TÜRK dış politikasında son dönemde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Geleneksel olarak bir risk alanı olarak gördüğü Ortadoğu’ya kendi güvenliğini doğrudan tehdit etmediği müddetçe müdahil olmamaya çalışan Türkiye, artık bölgenin geleceğini şekillendirecek adımlar atıyor. Bu bağlamda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 10 Temmuz’daki Bağdat ziyareti, gerek Türkiye-Irak ilişkileri gerekse bölgenin geleceği açısından bir dönüm noktası niteliğindeydi. Erdoğan’ın, meslektaşı Nuri el-Maliki ve pek çok bakan tarafından işgalden bu yana ilk kez sivil bir törenle karşılanması ve önceki ziyaretçiler gibi askerî helikopter ile değil, karayolu ile şehre götürülmesi, daha baştan Irak tarafının ziyarete verdiği önemi ortaya koydu. Irak Başbakanı, Parlamento Başkanı, Devlet Başkan Yardımcıları ve Devlet Başkanı ile ayrı ayrı görüşen Erdoğan, oldukça önemli anlaşmalar imzaladı.
Bunların en önemlisi, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizması kurulmasını öngören anlaşmaya iki ülke başbakanının imza koyması ve ilk toplantıyı yapmasıydı. Başta terör tehdidi olmak üzere bütün riskleri ortadan kaldıracak ortak bir güvenlik alanı, ekonomik havza ve enerji koridoru oluşturma konularında mutabık olan taraflar, bu mekanizma uyarınca sık sık bir araya gelerek ortak projeler üzerinde çalışacaklar. AB’nin nüvesini teşkil eden Almanya ile Fransa arasındaki anlaşmaya benzeyen bu mutabakat, bölgede bir ilk. Eğer başarılı sonuç verirse önümüzdeki dönemde diğer bölge ülkelerini de içine çekeceği muhakkak olan bu mekanizma, çatışmalarla anılan Ortadoğu’da ekonomik birlikteliğin ve stratejik işbirliği süreçlerinin başlangıcı olabilir. Yine 1982’den itibaren Kuzey Irak’ta hayat alanı bulan PKK’nın bu topraklarda konuşlanmasının maliyetini, sadece merkezî Irak yönetimi için değil Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim için de yükseltecektir. Bu durum ileride PKK’nın komşu coğrafyalarda tamamen tecridini sağlayabilir.
Ziyaretin diğer bir önemli kazanımı da, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na bir konsorsiyum ile Irak’ta petrol arama, çıkarma ve pazarlama hakkı veren anlaşma oldu. Haziran’da açılan ihalede, günlük 500 bin varil petrol çıkarma kapasitesine sahip olmadığı için Türk firmalarının tamamı elenmişti. Ziyaret sırasında Irak’ın yeniden inşasında daha fazla söz sahibi olunması, dış ticaret hacminin önümüzdeki 3-4 yılda 25 milyar dolara çıkarılması, savunma sanayinde ve ulaşım alanında işbirliği, dış platformlarda karşılıklı diplomatik destek ile Iraklı polis, subay, öğretmen ve lisansüstü öğrencilerinin Türkiye’de eğitim görmesi gibi konularda da mutabakata varıldı. Basra’da organize sanayi ve serbest ticaret bölgesi kurulmasının altyapısı hazırlandı. Erdoğan, Irak’ın kuzeyinden çıkarılan doğalgazın Yumurtalık Petrol Boru Hattı’na paralel bir hat üzerinden Avrupa’nın enerji talebini karşılayan Nabucco Hattı’na bağlanmasını teklif etti. Bu mutabakatların hayat bulması, hem ikili ilişkileri kurumsallaştıracak hem de yakın zamana kadar parçalanma tehlikesi ile yüz yüze olan Irak’ın iç bütünlüğünü teminat altına alarak, Ankara’nın geleneksel korkularını bertaraf edecektir.
