın Ortadoğu muhabiri Robert Fisk’in 20 Ağustos tarihli makalesinde, “11 Eylül’ün resmî aktarımlarındaki tutarsızlıklardan giderek daha fazla rahatsızlık duyuyorum” şeklinde yazdığı o meşum olayların üzerinden altı yıl geçmiş olması, Bush ve şürekası için durumu daha da vahimleştiriyor. Saldırıları gerçekleştirdiği iddia edilen el-Kaide örgütünün lideri Usame bin Ladin, Bush’un ifadesiyle ne ölü ne de diri olarak ele geçirilemediği gibi, 11 Eylül’ün ardından ABD’nin başlattığı terörle mücadelenin ilk durağı olan Afganistan’da da Taliban yeniden mevzi kazanıyor ve ülkedeki NATO güçlerine yönelik saldırılarını artırıyor. Afganistan’daki bu gelişmeler, bu ülkenin komşusu olan ve 11 Eylül’den sonra ABD’nin bölgedeki terörle mücadele üssüne dönüşen Pakistan’ın bıçak sırtı dengelerini de oldukça sarsıyor.
Pakistan’daki medreselerin terör yuvası haline dönüştüğünü ve Taliban’ı da onların desteklediğini öne süren ABD, Pakistan Devlet Başkanı General Pervez Müşerref’ten bu odakları ortadan kaldırmak için gerekirse en kanlı yöntemleri kullanmasını istiyor. Demokrat adaylar her ne kadar Bush’un Irak politikasını eleştirseler ve Irak için yeni bir yaklaşımın gerektiğinden dem vursalar da Afganistan ve Pakistan konusunda Bush hükümetinden pek de farklı düşünmüyorlar. Irak eleştirileri en sert aday olan Barack Obama’nın, 1 Ağustos’ta yaptığı dış politika konulu ikinci seçim konuşmasında, ABD’nin İslami aşırılık ile mücadelesindeki askerî odağını Irak Savaşı’ndan daha geniş bir alana kaydırması gerektiğini, başkan seçilmesi halinde ABD’nin güvenliği için gerekirse Amerikan güçlerinin Pakistan’daki terör kamplarını vurma emrini verebileceğini söylemesi dikkat çekiyor.
Bush tekrar aday olamayacaksa da, Senatör Joan McCain ve eski New York belediye başkanı Rudy Giuliani gibi iddialı aday adayları bulunan Cumhuriyetçiler de, üst üste iki dönemdir süren iktidardan sonra koltuğu Demokratlara kaptırmamak için Irak’ta bir an önce istikrarın sağlanmasını istiyorlar. Cumhuriyetçi Parti’nin öne çıkan bu iki adayının da başta Irak Savaşı olmak üzere Bush’un izlediği savunma politikalarını destekleyen isimler olması ve ölen Amerikan askeri sayısındaki artış, Irak meselesini Cumhuriyetçilerin seçim kampanyasının yumuşak karnı haline getiriyor. Bush’un “siyasi beyni” olarak nitelendirilen ve neo-con ekibin son temsilcilerinden biri olan başdanışmanı Karl Rove’un Ağustos sonunda istifa edeceğini açıklaması da Beyaz Saray’daki panik havasını gözler önüne seriyor. Bush’un 2000 ve 2004 başkanlık seçimleri ile 1994 ve 1998 Teksas valilik seçimlerinin kampanyalarını yürüten Rove, Makyavelist siyasetin piri olarak tanınıyordu.
Ancak efsaneye dönüşen bu siyasi dehası, Rove’un Cumhuriyetçilerin canını yakan federal savcıların görevden uzaklaştırılmalarından Irak’ta nükleer silahın bulunmadığına dair rapor veren eski bir büyükelçinin eşinin CIA ajanı olduğunun ifşa edilmesine kadar uzanan bir dizi skandala karışmasını engelleyemedi. The New York Times gazetesinin 14 Ağustos tarihli başyazısında ifade edildiği şekliyle Rove, “Bush’a, sosyal güvenlikten Irak Savaşı’na, hatta terörizme kadar her ciddi politika tartışmasını yeni bir siyasi ‘it dalaşı’na çevirmesini öğüt vererek, Amerikan halkının yanı sıra kendi partisini de hayal kırıklığına uğrattı”. Ve her zaman Bush’un yanında olan adam da gemiyi terk ediverdi.
1993-2000 arasında The Wall Street Journal gazetesinin muhabirliğini yapan Ron Suskind, 17 Ekim 2004’te The New York Times’ta yayımlanan Bush’un dinsel ve felsefi inançlarını irdelediği uzun makalesinde, Başkan’ın uzun süredir yakınında olan bir danışmanın 2002 yazında kendisine söylediği bazı sözlerden bahseder. Makalede ismi geçmese de Karl Rove olduğu anlaşılan bu danışmanın sözleri, Bush’un Irak Savaşı’nı hangi halet-i ruhiye içinde başlattığını göstermektedir: “Biz artık bir imparatorluğuz ve harekete geçtiğimizde kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz. Ve siz (Suskind ve diğer gazetecileri kastediyor) bu gerçeklik üzerinde çalışırken,… biz yine harekete geçeceğiz, sizin üzerinde çalışabileceğiniz başka yeni gerçeklikler yaratacağız…. Biz tarihin aktörleriyiz ve siz, hepiniz, sadece bizim yaptıklarımız üzerinde çalışmak için kalacaksınız”.
Bush 22 Ağustos’ta Yabancı Ülkelerde Savaşmış Emekli Askerler Ulusal Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin, 1970’lerde Vietnam Savaşı’nda yaşanana benzer bir felakete yol açacağını belirterek, imparatorluğun bilinçaltındaki dağılma korkusunun ipuçlarını verdi. Bush’un 28 Ağustos’ta Irak’tan çekilmenin İran’ın saldırganlığını cesaretlendireceğini, Tahran’ın nükleer programının tüm bölgeyi “nükleer bir holokostun gölgesi” altına koyacağını söylemesi ise, Vietnam hezimetinin zihinlerdeki tortusuna rağmen imparatorluğun her an yeni bir Irak yaratabileceğini hatırlatıyor. Nitekim Ağustos başında yapılan açıklamalara göre ABD, İran’ın askerî gücünün en hayati bölümlerinden olan Devrim Muhafızları’nı terörist örgüt listesine almaya hazırlanıyor. Bush’un Irak-Vietnam ve holokost üzerinden Nazi Almanyası-İran analojileri yapması, burnumuzun dibindeki yeni bir felaketin ayak sesleri olabilir.
Paylaş
Tavsiye Et