KARA kıta Afrika’nın üstündeki kara bulutlar bir türlü dağılmıyor. Kenya’da 27 Aralık seçimlerinden sonra çıkan kabile kavgası kısmen durulmuş ve taraflar arasında müzakereler başlamışken, stratejik konuma sahip bir diğer Afrika ülkesi Çad’da isyancı gruplar ile hükümet güçleri arasında yaşanan çatışma, yeni bir kriz korkusunu beraberinde getirdi. Çad’daki kriz kısa sürede büyük bir insani felakete yol açmadan yatıştı. Ardından da ABD Başkanı George Bush’un kıtanın özenle seçilmiş beş ülkesini kapsayan Afrika gezisi gündeme geldi. Önce Çad’daki gelişmelere değinip, ardından da Bush’un hayli renkli görüntülere sahne olan Afrika macerasının perde arkasına bakalım. Çad’da Cumhurbaşkanı İdris Deby ve hükümetini devirmek üzere 30 Ocak’ta harekete geçen ve üç gruptan oluşan isyancılar, 2-5 Şubat arasında başkent N’Camena’ya hâkim olmuşlardı. Bu süre zarfında başkanlık sarayını kuşatan isyancılar ile hükümet güçleri arasında kanlı çatışmalar yaşandı. N’Camena sokakları isyancı cesetleriyle dolarken, çatışmanın arasında kalmak istemeyen on binlerce insan evlerini terk edip komşu ülke Kamerun’a sığındı. Ülkede 1500 civarında askeri bulunan Fransa’nın 5 Şubat’ta, istenmesi halinde Çad hükümetini korumak için müdahalede bulunabileceğini açıklamasının ardından isyancılar ateşkes çağrısında bulundular ve Sudan sınırına doğru çekildiler. Deby 6 Şubat’ta hükümetin tüm ülkeye hâkim olduğunu, aralarında yeğeninin de bulunduğu isyancıların Sudan’ın paralı askerleri olduğunu açıkladı.
Ülkede yaşanan şiddetin bilançosu ise 200’den fazla ölü ve 1000’den fazla yaralıydı. 14 Şubat’ta olağanüstü hal ilan eden Deby bu isyanı, barışçı sivil muhaliflerini susturmak için kullanmaya yöneldi. Uluslararası Af Örgütü ise 20 Şubat’ta, Çad hükümetini muhalefet partilerinin önde gelen isimlerine, gazetecilere ve muhalif görülen diğer gruplara yönelik sürdürdüğü gözaltına almalar dolayısıyla uyardı. Örgütün açıklamasına göre bu kişiler, mahkemeye çıkarılmadan, aileleri ve avukatları ile görüşmelerine izin verilmeden günlerce bilinmeyen yerlerde tutuluyorlar.
10 milyonluk nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Çad ilk defa 1891’de Fransızların saldırılarına maruz kaldı. 1900’de Fransız kolonyal hâkimiyetine dâhil olan Çad, 1960’ta bağımsızlığına kavuştu. Ancak hem Fransızların hem de gittikçe artan ABD’nin nüfuzu altında, büyük güçlerin hegemonya mücadelelerinin yansıdığı iç savaşlarla boğuşan Afrika’nın en istikrarsız ülkelerinden biri haline geldi. 1982-1990 yılları arasında ülkeyi yöneten ve siyasi cinayet, sistematik işkence ve etnik temizlikle binlerce kişinin ölümüne yol açan Hissene Habre, iktidarı sırasında komşusu Libya ile Auzu Şeridi anlaşmazlığı bahanesiyle yıllarca savaştı. Ancak asıl savaş, ABD ve Fransa’nın temsil ettiği Batı ile o dönemde anti-emperyalist bir söylem kullanan Muammer Kaddafi’yi destekleyen Sovyetler Birliği arasında geçiyordu.
1990’da Soğuk Savaş sona ererken, Habre’nin komutanlarından biri olan İdris Deby de düzenlediği darbeyle yönetimi ele geçirdi. 1996’da ülkenin yeni anayasası referandumda onaylandı ve düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini Deby kazandı. 2001’deki seçimlerde de koltuğunu korumayı başaran Deby’nin üçüncü bir dönem daha görev yapmasına anayasa izin vermiyordu. Ancak Deby 2005’te halkın ve muhalefetin tepkisine rağmen tek taraflı olarak anayasa değişikliğine gitti. 2006’da düzenlenen ve muhalefet partilerince boykot edilen, gözlemciler tarafından da hileli olduğu iddia edilen seçimlerde üçüncü kez seçildi. Aynı yıl isyancı grupların Deby’nin iktidarına karşı silahlı mücadeleleri başladı. İsyancılar Nisan 2006’da N’Camena’ya girdiler; ancak hemen geri püskürtüldüler.