Bu haliyle ziyaret, komşularıyla ilişkilerini düzeltmek isteyen Irak yönetimi için de çok önemliydi. Zira bugüne kadar, İran dışında, bölge ülkelerinin üst düzey resmî ziyaret gerçekleştirmediği ve diplomatik temsilcilik açmadığı Bağdat, Erdoğan’ın ziyaretinden sonra Arap ve İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme fırsatı yakalayacağını ümit ediyor. Öte yandan ziyaretin zamanlaması da Irak yönetimi için oldukça önemliydi. Zira Aralık 2007’de BM Güvenlik Konseyi tarafından son kez uzatılan “Irak’ta kalma izni” bu sene sonu itibarıyla bitecek olan ABD, işgalci güç olarak elde ettiği kazanımları devam ettirebilmek için Bağdat yönetimiyle 31 Temmuz’a kadar “uzun vadeli stratejik işbirliği” anlaşması kotarma derdindeydi. Hava sahasının tam kontrolü, askerlerine ve sivil vatandaşlarına dokunulmazlık, Iraklı makamlardan izinsiz terör şüphelilerini gözaltına alma ve kendi hapishanelerini inşa etme hakkı, elliyi aşkın askerî üs gibi işgali kalıcılaştıracak maddeler içeren anlaşma taslağının müzakerelerinin devam ettiği ve Bağdat’ın bir an önce çekilme takviminin açıklanması için bastırdığı bir dönemde, Erdoğan’ın ziyareti hiç kuşkusuz Irak yönetimine güç verdi.
Krizden İşbirliğine Nasıl Gelindi?
Çok değil bundan sadece bir sene evvel Türkiye-Irak ilişkileri zor bir dönemden geçiyordu. PKK saldırılarının tırmanması, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması ihtimali ve yaklaşan Kerkük referandumu kıskacında tehdit algılamalarının zirveye çıktığı bir süreçten Irak yönetimiyle her alanda işbirliği sözünün verildiği bir döneme geldik. Türkiye aleyhine işleyen konjonktürün değişmesinde, sınırlı hava ve kara harekatları gerçekleştirilse de, diplomasi yoğunluklu ve çok boyutlu bir kriz yönetimi stratejisi izlenmesi etkili oldu.
80’li yıllardan bu yana Türkiye’nin Irak politikasının, ilk kez Kuzey Irak’taki gelişmelere endekslenmekten kurtularak genel bölge politikası çerçevesinde yürütülmeye başlanması da ilişkilerdeki değişimin diğer bir önemli sebebi. Bu bağlamda PKK’yla mücadele, artık salt askerî güçle değil, Irak’ın iç barış ve istikrarı ile toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde yeniden yapılanma ve karşılıklı bağımlılık odaklı devam ediyor. Zira kaosun ve istikrarsızlığın hâkim olduğu bir Irak, Türkiye için güvenlik problemi üretmeyi sürdürecektir.
Ankara’nın, geçmiş dönemlerde olduğu gibi kriz anlarında ipi koparmak yerine, diyalog kanallarını açık tutmayı tercih etmesi ve taleplerini merkezî yönetimdeki muhataplarına doğrudan, açıkça ve ikna edici bir şekilde iletmesini sağlayan karşılıklı üst düzey ziyaretleri ihmal etmemesi, normalleşme sürecinin de önünü açtı. Üstelik koalisyondan kopuşlar nedeniyle sallantıda olan merkezî hükümetin zaman içinde güçlenmesini ve böylece Irak’ın parçalanmasının önüne geçilmesini sağladı. 21 Şubat ve 24 Nisan MGK’larında alınan “Irak ile ikili ilişkileri her alanda geliştirmek” ve “tüm Iraklı grup ve oluşumlarla istişarelerin sürdürülmesi”ne dair kararlar, hükümetin Irak’a yönelik açılımlarını kolaylaştırdı. Kürt yöneticilerle temas kurma konusundaki anlaşmazlık son buldu. Bu noktada Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Ankara’ya davet edilmesi önemliydi. Zira Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizması kurulması fikri, ilk defa Talabani’nin 7-8 Mart’taki Ankara ziyaretinde gündeme gelmiş ve ardından gerçekleşen üst düzey ziyaretlerde olgunlaşmıştı.
Sonuç olarak Erdoğan’ın Irak ziyareti, ikili ilişkilerde gelinen nokta açısından oldukça önemli. Ancak imzalanan anlaşmaların somut kazanımlara dönüşebilmesi ve ilişkilerde yaşanan dönüşümün sürdürülebilir olması için gerek Türkiye gerekse Irak tarafında siyasi istikrar şart.
Paylaş
Tavsiye Et