Deby’nin iktidar için gözünü bu kadar karartmasının nedeniyse, 2003’te Afrika’nın ortasında hapsolmuş Çad’ın geniş ve çorak topraklarının altında zengin petrol yataklarının bulunması. Deby’nin ülkenin güneyinde yer alan petrol yataklarından gelen gelirleri eğitim ve sağlık gibi alanlarda harcamak yerine silahlanmak için kullanması halkın büyük öfkesini çekiyor. Deby hem isyancılar ve sivil muhalefet hem de uluslararası kuruluşlar tarafından yolsuzlukla suçlanıyor. Sahip olduğu zenginliğe rağmen hala fakirlik içinde yüzen Çad’ın doğu sınırında Darfur’dan gelen yaklaşık 250 bin mülteci yaşıyor ki burada Çad meselesinin Sudan meselesiyle bağlantısı ortaya çıkıyor.
Çad ile Sudan’ın batı eyaleti Darfur, uzun bir sınırı paylaşıyor. Zengin petrol yataklarına sahip Darfur bölgesinde bulunan isyancı gruplar yıllardır Sudan hükümetine karşı bir savaş veriyor. Deby hükümetinden yardım alan Darfurlu isyancı gruplar, Çad’ın doğusunda rahatça hareket edebiliyor. Buna rağmen Çad hiçbir zaman bu durumu kabul etmedi; Sudan’ı da Çad’daki isyancıları desteklemekle suçladı. Sudanlıların suçlamaları son krizde bizzat Darfurlu isyancılar tarafından doğrulandı. Darfur’daki isyancı gruplardan biri olan Adalet ve Eşitlik Hareketi’nin bir komutanı, milis güçlerinden bazılarının Çadlı isyancılara karşı savaşmak üzere Çad hükümet güçlerine katıldıklarını açıkladı. Görünüşe göre Çad, Soğuk Savaş döneminde Libya’ya karşı üstlendiği rolü bu sefer Çin tarafından desteklenen Sudan’a karşı oynuyor.
Bush’un Afrika Turu
Sudan-Çad mücadelesinin arka planında yaşanan Çin-ABD çarpışması, Bush’un Afrika turu üzerinde dikkatle durmamızı gerekli kılıyor. Bush’un 15-21 Şubat tarihlerinde gerçekleşen ve Benin, Tanzanya, Ruanda, Gana ve Liberya güzergahını izleyen Afrika ziyareti, Kosova’nın bağımsızlık ilanının gölgesinde kaldıysa da, ABD’nin Afrika’da yeni üsler araması olarak yorumlanıyor. Afrika’daki istikrarsızlığın 11 Eylül sonrasında ABD’ye stratejik tehdit oluşturduğunu düşünen Bush, Ekim 2007’de Pentagon’a yeni bir Afrika Komutanlığı (AFRICOM) kurulması emrini vermişti. ABD’nin kıtaya yönelik insani ve güvenlik yardımlarını organize etmek için oluşturulduğu açıklanan AFRICOM’un merkezi Almanya’da kaldıysa da, kıtayı tek çatı altında yönetebilmek için karargahın uygun iki ülkeye taşınması hedefleniyor. Bu ülkelerin de Tanzanya ve Liberya olacağı iddia ediliyor.
Afrika’nın en istikrarlı ülkelerinden biri olan Tanzanya, ABD’nin yardımlarını memnuniyetle karşılamasına rağmen üs vermeye yanaşmıyor. Gana Devlet Başkanı John Kufuor ise üs istemediklerini ortak basın toplantısı esnasında Bush’a söyledi ve ABD’nin zaten böyle bir isteği olmadığı yanıtını aldı. Ziyaret edilen ülkeler arasında Amerikan üssüne ev sahipliği yapmak istediğini açıklayan yegane ülke Liberya. Bush’un milyonlarca dolarlık yardım paketleri açtığı gezinin “askerî” hedeflerinin tümü tutturulamadıysa da, yeni seçilecek Demokrat bir Amerikan başkanının, hele de siyah derili olması halinde, işini kolaylaştıracak bir zeminin oluşturulduğu aşikâr. Umudumuz, Afrikalı liderlerin, kanlı tarihlerinin tekerrür etmesine izin vermeyecek kadar geçmişten ders almış olmaları.
Paylaş
Tavsiye Et